Afrika’nın ortasında 20’nci yüzyılın en büyük soykırımlarından birine tanıklık eden Ruanda, yaşananların izlerini silerek, gelişen ekonomisi ve uyum odaklı politikaları sayesinde bölgedeki hızlı ilerleyişini sürdürüyor.
Kıtadaki merkezi konumuyla çekim noktası olan ülke, dış-açılımcı yaklaşımlarıyla bölgenin yükselen değeri konumunda.
Ruandalı yetkililer, ülkenin kalkınmasında Türkiye’yle geliştirilecek ilişkilerin etkisine de dikkat çekiyor.
“Bin tepeli ülke”nin kabile milliyetçiliği ile imtihanı
1884-1885 yıllarında düzenlenen Berlin Konferansı ile Avrupalı sömürgeci devletler, ucuz iş gücü ve kaynak tedariki için kendilerine koloni ülkeler edindiler.
Bu dönemde sömürgecilerin faaliyetlerinden “bin tepeli ülke” olarak anılan Ruanda da nasibini aldı. Alınan karara göre Ruanda, Almanya’ya koloni olarak verilmişti.
Daha sonra, siyasi pazarlıklar neticesinde 1922 yılı itibarıyla Belçika’nın sömürgesi olan ülke, ilk kırılmayı da bu yönetim sürecinde yaşadı. 1931 yılında ülkedeki Belçikalılar tarafından kimliklere ülkede en çok nüfuza sahip iki etnik grubu temsilen “Tutsi” ve “Hutu” ibareleri konuldu.
Bağımsızlığın kazanıldığı 1962 yılına kadar Tutsileri ön plana çıkaran ülke idarecileri, ülkedeki kamplaşmanın artmasına neden oldu.
1963 yılında ülke yönetimi Hutuların eline geçti. Önceki dönemde yürütülen kabile ayrımcılığı politikaları bu dönemde ülkenin iç karışıklıklar yaşamasına neden oldu. Tutsiler ile Hutuların fiili çatışmaları da bu tarihlerde hız kazandı.
Yönetimin Hutulara geçmesinden sonra baskılara daha fazla dayanamayan yarım milyon civarında Tutsi çevre ülkelere göç etti ya da yerlerinden edildi. Ancak ülke dışına çıkan Tutsiler, zayıf konumlarına rağmen Hutu milliyetçileri için tehdit olarak algılanmaktaydı.
Sürgündeki Tutsilerin 1987’de kurduğu Ruanda Yurtsever Cephesi (RPF), Hutulara karşı mücadele etti ve ülkenin kuzeyini ele geçirdi. Silahlı mücadeleye 1993’e kadar devam eden RPF, Ruanda hükümetiyle yönetimin paylaşılması ve barışın tesisi için Arusha Barış Anlaşması’nı imzaladı.
Ancak 1994 yılında meydana gelen uçak kazası, iki grup arasındaki barış atmosferini bozarak korkunç sonuçlar doğuran bir soykırıma yol açtı.
Soykırım 1 milyon cana mal oldu
6 Nisan 1994 tarihinde dönemin Devlet Başkanı Juvenal Habyarimana’yı taşıyan uçak düştü.
Olaydan Tutsileri sorumlu tutan Hutular, 7 Nisan 1994 tarihinde soykırım başlattı. 100 gün süren olaylarda BM’ye göre 800 bin, Ruanda resmi makamlarına göre ise 1 milyondan fazla Tutsi ve muhalif Hutu hayatını kaybetti.
Soykırım, çoğunluğu Tutsilerden oluşan Ruanda Yurtsever Cephesi’nin (RPF) başkent Kigali’ye girip kontrolü sağlamasıyla sona erdi.
“Fransa soykırımcıları korudu”
Fransa, soykırımı yapan Hutu hükümetinin uzun süre destekçisi olduğu iddiasıyla uluslararası kamuoyunda ve ülke içinde eleştirildi.
23 Haziran 1994’de ülkenin güneybatısında sığınmacılar için güvenli bölge oluşturmak amacıyla Turkuaz Operasyonu’nu başlatan Fransa’nın, soykırımı engellemek yerine soykırımcılara silah ve mühimmat desteği sağlayarak Ruanda Yurtsever Cephesinin (RPF) ilerleyişini kısıtladığı iddia edildi.
Soykırımın izleri siliniyor
Şimdi ise Ruanda yönetimi, ülkede bütünleşmeyi sağlayarak soykırımın izlerini silmeye çalışıyor.
Çeşitli temaslarda bulunmak üzere Türkiye’ye gelen Ruanda Dışişleri Bakanı Dr. Richard Sezibera, soykırım sonrası dönemde Ruanda’da izlenen bütünleştirici politikalara vurgu yaparak, ülkenin bu travmayı nasıl bertaraf ettiğine dair ayrıntıları kamuoyuyla paylaştı.
Stratejik Düşünce Enstitüsü’nde (SDE) düzenlenen “Ruanda’nın Rönesansı” başlıklı programda konuşan Sezibera, ülkesinin benimsediği bazı temel ilkelerin olduğunu söyledi.
Ülkede her türlü ayrımcılığın yasaklandığını vurgulayan Sezibera, hangi bölge ve kökenden olursa olsun hiçbir Ruandalı arasında eşitlik ilkesinin ihlal edilmeyeceğini söyledi.
Hukukun üstünlüğünü önemsediklerini ifade eden Ruandalı Bakan, ülkenin ilerlemesine dair şunları kaydetti:
“Bir ulus olarak bizler kendi tarihimizi, zayıf ve güçlü olduğumuz noktaları iyi biliyoruz. Bu nedenle biz insana yatırım yapıyoruz. Rekabetin sağlıklı olduğunu düşünüyoruz. Yaş ortalamamız 49’dan 67’ye çıktı ve şu an dünyanın en hızlı büyüyen 10 ülkesinden biriyiz. Son 10 yılda aktif bölgesel entegrasyon sürecine yöneldik”
“Sömürgecilerin olduğu yerde ayrışma kaçınılmaz”
Sömürgecilerin ulaştığı topraklarda “sosyal ayrışmanın” kaçınılmaz olduğunu belirten Sezibera, “Ayrışma öncesi dönemlerde etnik kökene bakılmaksızın herkesin huzur içerisinde yaşadığı bir ülkeydik. ‘Ruanda saldırıya uğramaz çünkü birlikteliğimiz çok kuvvetli’ diyorduk. Sömürgeciler bu birlikteliği yok etti” ifadelerini kullandı.
1994’deki soykırımın temellerinin 1930’larda atıldığını vurgulayan Sezibera, o yıllarda kimliklere eklenen “Hutu” ve “Tutsi” etiketlerinin olumsuz sonuçlar doğurduğuna dikkat çekti.
Bakan Sezibera, SDE’de düzenlenen konferansın ardından TRT Haber’in sorularını yanıtladı.
“İlişkiler saygı temelinde olmalı”
Sezibera, “yeni bir Ruanda” inşa ettiklerini ve dış politikalarının ülke insanına katkı sağlayacak fırsatları takip etmeye yönelik olduğunu söyledi.
Kurulacak ilişkilerin saygı temelli olması gerektiğine dikkat çeken Sezibera, önceden kolonisi oldukları ülkeler de dahil, herkesle ortaklık geliştirdiklerini belirtti.
Türkiye’yle kazan-kazan ilişkisi
Türkiye ile “kazan-kazan” temelinde yürütülen ilişkilere dikkat çeken Ruandalı Bakan, “Türk yetkililer Ruanda’yı, Ruandalı yetkililer de Türkiye’yi ziyaret etti. Parlamento düzeyinde de iyi ilişkilerimiz var. Hepsinden önemlisi ise biz iş alanında iyi bir ilişkiye sahibiz. Ruanda’da Türk yatırımları için birçok fırsat mevcut” ifadelerini kullandı.
İki ülke ilişkilerinde artan trafik
Ruanda-Türkiye arasında üst düzey temaslar sürüyor.
Geçtiğimiz hafta Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler, Ruandalı mevkidaşı Orgeneral Patrick Nyamvumba’yı kabul etmişti.
Bu hafta ise Ruanda Dışişleri Bakanı Richard Sezibera resmi temaslarda bulunmak üzere Türkiye’ye geldi ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile görüştü.
Görüşmenin ardından düzenlenen basın toplantısında, Ruanda’nın bu yıl Doğu Afrika Topluluğu Dönem Başkanlığı’nı üstlendiğini hatırlatan Bakan Çavuşoğlu, Afrika Birliği ve kıtadaki bölgesel örgütlerle ilişkilerini daima geliştiren Türkiye’nin, Ruanda’nın dönem başkanlığına destek vereceğinin altını çizdi.
Haftanın her günü uçuş
Türk Hava Yolları (THY), Ruanda’nın başkenti Kaliga’ya ilk uçuşu 2012 yılında gerçekleştirmişti. O tarihten bu yana bölgeye hizmet veren THY, bugün haftanın 7 günü Ruanda’ya direkt uçuş gerçekleştiriyor.
İstanbul-Kaliga destinasyonu sayesinde THY, iki ülke arasındaki ticari ilişkilerin geliştirilmesine katkı sağlarken, Ruanda’nın Türkiye üzerinden Avrupa’ya açılmasına da vesile oluyor.
Türkiye’nin Afrika açılımı
Türkiye, Afrika kıtasında iş birliği ve karşılıklı çözüm odaklı ilişkilerini 10 yılı aşkın süredir geliştirerek sürdürüyor.
Toplumsal, siyasal ve kültürel birikimini, sahip olduğu imkan ve kaynakları Afrikalı yönetim ve halklarla “Afrika sorunlarına Afrikalı çözümler” ilkesi çerçevesinde paylaşmaya devam eden Türkiye, kıtada her geçen yıl daha kalıcı çözümler ortaya koyuyor.
2003 yılında 5,47 milyar dolar olan Afrika ile ticaret hacmi, 2017 yılında 20,6 milyar dolar olarak kaydedildi.
2018 yılı sonunda yayımlanan veriler de Türkiye-Afrika ilişkilerinin yükselen seyrini ortaya koyuyor.
Türkiye, Afrika ile etkileşimini güçlendirmek için ulaşım araçlarının gelişimini de teşvik ediyor. Halihazırda Türk Hava Yolları’nın bu kıtada 56 destinasyona erişimi bulunuyor.
Sağlık alanında da kıtaya katkıları bulunan Türkiye, “ortak işletme” modeliyle hastaneler inşa ediyor ve tıbbi malzeme desteği sunuyor.
Ayrıca Türkiye, Afrikalı öğrencilere sağladığı burslar vasıtasıyla bu kıta ile ilişkilerin gelişiminde önemli bir rol üstleniyor. 1992 yılından bu yana 10 binden fazla Afrikalı öğrenciye lisans, lisansüstü ve doktora bursu verilmesi bunun en önemli göstergesi kabul ediliyor.
Kaynak: TRT Haber, AA, AP, KT Press