Milliyet gazetesinde 1964 yılında başladığı mesleğine aşkla bağlılığı, tarafsızlığı ve güler yüzüyle toplumun her kesimine dokunmayı başarabilen Birand, hayatını kaybettiği ana kadar süren 49 yıllık gazetecilik hayatında mesleğinin Türkiye’deki öncülerinden oldu.
Bu dönemde yetiştirdiği gazetecilerle de Türk basın tarihine önemli katkıda bulunan Birand’ın birlikte çalıştığı mesai arkadaşları Cüneyt Özdemir, Seda Öğretir ve Ahmed Arpat, 17 Ocak 2013’te hayatını kaybeden “ağabeyleri” ile ilgili anı ve düşüncelerini, ölümünün 8. yılında AA muhabirine anlattı.
Gazeteci Cüneyt Özdemir, ilk olarak çalışkanlığıyla kendilerine örnek olan Birand’ın 24 saat haberle yaşayan, haberle yatan, haberle kalkan ve sürekli en yakınındaki meslektaşını bile atlatmak için çabalayan, çalışan, üreten bir meslek büyüğü olduğunu söyledi.
Birand’ın özellikle istikrarlı ve çalışkan halinin kendilerine örnek olduğunu belirten Özdemir, “Özellikle Türkiye’de anglosakson gazeteciliğin, yani soran, sorgulayan, evrensel gazeteciliğin de önemli bir mihenk taşıydı.” diye konuştu.
Özdemir, Mehmet Ali Birand’ın Türkiye’ye dünyayı anlattığı kadar, dünyaya da Türkiye’yi anlatan bir isim olduğuna dikkati çekerek, pek çok uluslararası yayında makalelerinin yayınlandığını aktardı.
Birand’ın Yunanistan’da kimi Yunan gazetecilerden daha çok tanındığını dile getiren Özdemir, bu yüzden geçen yıllar içinde onun yerini doldurmanın kolay olmadığını söyledi.
Cüneyt Özdemir, Birand’ın hem yazılı basında hem de televizyonda üreten ve bu üretkenliğiyle örnek olan bir isim olduğuna vurgu yaparak, şöyle devam etti:
“Günlük yazılarının yanı sıra kitaplar yazan, televizyonda anchormanliğin yanı sıra belgeseller yapan, bunun yanında çeşitli kurumsal işlere de imza atan bir isimdi. Bir haber fabrikası gibiydi. Yazları bile doğru dürüst tatil yapamazdı, kendine çok kısa bir zaman ayırırdı ki yaz sezonu 3 aylık bir sezondu. Mesleğini sadece Türkiye sınırları içerisinde değil, dünya çapında yapan bir gazeteciydi. Sadece Türkiye’de yaptığı haberlerle öne çıkan bir isim değil, dünya çapında haber ve röportajlar yapan bir isimdi. O anlamda da boşluğunu doldurmak kolay değil.”
Özdemir, televizyon gazeteciliğinde bir televizyon yıldızına dönüşen Birand’ın yaptığı haberler yüzünden pek çok farklı kesimlerden eleştiri alan, homurdanmalara yol açan ve mutluluk yaratan bir isim olduğuna işaret ederek, bu yüzden de başının dertten kurtulmadığını anlattı.
Birand’ın hayatı boyunca, izlendiğini, takip edildiğini ve çeşitli soruşturmalara maruz kalıp işinden edildiğini dile getiren Özdemir, “Bunlar Mehmet Ali Birand’ın hikayesinde anlatmazsak eksik olacak şeyler. Bedel ödeyen bir isimdi. Bu ödediği bedellere rağmen de haber inatçılığından vazgeçmeyen bir isimdi.” ifadelerini kullandı.
Cüneyt Özdemir, Mehmet Ali Birand’la 1993 yılında çalışmaya başladığını anlatarak, şunları kaydetti:
“Ölümüne kadar neredeyse aynı kurumda çalıştık. CNN Türk’teydik, Doğan grubundaydık. Bizim bağımız vefatına kadar hiç kopmadı. İlla aynı kurumda aynı haberi yapmamız da şart değildi. Birbirimizi atlattığımız zaman tebrik için arardı. ‘Bravo, çok iyi iş yaptın, yaşa!’ derdi. Bir yandan da bizi teşvik ederdi. Biz haber anlamında onun hem en büyük rakibiydik hem de en iyi arkadaşıydık. Arkasından gelen kuşağı teşvik etmesi anlamında da çok önemli bir örnek olmuştur bize.”
Türk basınındaki pek çok kişinin yolunun Birand’ın “32. Gün” programından geçtiğini dile getiren Özdemir, “Birand bizim kuşak için Türk basınında televizyon gazeteciliğinin parlayan yıldızıydı. Bizden önceki kuşak için ise uluslararası anglosakson gazeteciliğin yazılı basındaki önemli, marka isimlerindendi diyebiliriz.” değerlendirmesinde bulundu.
Gazeteci Ahmed Arpat da Mehmet Ali Birand’ın 32. Gün ile büyümüş nesiller için mesleği seçme nedenlerinden biri olduğunu söyledi.
Mehmet Ali Birand’ın, dünyayı ekranlara taşıdığını, sadece yayınlarını izlemenin dahi bir basın-yayın öğrencisi ya da haberciliğe meraklı genç için ders niteliğinde olduğuna dikkati çeken Arpat, şöyle devam etti:
“Dosya haberciliği nasıl yapılır, haberi masadan sahaya nasıl taşırsınız, nasıl okutur, izlettirirsiniz? 32. Gün arşivi internette var. Açın, bakın. Mesleğe dair çoğu ders kitabından daha fazlasını o arşivde bulacaksınız. Birand, kelimenin gerçek anlamıyla bir haberci, bir ekol. Yetiştirdiği, Türk basınına, okuyucuya, izleyiciye emanet ettiği onlarca isim var ve her biri kendi alanında başarılı gazeteciler, televizyon habercileri…”
Arpat, Birand’la 2008 yılında Kanal D Haber Merkezi’nde muhabir olarak göreve başlarken tanıştığını dile getirerek, şunları kaydetti:
“Birand, Kanal D Haber’in başına geçeli 3 yıl olmuştu ve 3 yılda, ana akım TV haberciliğinin çehresini tamamen değiştirmişti. İlk izlenimim, ekibiyle kurduğu samimi ilişki ve habere, mesleğe duyduğu aşktı. Aynen 32. Gün’de yaptığı gibi, Kanal D Ana Haber’de de izleyiciye çok geniş bir perspektif sundu. Muhabir kadrosundan kendi yıldızlarını yarattı. 3 yılı aşkın süre birlikte çalışma şansına sahip oldum. Bir arada olduğumuz, haber konuştuğumuz, sohbet ettiğimiz her an, karşılıklı yayınlar da dahil çok öğreticiydi. Çalışanlarının potansiyeline inanan, motive eden, ileri iten, yer açan bir ekip lideriydi. Muhabirlik ruhunu hiç kaybetmedi. En zorlayıcı anlarda, bir bakmışsınız, sahada, yanınızda haber takip ederken, anons yaparken görürdünüz onu. Birand’la çalışıyorsanız şikayet etmeye hakkınız yoktu. Çünkü Birand şikayet etmezdi.”
Ekranın stresli ve hata kaldırmayan bir iş olduğunu belirten Arpat, buna rağmen ekranda dil sürçmesinin de bu işin doğasında olduğunu ondan öğrendiklerini aktardı.
Arpat, “Ben Mehmet Ali ağabeyi haber merkezini çınlatan kocaman kahkahası, yayına inerken herkesle teker teker selamlaşması ve bitmeyen habercilik aşkıyla hatırlıyorum ve kendimi onunla birlikte çalıştığım için şanslı sayıyorum.” değerlendirmesinde bulundu.
