Bakan Çavuşoğlu: BM’ye yazılı protestomuzu ilettik

Bakan Çavuşoğlu: BM’ye yazılı protestomuzu ilettik

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, TRT Haber Koordinatör Yardımcısı Aysun Torun Orhan’ın gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun açıklamalarından öne çıkan başlıklar:

“Kadının güçlendirilmesi ile ilgili önemli toplantılar da yapıldı”

G20 gerçekten Türkiye’nin 2015’te Antalya’daki ev sahipliği yaptığı zirvede gündeme getirdiği konuların bizden sonraki dönemde de devam ettirilmesi bakımından önemliydi bizim açımızdan baktığımız zaman ama tabii bu bizim açımızdan değil en az gelişmiş ülkelerin sorunlarından tutun da ilk defa kadın 20, W20’yi biz G20’nin gündemine getirmiştik. Kadının güçlendirilmesi ile ilgili önemli toplantılar da yapıldı.

“Dijital ekonomi konusunda da oturumlar yapıldı”

Dijital ekonomi ön plandaydı. Bir taraftan az gelişmiş ülkelerin sorunları gündemdeyken dijital ekonomi konusunda da oturumlar yapıldı. Yani dünya genelindeki genel konuların dışında spesifik konular da gündeme geldi. Sadece ekonomi ile ilgili değil, iklim değişikliği ile ilgili konular, bizim için de hassas bir konu. Bu konuyla ilgili gerek Dünya Bankası Başkanı gerekse Genel Sekreter ve ülkelerle de çok verimli bir görüşme gerçekleştirdik.

Terörle mücadele konusunda Sayın Cumhurbaşkanımız, terörle mücadeledeki ikiyüzlülüğü ve çifte standardı G20 zirvesinde gündeme getirmiş oldu. Bu konudaki hassasiyetlerimiz de gündeme geldi.

 

 

“Altı kişiyle ilgili bir anlaşmazlık vardı kendi aramızda, o konuda da sorun çözüldü”

Putin ile her zaman genel anlamda Suriye’ye dair konular ele alınıyor. Anayasa komisyonunun kurulmasıyla ilgili Birleşmiş Milletler (BM) Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen önümüzdeki günlerde Şam’a gidecek. Altı kişiyle ilgili bir anlaşmazlık vardı kendi aramızda, o konuda da sorun çözüldü görülüyor, ondan sonra anayasa komisyonunu kuracağız.

“Rusya’nın rejimi kontrol altında tutması gerekiyor”

İdlib’de biraz sükunet var. İdlib mutabakatı ve Türkiye ile Rusya arasında olan güven, Cumhurbaşkanımız Erdoğan ve Putin arasında görüşüldü. Tabii burada esas sorumluluk Rusya’da. Rusya’nın rejimi kontrol altında tutması gerekiyor. Bu saldırıların durması gerekiyor. Gerekli bilgileri de verdik, hastane, okullara ve sivillere yönelik saldırıların olduğunu. Rusya’nın kendi üsleriyle ilgili güvenlik endişeleri var ama esasen zaten bu konuda istihbaratlar ve askerler görüşüyorlar. Burada radikal gruplar var. Onların geleceği ne olacak, bunların hepsini biz Rusya ile İran’la veya diğer aktörlerle hepsini konuşuyoruz çünkü Suriye meselesi, yani İdlib kritik bir konu.

“Suriye’nin istikrarı ve toprak bütünlüğü çok önemli”

Özellikle siyasi süreç ve insani durum açısından Suriye konusu kritik. Suriye konusunu tüm boyutlarıyla ele almazsak terörle mücadele dahil o zaman bir konuya odaklanırsak siyasi çözüm, Suriye’nin istikrarı ve özellikle toprak bütünlüğü çok önemli, zaafiyete düşmüş olabiliriz.

“Trump’ın ilk 2 senesinde de Patriot’la ilgili bize bir geri dönüş olmadı”

Trump’ın ikili görüşmede basının önünde bunu açıkça söylemesi önemliydi. Hatta bunu daha sonra düzenlediği basın toplantısında daha geniş şekilde vurgulaması önemliydi. Esasen Trump, herkesin önünde söylediği şeyi daha önceki ikili görüşmelerimizde Sayın Cumhurbaşkanımıza defalarca söylemişti. Telefon görüşmelerinde de Sayın Trump Türkiye’nin bir suçunun olmadığını, kendilerinin ama (Barack) Obama döneminin hatalarının olduğunu söylemiştir ama burada bir parantez açmak isterim. Trump iş başına geldiğinde de biz Patriot almak istediğimizi yazılı şekilde ABD’ye ilettik. Daha 6 ay önce, yaklaşık iki sene sonra bize bir cevap geldi yani bunu sadece Obama dönemine yıkmayalım. Doğru, Obama döneminde biz 10 sene almaya çalıştık, alamadık ama Trump’ın ilk iki senesinde de Patriot konusunda bize bir dönüş olmadı.

