İstifleme hastalığı: Neden atmıyorlar, tedavisi mümkün mü?

İstifleme hastalığı: Neden atmıyorlar, tedavisi mümkün mü?

Asıl adı Kompulsif Biriktirme Hastalığı (Dispozofobi) olan ve halk arasında istifçilik olarak bilinen hastalık, kişinin değerli olsun veya olmasın, eşya, atık, ambalaj vb. maddeleri atamama durumu olarak tanımlanıyor. Bireylerin özellikle sosyal yaşantısına önemli ölçüde etki eden istifçilik, aynı zamanda hem kişiye hem de yakın çevresine duygusal, fiziksel ve maddi anlamda zararlar veriyor. Uzmanlar hastanın ‘istifçi’ olarak değerlendirilmesi için yararlı ya da yararsız tüm eşyaların elde tutulması ve atılmaması için kişide yoğun bir dürtüsel durumun var olması haline dikkat çekiyorlar.
Altınbaş Üniversitesi Çocuk Gelişim Programı Başkanı Uzman Klinik Psikolog Dila Özçelik, istifçiliğin sebepleri ve tedavi yolları hakkında sorularımızı yanıtladı.

İSTİFÇİLİĞİN SEBEPLERİ NELER? 

İstifçiliğin temelinde genetik faktörler, travmalar, erken çocukluk dönemlerinde maruz kalınan aile tutumları, ayrılık anksiyetesi olarak da bilinen terk edilme korkusu gibi sebepler bulunabiliyor. İstifçilik probleminin yarattığı belirtilerin arttığı dönemlerin hemen öncesinde genellikle kişilerin stresli veya travmatik bir durum yaşadığı görülebiliyor. Bu durum da bize, aslında istifçilik durumunda kişinin yaşantısal faktörlerinin ne denli önemli olduğunu gösteriyor. Travmaya maruz kalan kişilerin gerçek stres faktörleriyle yüzleşmemek ya da bunların bir şekilde üzerini kapamak için istifçiliği bir baş etme yöntemi olarak geliştirdikleri görülüyor. Aynı zamanda, günümüzde yapılan araştırmalar gösteriyor ki, istiflemenin hafıza ve dikkate dayalı problemlerle, kategorilendirme ve karar verme zorlukları ile de ilişkisi var. Bu noktada kişilerin ellerinde tuttukları eşyalarla bağ kurarak, güvenli ortam ihtiyaçlarını karşıladıkları ve kişisel olarak yaşadıkları olayları hatırlamalarını sağlayacak bağlantılar kurdukları düşünülüyor.

TEDAVİSİ VAR MI?

Her türlü psikolojik rahatsızlığın tedavisinde olduğu gibi istifçilikte de ilk olarak gerekli olan, kişinin problemini kabul edecek iç görüye sahip olması ve tedavi olmayı istemesidir. Ancak istifleme problemi olan kişilerin yarıdan fazlasında durumlarından rahatsız olmama hali görülür. Bu sebeple tedaviye uyumları düşüktür. Ancak son yıllarda yapılan araştırmalarla birlikte, kanıta dayalı terapilerden biri olarak kabul edilen bilişsel davranışçı terapi ile birlikte bireylerin istifleme davranışının tedavisinde önemli adımlar atıldı. Bu noktada bilişsel davranışçı terapi uygulayan uzmanlar, istifleme davranışının altında yatan nedenleri araştırarak öncelikle bu sebepleri ortadan kaldırmaya ve bununla birlikte karar alma becerilerini güçlendirmeye odaklı çalışıyorlar. Psikoterapi kapsamında amaç, istifleyen kişinin istiflediği eşyalardan önemli ölçüde kurtulmasını sağlamak ve belli bir miktar eşya ile yaşam becerilerini sürdürebilmesini sağlamak.
Özellikle son yıllarda gelişen nörobilimsel çalışmalarla birlikte, istifleme problemi yaşayan kişilerin beyninde sağlıklı kişilere oranla farklı nöral aktiviteler görüldüğü tespit edildi. Yapılan çalışmalar sayesinde elde edilen bulgular istifçiliğin tedavisi için de çarpıcı etkiler taşıyor. Güncel çalışmalara göre, istifçilik problemi yaşayan kişilerin beyinlerinin karar verme, dikkat ve duygusal regülasyonla alakalı bölgelerinde işlevsel bozukluklar görüldüğü saptandı.

İSTİFLEME HASTALIĞI BAŞKA HASTALIKLARA SEBEP OLABİLİR Mİ?

Eşyalarına bağlanarak yaşam alanlarını bu eşyalarla dolduran istifçilerin hareket kabiliyeti git gide kaybolur. Temelde fiziki açıdan ciddi biçimde etkilenen yaşam alanı, aynı zamanda hijyenik açıdan da etkilenmeye başlar. Yaşam ortamı içerisinde istiflenen eşyalar tozlanmaya ve küflenmeye yüz tutar. Bu sebeple ev içi böcek ve fare istilası kaçınılmaz olur. Bu durum ise kişinin çok sayıda hijyene dayalı fiziksel rahatsızlık yaşamasına sebep olabilir.

YAKINLARI NASIL DAVRANMALI?

İstifleme davranışı gösteren kişi yakın çevresiyle problemler yaşamaya başlar. Arada oluşan en net sıkıntılardan biri istiflemenin ev ya da iş ortamını paylaşan kişiler için yaşam alanlarını olabildiğince kısıtlaması ve hijyenik açıdan etkilemesidir. Bu noktada istifçi kişinin yakın çevresindekilerin tutumları problemin gidişatı açısından büyük önem taşır. İlk etapta yakın çevrede bulunan kişilerin istiflemenin bir psikolojik problem olduğunu kabul etmesi ve doğasını anlamaya çalışmaları gerekiyor. Bununla birlikte yakındaki kişilerin duruma karşı olan duygularını yönetme becerisini edinmeleri de önemli. İstifleme durumunun temelinde duygusal problemlerin olduğunu kabul edersek, özellikle ailenin problemi yaşayan kişiye sevgi ve şefkat göstermesi gereklidir. Burada en önemli faktörlerden biri ise istifçiyi değişmeye zorlamamak ve durumun düzelmesi için kişiye yeterli zamanı tanıyarak destek olmaktır.

Bu problemin görülme sıklığı hem Türkiye’de hem de dünyada küçümsenmeyecek bir orandadır. Türkiye’de nüfusun yüzde 3’ünde rastlanan istifçilik problemi dünya genelinde yüzde 6 olarak seyrediyor. Bununla birlikte kişilerin istifçilik durumunu mümkün olduğunca gizledikleri için verilen bu rakamların gerçek değerlerin altında kaldığı da düşünülüyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir