Ülkede pazar günü 6 milyon 400 bin kişi, 33’üncü hükümeti belirlemek üzere sandık başına gidecek.
Avusturya’da 2017’nin sonunda kurulan aşırı sağcı hükümet eski Başbakan Yardımcısı ve aşırı sağcı FPÖ Genel Başkanı Heinz Christian Strache’nin karıştığı ihale pazarlıklarının yer aldığı görüntülerin basına yansıması, aşırı sağcı lideri koltuğundan ederken önceki hükümetin sonunu getirdi.
Mayısta erken seçim kararı alınan ülkede, özellikle son bir aydır seçim kampanyalarını artıran siyasi partilerin çeşitli platformlarda yürüttüğü tartışmalar, ülkenin ana gündemini belirliyor.
Avusturya’da seçmenler, son aylarda yaşanan ihale pazarlıklarının yer aldığı skandal görüntülerin yanı sıra eski Başbakan Sebastian Kurz ve partisi ÖVP seçim kampanyası adı altında aşırı lüks harcamaları, partinin yapılan maddi yardımları maliyeye eksik bildirdiğine ilişkin iddiaları, göç, siyasal İslam, başörtüsü gibi konuların yeniden ısıtılarak gündeme taşındığı bir siyasi atmosferde sandık başına gidecek.
Ülkede son aylarda meydana gelen gelişmeler ve devam eden tartışmaların, seçmenin kararını ciddi anlamda etkilemediği gözlemlenirken yapılan son anketler de bu görüşü destekliyor.
Buna göre, ÖVP’nin yüzde 33 ile birinci, Sosyal Demokrat Parti’nin (SPÖ) yüzde 22 ile ikinci, FPÖ’nün ise yüzde 20 ile üçüncü parti olarak sandıktan çıkması bekleniyor.
Uzmanlar, yaşanan gelişmeler karşısında muhalefetin yetersizliği nedeniyle seçmenin sağ popülist, aşırı sağcı partileri bir dönem daha destekleyeceği, bu durumun Avusturya’da ikinci aşırı sağcı hükümetin kurulmasına yol açacağı görüşünü paylaşıyor.
İlki 17 ay süren aşırı sağcı koalisyonun, özelikle ülkedeki Müslümanlar ve göçmenler açısından çok zor geçtiğine işaret eden uzmanlar, kurulacak ikinci hükümetin de en az ilki kadar göçmen ve Müslümanların haklarını kısıtlayan, yaşam alanlarını daraltan uygulamaları hayata geçireceği endişesini taşıyor.
Ulusal Mecliste Bağımsız Milletvekili Martha Bissmann, siyasi partilerin tam anlamıyla erken genel seçimlere hazırlıklı olmadığını, iklim değişikliği ve göç konularına ilişkin birçok partinin içi boş söylemler geliştirdiğini, iklim konusunda yalnız Yeşiller Partisinin daha doğru tespitlerde bulunduğunu söyledi.
“İbiza skandalı siyasete olan güveni sarstı”
Bissmann, erken seçime gidilmesine yol açan İbiza skandalına değinerek, “Bu olay siyaseti olumsuz etkilediği gibi siyasilere olan güveni de ciddi anlamda zedeledi. Bu nedenle tam da böyle ortamlarda doğru ve dürüst siyasi isimlerin gün yüzüne çıkarak, dürüst ve erdemli olmanın önemini görünür kılmaları gerekiyor.” değerlendirmesinde bulundu.
Skandalların yanı sıra başörtüsü konusunun da seçim öncesi konuşulan başlıklardan biri olduğunu kaydeden Bissmann, “Hızlı ve basit şekilde oy toplamak istendiğinde, hemen gündeme başörtüsü konusu getiriliyor. Hiçbir parti Müslüman kadınlar ve onların hayat koşullarıyla ciddi anlamda ilgilenmiyor” dedi.
“Başörtüsü tartışmaları ırkçı saldırıları artırıyor”
Bissmann, “Kadınların neden başörtüsü taktığı, başörtülü kadınlar arasında da birikimli, eğitimli olanların bulunduğu ve ülkeye ciddi faydalar sağlayan kişilerin olduğu” hususunda kimsenin herhangi bir fikrinin bulunmadığına dikkati çekerek, “Kimse Müslüman kadınlara yönelik ırkçılığı ve saldırıları konu edinmiyor. Her başörtüsü yasağı tartışmaları sonrası Avusturya’da ayrımcılık ve ırkçı saldırılar ciddi oranda artış gösteriyor” ifadelerini kullandı.
Anket sonuçlarının sandığa yansıması durumunda ikinci ÖVP ve FPÖ koalisyonunun kurulma ihtimalinin çok güçlü olduğunu dile getiren Bissmann, özellikle eski Genel Başkan Strache’nin partiden tamamen çıkarılması ve eski İçişleri Bakanı Herbert Kickl’ın kabineye alınmaması durumunda ikinci aşırı sağcı parti döneminin başlama ihtimalinin çok yüksek olduğunu söyledi.
Georgetown Üniversitesinde kıdemli araştırmacı olarak çalışmalarını sürdüren Siyaset Bilimci Dr. Farid Hafez de seçim sonrası büyük ihtimalle ikinci aşırı sağcı koalisyon döneminin başlayacağını belirterek söz konusu skandalların her iki partiyi de beklendiği oranda sarsmadığını ve özellikle aşırı sağcıların ikinci koalisyon hükümetini kurma noktasında çok hevesli olduğunu kaydetti.
Haferz, iki parti arasında tartışmaya neden olan Kickl’ın yeni kurulacak kabinede yer almaması şartının, Kurz’un istediği yönde çözüme kavuşturulma ihtimalinin çok yüksek olduğunu, ÖVP ve FPÖ’nün Müslüman ve göçmen karşıtı politikaları sürdürmek için uzlaşacağı değerlendirmesini yaptı.
“Seçim sonrası Müslümanları iyi günler beklemiyor”
Eski Başbakan Kurz’un seçim vaadi olarak açıkladığı başörtüsü yasağı ve Avusturya kimliğinin korunması gibi konuların, seçim propagandasından ibaret olmadığını savunan Hafez, şöyle devam etti:
“Kurz’un başörtüsü yasağı ve benzeri vaatlerini seçime yönelik atılmış adımlar olarak görmüyorum. Bu vaatleri kesinlikle hayata geçirmeye çalışacaktır. Bu nedenle gelecek dönem özellikle ülkedeki Müslümanlar için çok daha zor geçeceği kanaatindeyim.”
Hafez, önceki gün Avusturya Türk İslam Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Birliği (ATİB) ve Milli Görüş’e ait derneklere yönelik mecliste kabul edilen tavsiye niteliğindeki önergenin önemine işaret ederek, söz konusu girişimin seçim öncesi popülist bir adım olduğunun açıkça anlaşıldığını ancak adı geçen kuruluşlara bağlı derneklerin denetlenerek herhangi bir suç unsurunun tespit edilmesi durumunda kapatılmasına yönelik isteğin ÖVP ve FPÖ’nün oylarıyla meclisten geçmesinin ileriye dönük nasıl bir koalisyon hükümetiyle karşı karşıya kalınacağına ilişkin güçlü mesajlar içerdiğini kaydetti.
Kaynak: AA