ABD’de farklı kurumlardan farklı sesler geliyor. Trump’ın Türkiye ile ilişkiler hakkında herkesin önünde dile getirdiği şeyler özellikle yönetim içindeki farklı sesleri azaltmaya başladı. ABD Kongresi farklı bir konu. Trump’ın açıklamasının Kongreyi de etkilediğini görüyoruz.ABD Kongresine Türkiye’nin neden S-400 aldığını ve neden Patriot alamadığını anlattık. Yaptırım ve tehdit dilini bir kenara bırakarak diplomasiyle tüm meseleleri çözmek istiyoruz.

 

 

“S-400 bitmiş bir anlaşmadır”

Cumhurbaşkanımızın da söylediği gibi S-400 bitmiş bir anlaşmadır. Artık teslim süresi konuşuluyor. Biz S-400’ü alacağız, NATO’yla da diğerleriyle de görüşüyoruz.

 

 

Eğer bir tereddüdünüz varsa gelin bunu konuşalım diyoruz, biz diyalogdan yanayız. Ama Amerika’nın daha önceki yaklaşımının da doğru olmadığını kendilerine hep söyleyegeldik. Şimdi daha sakin bir ortamda bu sürecin işlediğini söyleyebilirim. S-400 bir savunma sistemidir. Acil durumda kullanılacak bir sistemdir.

 

 

ABD yaptırımları

Başkanın yetkisinde olan şeyler var, erteleme gibi. CAATSA dediğimiz, Kongreden geçen anlaşma. Esasen bu F-35’i kapsamıyor. S-400’ü kapsıyor. Burada bir liste var. ‘O olabilir, bu olabilir.’ Daha ne olduğunu bilmiyoruz. Görüşüyoruz. Burada net bir karar yok. Bizim yaptığımız ‘Ortak komisyon kuralım’ teklifiyle ilgili görüş alışverişi oldu ama diğer konularla ilgili kategorik sözlerin dışında iletilmiş bir şey yok. Biz de bunu yakından takip ediyoruz.

“Trump, F-35 konusunda açık ve net fikrini söyledi

Trump’ın kendisi görüşmede söyledi. ‘Böyle şey olur mu?’ dedi. ‘Bir ülke, F-35’te ortağımız ve yaklaşık 1,4 milyar para ödemiş ve F-35 verilmeyecek, kendi uçağını alamayacak. Bu kabul edilir bir şey değil.’ dedi. ‘Bununla ilgili biz çalışıyoruz.’ dedi.
Trump bu konuda açık ve net fikrini söyledi.

 

 

Her şey Trump’ın söylediği gibi olacak diye çok naif, iyimser olmaya gerek yok. Temkinliyiz ama Trump’ın bir devletin başkanı olarak bunları söylemesi de, bunları kabul etmesi de bu sürecin daha sağlıklı işlemesi bakımından önemlidir.

BM’deki YPG/PKK skandalı

Genel Sekreterle görüşeceğiz. Görüşme konusunda mutabık kaldık. Arkadaşlarımız zamanlamasını ayarlamaya çalışıyorlar. Daimi Temsilcimiz Feridun Bey, bizzat Genel Sekretere giderek yazılı protestomuzu da iletmiştir. Bu şahısla ilgili kırmızı bülteni önüne koymuştur. Genel Sekreter bunu görünce çok şaşırmış. Çünkü bu şahsın terör listesinde olduğunu ve de kırmızı bültenle arandığını bilmiyorlarmış. İşte terörle mücadeledeki çifte standart ve ikiyüzlülük bu. Kırmızı bültenle aranan kişi nasıl oluyor da İsviçre’ye gidebiliyor? İsviçre ki her zaman terörle mücadele ve diğer hak ve hukuk konusunda diğer ülkelerin biraz daha önünde olmaya çalışan bir ülke esasen.