Geçen 8 yılda Birand’ın yokluğunda televizyon haberciliğinin renginin biraz solduğunu düşündüğünü ifade eden Arpat, “Yerini doldurmak mümkün değil. Birand’ın aramızdan ayrılışı sonrası çok kritik zamanlar geçirdi Türkiye. Çok zor gündemlerle karşı karşıya kaldık. Yaşasaydı ne yapardı, hangi haberi nasıl görürdü, nasıl yorumlardı diye insan düşünmeden edemiyor.” diye konuştu.
Gazeteci Seda Öğretir de kendi kuşaklarındaki birçok meslektaşı gibi 32. Gün programıyla büyüdüğünü söyledi.
Üniversite eğitimi için Ankara’ya gittiğinde Birand ve onun dünyasının hayallerini süslemeye başladığını anlatan Öğretir, “2005 yılında Kanal D haber merkezinin başına geçtiğinde beni kurduğu yeni ekibe muhabir olarak aldı. Onun yönetiminde çok iyi bir beyin ekibiyle tam bir komando eğitiminden geçtim. İlk görevlerimden biri onun da katıldığı bir internet konferansını izlemekti. Konferans devam ederken yanıma geldi. ‘Söyle bakalım bu haberin manşeti ne olacak?’ dedi. Hemen not defterimi gösterdim. Bir cümleyi yuvarlak içinde aldım. Daha sonra defalarca kendisinden duyacağım cümleyi ilk kez orada söyledi ‘Yaşa kız!’ dedi.”
Seda Öğretir, çok iyi bir öğretmen olan Birand’ın mesleği anlatmaktan, inceliklerinin altını çizmekten hiç yorulmadığını dile getirerek, şöyle devam etti:
“Ben habere heyecanlanmayı, habere heveslenmeyi ondan öğrendim. Bu, öğrenilmez, insanın içinden gelir diyebilirsiniz. Belki bir yere kadar doğru da sayılır. Ama ustanız Birand ise ve söz konusu haberse onu da öğrenirsiniz. Canlı bağlantıları çok önemserdi. Onun sunduğu bir haber bültenine canlı bağlanan muhabirin sıradan bir yayın yapma lüksü olamazdı. İlgili haberi en ince ayrıntısına kadar bilmek zorundaydınız. Ona bağlandıktan sonra başınıza her şey gelebilirdi. Sadece haberin içeriğine çalışmanız bile çoğu zaman yetmezdi. Yayında sizi bir anda bulunduğunuz yerden uzaklaştırabilir, yürütebilir, kamerayı döndürür, arkada yürüyen adamın kimliğini, oradaki apartmanın yapılış tarihini ya da mimarını sorabilirdi. Canlı yayında fırçayı basabilir ya da keyfi yerindeyse yayını bitirirken sizinle şakalaşabilirdi.”
Seda Öğretir, Birand’ın hayatını kaybetmesinden bu yana özellikle büyük olaylarda, önemli haberlerde “Birand ne derdi, nasıl yorum yapardı, sahada nasıl davranırdı?” diye düşündüğünü söyledi.
Birand’ın televizyon haberciliğinde yeri doldurulamayacak bir isim olduğunu vurgulayan Öğretir, şunları kaydetti:
“Hem iç siyasette hem uluslararası ilişkilerde bugün hala ekranda onun eksikliğini duyuyoruz. Örneğin Soma faciası olduğunda, oraya gittiğimde bunu düşündüm. Birand bu maden ocağının kapısında yanımda olsaydı nasıl yayın yapardı diye? Bütün büyük olaylarda, seçimlerde, 15 Temmuz’da, Suriye iç savaşında, Türkiye’nin Suriye’ye yaptığı operasyonlarda ve pandemi döneminde yaşasaydı eminim farkını ortaya koyardı.”