Başbakan Yardımcılığı ve Dışişleri Bakanlığı, BM Güvenlik Konseyi’nin Kıbrıs ve bölgede gerginliği azaltma fırsatını değerlendirmediğini kaydetti.
Bakanlık, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin Kıbrıs’taki BM Barış Gücü’nün (BMBG) faaliyetlerine ilişkin 10 Temmuz’da yayınlanan dönemsel raporunu onaylayan ve BM Barış Gücü’nün görev süresini 6 ay süreyle uzatan 2537 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararını yazılı açıklamayla değerlendirdi.
Bugün geçen kararın ele alındığı yazılı açıklamada, “BM Güvenlik Konseyi söz konusu kararında da daha önceki yıllarda olduğu üzere, genel itibarıyla ada ve bölge için doğru ve olumlu sonuçlar doğuracak, kararlı tespitler yapmaktan ve adımlar atmaktan siyasi gerekçeler nedeniyle geri durmuş, böylelikle gelinen noktada mevcut gerginlik ve çıkmazların parçası olmuştur” denildi.
“DOĞU AKDENİZ’DEKİ GERGİNLİĞİN AZALTILMASI İÇİN İŞBİRLİĞİ, DİPLOMASİ VE DİYALOG ŞARTTIR”
Ada ve bölgede giderek artan gerginliğin nedeninin Rum tarafının hidrokarbon kaynaklarına ilişkin paylaşımı sürekli dışlayan maksimalist yaklaşımıyken, BM Güvenlik Konseyi’nin gerginliğin azaltılması yönünde işbirliği, diplomasi ve diyalog çağrısı yapmamasının büyük bir eksik olarak tanımlandığı açıklama şöyle devam etti:
“Güvenlik Konseyi gerginliği azaltma çağrısında samimi ise, Doğu Akdeniz bölgesindeki olumsuz tırmanışın ortadan kaldırılması için derhal adım atması ve adadaki iki tarafa karşılıklı bağımlılık yaratacak ve var olan derin güven krizini ortadan kaldıracak işbirliği, diplomasi ve diyalog çağrısı yapması şarttır.
BM Genel Sekreteri’nin ekonomik, ticari, turizm, polis vb. konularda iki taraf arasında işbirliği yapılmasına ilişkin son dönemdeki raporlarındaki vurgunun, Güvenlik Konseyi kararlarında gerektiği şekilde yer almaması anlaşılır değildir. Konsey’in adadaki taraflar arasında karşılıklı bağımlılığa dayalı bir ilişki kurulmasını sağlayacak ve müzakere yoluyla bir çözüme ulaşmalarına hizmet edecek işbirliğini vurgulamaktan kaçınmasının nedenleri sorgulanır hale gelmiştir. Güvenlik Konseyi bu tavrıyla, Kıbrıs Türk tarafıyla işbirliğinden ısrarla kaçınan Rum tarafının niyetini örtbas etmesine zemin hazırlamaktadır. Bir taraftan adanın gerçekleriyle ve ihtiyaçlarıyla bağdaşmayan askeri bir işbirliği mekanizması kurulmasını öngören Güvenlik Konseyi, iki halk ve otoritelerinin birbirleriyle gerçek anlamda çalışmalarını sağlayacak ekonomi, turizm, ticaret, hidrokarbon kaynakları gibi konularda işbirliği yapmalarını öngörmüyor olması büyük bir tezattır.”
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin ara bölgede giderek artan ve tehlikeli bir boyuta ulaşan düşmanca adımları çerçevesinde pandemiden dolayı kapanma dönemini fırsat bilerek sınır boyuna inşa ettiği 187 beton mevzi hususunun kararda yer almadığına işaret edilen açıklamada, bu gerçeğin BM Güvenlik Konseyi tarafından uluslararası kamuoyundan gizlendiği kaydedildi.
“Güvenlik Konseyi bu şekilde kararalar aldığı sürece, GKRY statükoyu ihlal eden, provokatif, düşmanca adımlar atmaya ve daha da fazla silahlanmaya devam edecek, hiç kuşkusuz ada ve bölgedeki gerginlik de daha tehlikeli boyutlara ulaşacaktır” ifadelerine yer verilen açıklamada şöyle denildi:
“Misyonu dünyadaki barış, istikrar ve güvenliğe hizmet etmek olan Güvenlik Konseyi’nin, Rum tarafının bu kışkırtıcı ve düşmanca adımlarını kararlarında kınaması görev ve sorumluluğudur. Statükoyu ihlal eden söz konusu mevzi ve askeri yığınağın bir an önce kaldırılmaması halinde mukabil adımlar atacağımız Sayın Bakanımız tarafından BM’ye iletilmiş ve bu kararlılığımız halkımızla paylaşılmıştır.
Güvenlik Konseyi’nin, GKRY’nin seyahat özgürlüğünü de ihlal eden ve amacı Kıbrıs Türk ekonomi ve turizmini zayıflatmak olan Güney’den KKTC’ne gidiş ve gelişlerde uyguladığı deklare edilmiş seyahat engeline kararda yer vermemesi hayret vericidir. Güvenlik Konseyi’nin kararında iki halkın ilişkilerini zehirleyen bu hususa değinmiyor olması, GKRY’ne bu engelleyici uygulamasına derhal bir son vermesi için çağrı yapmıyor olması izah edilemez. Hiç kuşkusuz ki GKRY’nin bu tür adımlarına sessiz kalınması, Rum liderliğinin benzeri siyasi ajandalarını ileriye götürmesine zemin sağlayacak ve iki halk arasındaki ayrılığı daha da körükleyecektir. Nitekim geldiğimiz aşamada, Güvenlik Konseyi’nin GKRY’nin yıllardır Kıbrıs Türk halkının sesini duyurma, sanat, spor, eğitim, kültür ve benzeri alanlardaki tüm faaliyetlerini engelleyen adımlarına sessiz kalması, Rum liderliğinin sadece Kıbrıs Türk halkının değil üçüncü ülke vatandaşlarının insan haklarını ihlal etme noktasına gelmesi konusunda cesaretlendirdiğini göstermektedir.
Adadaki BM Barış Gücü’nün hareket özgürlüğüne dair paragraf, bu kez de ne yazık ki gerçekleri yansıtmaktan uzaktır. Anlaşılmaktadır ki, BM Güvenlik Konseyi, ilgili unsurlar konusunda yanlış yönlendirilmeye devam edilmiştir. Bu konuda, sahadaki gerçeklerle ilgili itirazlarımız kayda geçirilmiştir.”
“Birleşmiş Milletler’in tüm barışı koruma operasyonlarında olmazsa olmaz temel ilkelerini kayda geçiren, bu operasyonların talimatnamesinde yer alan ve BM Güvenlik Konseyi tarafından da bir kararla bu kurallara uyulması emredilen tarafların ayrı ayrı rızasının alınması ilkesi nedense Kıbrıs’ta BM’nin kendisi tarafından ısrarla göz ardı edilmektedir” şeklinde devam eden açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“Söz konusu ilkeler; bir barış gücü misyonunun bir coğrafyada tesis edilip sürdürülebilmesi için, ihtilafın taraflarının ayrı ayrı rızasının alınmasının şart olduğu, bunun aksi durumunda ise ilgili misyonun tarafsızlığının sorgulanır hale geleceğini çok açık ifadelerle ortaya koymaktadır. Hal böyleyken, Kıbrıs Türk tarafının rızasının alınması yönündeki çağrısının sürekli olarak yanıtsız bırakılması kabul edilemez. Önümüzdeki dönemde KKTC’nin iyi niyeti ve hoşgörüsüyle ülkemizde faaliyetlerde bulunabilen BM’nin bu tutumunda ısrarcı olmaya devam etmesi durumunda söz konusu yaklaşımımızı gözden geçirmemiz kaçınılmaz olacaktır.
Kıbrıs adasının eşit ortağı, Kıbrıs Türk tarafı olarak, ada ve bölgemizin istikrar ve güvenliği için işbirliği, diplomasi ve diyalog doğrultusunda tüm adımları atmaya hazırız. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne düşen görev, Kıbrıs Rum tarafını bu yönde teşvik etmektir. Bunun olmaması durumunda, ada ve bölgeye ilişkin olumsuz paradigmaların değişmesinin mümkün olamayacağı aşikardır.
BM Genel Sekreteri’nin raporu ve Güvenlik Konseyi’nin kararına ilişkin görüş ve değerlendirmelerimizin, hem bakanlığımız hem de New York Temsilciliğimiz vasıtasıyla, BM Genel Sekreteri ve Güvenlik Konseyi başta olmak üzere, ilgili tüm taraflarla en detaylı şekilde paylaşılmakta olduğunu kamuoyumuzun dikkatine getiririz.”