 

 

Burada olumlu taraftan bakarsak, BM’nin bu terör örgütünün çocukları zorla savaşa götürdüğünü kabul etmesi ve tespit etmesi önemli. Fakat bu sorunu çözmek için bu terör örgütünü ve kırmızı bültenle aranan bir şahsı, teröristi muhatap olması çok vahim bir hatadır. Sorunun kaynağı bu. Aynı anlayışı başka yerlerde de görüyoruz. Yani terör tanımı konusunda gerçekten dünya ilginç bir geçiş sürecinden geçiyor. Çok farklı tanımlar ortaya çıkmaya başladı. Terörle mücadele konusunda dünya şu anda büyüm bir zaaf içerisinde. Bunu da başlatan ABD’dir.  Yani ABD’nin bazı ülkelerle Suriye’de YPG’yle iş birliği yapması bu süreci başlatmıştır.

“Washington Post terör propagandası yapmıştır”

Washington Post, herkes ifade özgürlüğü diyor, basın özgürlüğü diyor. Tamam, bu konuda bir sıkıntı yok. Peki terör propagandası ifade özgürlüğüne girer mi diyorsun, hayır girmez diyor. Nasıl oluyor da ABD’nin de terör listesine eklediği PKK’nın azılı teröristinin görüşlerini siz yansıtıyorsunuz. Şöyle sorayım, Washington Post, bugün DEAŞ’ın başındaki Bağdadi’nin makalesini yayınlar mı? Veya El Kaide’nin herhangi bir yetkilisinin makalesini yayınlar mı? Boko Haram’ın bir makalesini yayınlar mı? Onu yayınlamıyorsan yine terör listesinde olan PKK’nın azılı teröristinin makalesini neden yayınlıyorsun. Maalesef bugün dünyanın terörle mücadeledeki içine düştüğü zafiyetin göstergesidir. Washington Post terör propagandası yapmıştır.

“Onlar da biliyor ki bize karşı bir adım atamazlar”

Rum kesiminin bu tür tehditlerinin bizim için bir anlamı yok. Onlar da biliyor ki bize karşı bir adım atamazlar, atmaya cüret ederlerse de cevabını alırlar geçmişte olduğu gibi. O yüzden onlar da haddini esasen bili ama siyasi bakımdan böyle çalışma yaparlar. AB’ye gittiler, Türkiye’ye yönelik yaptırım kararı aldırmaya çalıştılar aldıramadılar. Çünkü biz bu konuda gerekli bilgilendirmeyi net bir şekilde yaptık. Bu konuda da son derece rahatız. Attığımız tüm adımlar uluslararası hukuka uygundur.

“KKTC’nin de ruhsat verdiği alanlarda sondaj çalışmalarımızı yapacağız”

Türkiye’nin kıta sahanlığı içinde ne yapacağına ancak Türkiye karar verir. Ayrıca, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Kıbrıs Türk halkının bir garantör ülke olarak hakkını korumak Türkiye’nin vazifesidir ve sorumluluğudur. O nedenle KKTC’nin de ruhsat verdiği alanlarda sondaj çalışmalarımızı yapacağız.

 

 

Bu noktaya gelmemizin sebebi Rum kesiminin defalarca uyarmamıza rağmen Kıbrıs Türk halkının hakkını garanti altına almadan, yani orada çıkacak petrol ya da gazdan elde edecek geliri Türk tarafı ile paylaşım garantisi vermeden tek taraflı sondaja başlamasıdır. Biz bunları Yunanlara söyledik, Rumların kendisine de söyledik.

 

 

“Hafter gücü paylaşmak istemediği için saldırıya geçti”

Biz başından beri önce Roma toplantıları, daha sonra da Fas’taki konferanstan sonra herkesin, tüm Libyalıların kabul ettiği ve BM başta olmak üzere uluslararası toplumun meşru olarak tanıdığı Ulusal Mutabakat Hükümetini tanıdık. Onlarla ilişkilerimizi geliştirdik, büyükelçiliğimizi tekrar açtık, THY’nin uçuşlarının tekrara başlaması konuşuluyordu. Bu süreçte ben 2 defa Trablus’a gittim ve enerji satışları başlandı, Türk firmalarımızın alacakları ödenmeye başlandı. Yavaş yavaş ülke konferansa gidiyordu. Ulusal Mutabakat Hükümetinin başındaki Sarrac, tüm ülkeyi birleştirme konusunda çaba sarf ediyor. Ama diğer tarafta bu Ulusal Mutabakat Hükümetini tanımak istemeyen bir Hafter vardı. Hafter de bazı komşu ülkeler tarafından destekleniyor. Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri özellikle… Bu desteğini de saklamıyorlar. Dolayısıyla tam bu konferans tekrar başlayacakken Hafter saldırıya geçti. Hafter gücü paylaşmak istemediği için saldırıya geçti. Gerekçesi de teröristlerle mücadele diyor.

“Libya’daki durum herkesi yakından ilgilendirir”

Ulusal Mutabakat Hükümeti meşru olarak tanınan bir hükümet. Teröristler var Libya’da, hatta ben Trablus’tan ayrıldıktan 2 gün sonra, ziyaret ettiğim Dışişleri Bakanlığı binasına terör saldırısında bulundular. Birkaç kişi öldü orada. Dolayısıyla terörle mücadele demek, mevcut bir hükümeti yıkmak demek değildir. Sonuçta burada gerginlikler oldu, herkes bir taraf tutuyor ama biz BM’nin çabalarını destekliyoruz. Cumhurbaşkanımız sürekli vurguluyor. Ne diyor? “Hemen demokratik bir sürece geçilmelidir, seçimle ülkeyi kimin yöneteceği belirlenmelidir, halk karar versin.”

 

 

Zaten BM’nin çabaları da bu yöndeydi. Dolayısıyla biz bu konudaki tutumumuzu da sürdürüyoruz ama taraf tutan ülkelere de gerekli uyarılarda bulunduk. BM dahil, bazı diğer ülkelerle de temasımız oldu. Libya’daki durum herkesi yakından ilgilendirir, özellikle de Avrupa’yı yakından ilgilendirir.

“Vatandaşlarımızla ilgili attıkları adımlar ise tam bir korsanlıktır “

Son zamanlarda işte bu bizimle daha önce görüşmek isteyen Hafter, illa Cumhurbaşkanımızla görüşeceğim dedi böyle üst perdeden. Cumhurbaşkanımız da dedi ki, “Orada resmi bir yönetim var, ben onunla görüşürüm.” Hatta Sarrac’la görüştü. Siyasi süreçle ilgili Türkiye’nin desteğini verdi, cesaretlendirdi de. Ama bizlere dedi ki siz görüşebilirsiniz. Dolayısıyla bu görüşme de olmadı.

“Son derece net, sarih ve çok kararlıydık”

Türkiye’ye de bir cephe açtılar. Çünkü Türkiye haklıyı ve hakkı savunuyor. Vatandaşlarımızla ilgili attıkları adımlar ise tam bir korsanlıktır, haydutluktur. Ve o gün Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla, Dışişleri Bakanlığı olarak biz açıklamamızı yaptık, eğer vatandaşlarımız bırakılmazsa Hafter ve birimleri meşru hedefimiz olacaktır… Son derece net, sarih ve çok kararlıydık. Bıraktılar vatandaşlarımızı. Bundan sonra da vatandaşlarımıza yönelik böyle bir şey yaparlarsa da bu açıklamamız geçerlidir. Başka vatandaşlarımız da vardı. O vatandaşlarımız iş yerleri ile ilgili resmi kapatma işlemlerini yapıyorlar, dönecekler. Gemiciler de orada Libya’da bir yerel gemide çalışıyorlardı. Gemi sahibiyle de vatandaşlarımızla da büyükelçiliğimiz temasta. Gerekli belgeler hazırlanıyor. Vatandaşlarımızı da yine ya Trablus üzerinden ya da üçüncü bir ülke üzerinden Türkiye’ye getireceğiz.

 

 

“Kendi halkının üzerine bomba atıyor, acımasızca saldırıyor”

Hafter’in insani hassasiyeti yok, onu görüyoruz. Çok acımasız bir şekilde kendi halkına da saldırıyor, oradaki göçmenlere de saldırıyor. Burada bakıyoruz insan kendi milletini bu şekilde bombalar mı? 15 Temmuz’daki hain darbe girişiminde bulunan hainler gibi. Kendi halkının üzerine bomba atıyor, acımasızca saldırıyor. Maalesef Libya halkı çok acılar çekti. İnşallah bu acılar diner, biz de bu süreçte üzerimize düşeni yapmaya devam edeceğiz. Bu konuyu da Sayın Cumhurbaşkanımız, Osaka’da Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri ile de ele aldı.

“Türkiye’nin hava savunma sistemine ihtiyacı var”

S-400 bir saldırı sistemi değil, savunma sistemi. Savunma sistemi, Türkiye’ye yönelik bir füze saldırısı olduğu zaman devreye girecek. Durup dururken S-400’ler niye devreye girsin? Bir kere maliyeti çok yüksek. Bunu biz oyuncak diye almadık ki. Türkiye’nin hava savunma sistemine ihtiyacı var.

Hava savunma sistemi konusunda Türkiye NATO’dan desteğini sürdürmesini rica etti ancak NATO’nun kapasitesi de belli. Zaten S-400’ler acil durumda Türkiye’ye yönelik bir tehdit ya da saldırı olduğu zaman kullanılacak bir sistem. Herhangi bir ülkeye durup dururken saldırı için kullanılacak bir sistem değil.

S-400’lerin Rusya’dan Türkiye’ye teslim tarihi temmuz ayının ortaları olarak konuşuluyor. Uçakların tam olarak hangi tarihte geleceğini iki taraftan ilgili uzmanlar belirleyecek. Nereye konuşlanacağına ise askeri ve teknik ekipler karar verecek.

“Hakkaniyetli ve objektif, dengeli tutum sergiliyoruz”

ABD ve İran arasında ihtiyaç olursa memnuniyetle arabulucu oluruz. Çünkü hakkaniyetli ve objektif, dengeli tutum sergiliyoruz. Amerika’ya yaptıklarının yanlış olduğunu söylüyoruz. İran’a da kardeş ve komşu bir ülke olarak nükleer silahlanma ile ilgili anlaşmaya uymalarını ve AB ve Avrupalı ülkelerin desteğini kaybetmemelerini tavsiye ediyoruz. Olayı, süreci tırmandırmamaları konusunda gerekli tavsiyelerde bulunuyoruz. Diğer taraftan, İran’a yönelik Amerikan yaptırımlarına karşı olduğumuzu her defa söyledik.

 

 

“İran’a elimizden gelen yardımı yapıyoruz”

Avrupa Birliği ülkeleriyle ve diğer ülkelerle, bu yeni kurulan INTEX mekanizması olsun, diğer ikili düzeydeki mekanizmalarla da İran’a elimizden gelen yardımı yapıyoruz. Çünkü bu yaptırımlardan İran halkı zarar görüyor. Yani kardeş İran halkının acı çekmesini de istemeyiz. İran’ın istikrarı, güvenliği bölge için çok önemlidir. Bu gerilim, bölgenin aleyhinedir, en çok da körfez ülkelerinin aleyhine olur. Gördüğüm kadarıyla da İran’a karşı olan körfez ülkeleri de bu riskleri görmeye başladı. Onlar da Amerika ve diğer ülkelere de sükunet çağrısında bulunmaya başladı. Bazıları, hepsi değil. Edindiğimiz bilgilere göre görüyoruz, takip ediyoruz süreci.

Avrupa Parlamentosu seçimleri

Parlamento Başkanı Sassoli’yi ilk defa ismini duydum. 2 dönemdir veya daha uzun süredir Avrupa Parlamentosu’nda görev alan bir siyasetçi. Kendisini de tebrik etmek için arayacağız. Meclis Başkanımız da arayacaktır. Bu karma parlamento komisyonunun kurulması olsun, parlamentoyla ve Avrupa Birliği’yle ilişkilerimiz bakımından Meclis Başkanının rolü de önemlidir. Ama diğerleri, hepsi tanıdığımız arkadaşlar. Belçika Başbakanını uzun yıllardır tanırız. Gayet objektif bir şekilde bu süre başkanlığı yürüteceğine inanıyoruz. Yine Almanya Savunma Bakanı hepimizin yakından tanıdığı ve birlikte çalıştığımız bir hanımefendi. Kendisinin de bu görevi iyi, layıkıyla yapacağından bir şüphem yok.

Diğer taraftan İspanya Dışişleri Bakanı Josep Borrell daha önce AP Başkanlığı da yaptı. Türkiye ile AB üyelik müzakerelerinin devam etmesini savunan, herhangi bir eleştiri yaptığı zamanda veya bir görüş belirttiği zaman da yapıcı bir şekilde yapan bir arkadaşımız. Dışişleri Bakanlığı döneminde de hükümete geldiğinden bu yana yakından çalıştığımız, İspanyol Patriotların uzatılmasında önemli rolü olan bir arkadaşımız.

“AB’nin farklı nedenlerden dolayı zemin kaybettiğini kabul etmemiz gerekiyor”

Bizimle olan ilişkiler tabii ki önemli bizim açımızdan. Fakat Avrupa Birliği’nin farklı nedenlerden dolayı zemin kaybettiğini kabul etmemiz gerekiyor. Gerek bu ırkçı akımların parlamento ve diğer kurumları artık rehin almaya başlaması gerekse değerler bakımından bir erozyona uğraması, değişik politikaların, genişleme dahil, başarısızlığa uğraması sebebiyle, yeni gelen yönetimin esasen Avrupa Birliği’nin yeniden siyasi olarak etkin, saygın ve sorunlara çözüm üretebilecek değerleri çifte standarda düşmeden savunabilecek bir örgüt haline getirmeleri bakımından umarım yeni bir sayfa açılmış olur.

Kaynak: TRT Haber

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir