Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay, “Kapalı Maraş konusunda yerleşmiş olan ve hiç değişmeyecekmiş gibi bir hava yaratan statükoya çomak sokmaktır yapılan. Bu adım bu açıdan önemli ve de semboliktir” dedi.
Özersay, Akdeniz çanağında yaşanan hidrokarbon paylaşım hareketliliğini, ilmek ilmek örülen diplomasi mekiğini, Kıbrıs sorununda gelinen noktayı ve Kapalı Maraş konusunu Euronews’e değerlendirdi.
Kıbrıs’ta artık bir şeylerin değişmesi gerektiğini düşündüklerini söyleyen KKTC Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Özersay, bunun gereğini yapmakta olduklarını ifade etti.
Uzun yıllar gerek Kapalı Maraş gerek başka konularda birçok şey söylendiğini ancak hiçbir şeyin yapılmadığını dile getiren Özersay, yarım asır boyunca süren Kıbrıs sorunu müzakerelerinden de bir sonuç alınmadığını kaydetti. “Büyük bir hayal kırıklı yaşandı. Bu statükodan en fazla zarar gören Kıbrıslı Türkler oldu” diyen Özersay, gelecek adına belirsizlik içerisinde ve uluslararası platformda kabul gören bir statüye sahip olunamaması nedeniyle Kıbrıs Türk toplumunun zarar gördüğüne işaret etti.
Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay, bu çerçevede uzman bir ekip oluşturarak bu alan içerisinde bilimsel bir envanter çalışması yapılması ve 45 yıldır kapalı olan Maraş’ın sivile açılması yönünde harekete geçme kararı aldıklarını dile getirdi.
1974’te İkinci Kıbrıs Harekatı sırasında Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından ele geçirilen Gazimağusa, Birleşmiş Milletler tarafından denetlenen ve Kıbrıs adasını ikiye ayıran “Yeşil Hat” tampon bölgesinde bulunuyor. İçerisinde Birleşmiş Milletler’e (BM) ait bir adet bina bulunan bölgede, altı apartman Türk Silahlı Kuvvetleri’ne orduevi yapılması için tahsis edilmiş durumda.
Annan Planı’na göre Kapalı Maraş’ın Rumların denetimine bırakılması planlanıyordu; ancak yapılan referandumda Annan planı Kıbrıs Türklerince kabul edilmesine rağmen, Kıbrıs Rumları tarafından reddedildi.
“MİLYONERLERE EV SAHİPLİĞİ YAPAN MARAŞ BİR ANDA “HAYALET ŞEHİR” OLDU”
1970’li yılların başında Akdeniz Bölgesi’nin en gözde tatil noktalarından biri olan Maraş, Avrupa’nın milyoner iş adamlarına, dünyaca ünlü isimlere ev sahipliği yaparken bir anda karanlığa bürünüp “hayalet şehir” olmaya terk edildi.
Kapalı Maraş ayrıca Sophia Loren, Elizabeth Taylor, Marliyn Monroe ve dünyaca ünlü çok sayıda ismin tatillerde uğrak yeriydi. İngiliz Kraliyet ailesinin bölgede yaptığı Golden Sands Hotel, dünyanın ilk 7 yıldızlı oteli olarak da anılıyor.
Kıbrıslı Rumların da zarar gördüğü konular olabileceğine değinen Özersay, “Kıbrıslı Rumlar esasen konforlu bir durum içerisindedir. Biz Kıbrıslı Türkler olarak, bu belirsizliği biraz kırmak, tek düze statükoyu artık bir yerden çatırdatmak ve burada bir şeylerin değişmesi gerektiğini herkese göstermek adına Kapalı Maraş’ın açılması adına adım atıyoruz.
Kapalı Maraş konusunda yerleşmiş olan ve hiç değişmeyecekmiş gibi bir hava yaratan statükoya çomak sokmaktır yapılan. Bu adım bu açıdan önemli ve de semboliktir” dedi.
Devletlerin uluslararası ilişkiler anlamında güvenirliği ve itibarlarının söyledikleri ile yaptıkları ve yapmadıkları ile ilintili olduğunu söyleyen Özersay, kapalı Maraş açılımının “hem söylenen hem de yapılan” olması nedeniyle de şimdiye kadar söylenenlerden farklı bir durumunun söz konusu olduğunu dile getirdi.
“KIBRISLI RUMLAR CİDDİ OLDUĞUMUZU ANLADI”
Özersay, Kapalı Maraş’ın açılımı adımı kapsamında envanter çalışmalarına başlandığına dikkat çekerek, “Kıbrıslı Rumlar da bu konuda ilk kez ciddi olduğumuzu anlamaya başladı” ifadesini kullandı.
Özersay, Kıbrıslı Rumların Kapalı Maraş konusunda tedbir almak adına harekete geçeceklerini ifade ederek, atılan adımın yerleşmiş hayatı askıya alan dondurulmuş bir bölgede hayata dair bir misyonu olduğunun altını çizerek, “Bunu engelleyemeyecekler” diye konuştu.
“GÜNEY KIBRIS’IN ANKARA’YI SUÇLAMASINA HİÇ ŞAŞIRMIYORUM”
KKTC yönetimi olarak Kapalı Maraş’ın açılımı ile ilgili kararlı duruşları olduğunu sözlerine ekleyen Kudret Özersay, Türkiye Cumhuriyeti’nin de bu noktada destek verdiğini kaydetti. “Zaman zaman Kapalı Maraş’ı Türkiye Cumhuriyeti açıyormuş gibi bir hava yaratıldığını” söyleyen Özersay, bu yorumları asla kabul etmesinin mümkün olmadığını kaydetti.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Güney Kıbrıs ile Kuzey Kıbrıs arasındaki uzlaşı zeminini zarara uğrattığı ve bozduğu eleştirilerine, suçlamalarına da cevap veren Özersay şöyle konuştu: “Güney Kıbrıs’ın Ankara’yı suçlamasına hiç şaşırmıyorum… Ne olursa bunu Türkiye’den biliyorlar.
Her olumsuzluğun Türkiye’den kaynaklandığını düşünüyorlar bunu da kimi zaman iyi, kimi zaman da art niyetli bir şekilde yapıyorlar. Biz başkaları tarafından yönetilmeyi kabul etmiyoruz.
Eşit ve etkili bir biçimde yönetim ve kararlara katılmamız gerektiğini kendilerine söylediğimizde bunu içlerine sindiremiyor ve kabul edemiyorlar.
Bunu reddettiklerinde ve süreç kesintiye uğradığında Türkiye’den dolayı sürecin kesintiye uğradığını söylüyorlar. Şöyle bir düşünceye sahipler, ‘Kıbrıslı Türklerin kendi kendilerini yönetme talebini Türkiye’nin talebi sanıyorlar.’ Türkiye hiç olmamış olsa dahi, Kıbrıslı Türkler Kıbrıslı Rumlar tarafından yönetilme talebini hiçbir zaman kabul etmeyecektir. Bunu anlamaları gerekiyor.”
Kıbrıs sorununa yönelik müzakerelerin kesintiye uğraması ve tekrar başlamasına yönelik yaşanan sıkıntının Türkiye’den kaynaklı olmadığını söyleyen Kudret Özersay, müzakerelerin 2 yıl önce Crant Montana’da neden çöktüyse şimdi de onun için başlayamadığını dile getirdi.
“Kıbrıs Rum tarafı yönetimi bizimle paylaşmayı içine sindirebilmiş durumda değil” diyen Özersay, çöküş nedenlerinde de aradan geçen 2 yıllık sürede Rum tarafında hiçbir şey değişmediğini ifade etti.
“Rum tarafın yönetimi ve Akdeniz’deki hidrokarbon zenginliklerini Türk tarafı ile paylaşmayı istemediği” yorumunda bulunan Özersay, müzakerelere tekrar başlanması durumunda yine çöküşün yaşandığı noktadan çıkış yapılacağı ve bu nedenle de Türk tarafının ucu açık, netleşmemiş bir Kıbrıs sorunu tablosu içerisinde yer alarak belirsizlik içerisinde hareket etmek istemediğini kaydetti.
“BİRİLERİ BUNDAN EKMEK YEMEYE DEVAM EDECEK”
Özersay, bu konjonktürün yeniden çöküşün garantisi anlamı taşıdığını da ifade etti. Özersay, “Ya koşullarda şartlarda değişiklik yaratacaksınız ve farklı bir sonuç bekleyeceksiniz ya da şartlarda değişiklik yaratamıyorsanız, şartlara uygun bir ortaklığı oturup konuşmanız gerekir.
O nedenle biz KKTC hükümeti olarak bugünkü şatlarda federal ortaklığı mantıklı bulmadığımızı söylüyoruz. Bu şartları değiştirip eşitlemek istemeyen bir Rum yönetimi bize gerçekçi de gelmiyor” dedi.
Müzakerelerin bırakıldığı yerden devam edilmesinin, Kıbrıs konusunun bir 50 yıl daha devam etmesi anlamına da geleceğini söyleyen Özersay, “Birileri de bundan ekmek yemeye devam edecek” açıklamasında bulundu.
“İKİ TARAFIN DA OTURUP ANLAŞARAK BURAYI AÇMASI MÜMKÜN GÖRÜNMÜYOR”
Kapalı Maraş’ın açılması adımının, Doğu Akdeniz sularında hidrokarbon paylaşımı hareketliliği yaşandığı bir zaman dilimi içerisinde manidar bulunarak, “Türk tarafının hidrokarbona karşı Maraş hamlesi” şeklindeki yorumlara neden olması hakkında Özersay şu değerlendirmelerde bulundu: “Bu yorumu biraz zorlama buluyorum. Daha önce Kapalı Maraş ile ilgili ortaya bir görüş ortaya koymamış olsaydım, birden bire böyle bir kararı ortaya koysaydım bu yorumu o zaman kabul edebilirdim.
2013’ten itibaren Kapalı Maraş’ın önceki sakinlerine Kıbrıs Türk idaresi ve yasaları altında, insan hakları çerçevesinde açılması gerektiğini zaten söylüyordum. İki tarafın da oturup anlaşarak burayı açması maalesef mümkün görünmüyor. Bir önceki Dışişleri Bakanlığım döneminde dörtlü koalisyon hükümeti ile aramızda bir fikir birliği yoktu bu konuda, şimdiki ikili koalisyon hükümeti ile aynı fikirde olduğumuzu görünce bu düşüncemi hayata geçirme fırsatı buldum ve bu anlamda Kapalı Maraş’ın açılması meselesi gündeme geldi.”
“ONLAR HİDROKARBONU BİZİMLE KONUŞMUYORSA, BİZ NEDEN KAPALI MARAŞ’I KONUŞALIM?”
Rum tarafının Kapalı Maraş ile ilgili eleştirilerine ve Maraş’ın açılma kararının hidrokarbon meselesi ile ilişkilendirilmesi yorumlarına yönelik de cevap verilmesinin mümkün olduğunu söyleyen Özersay, “Bize diyorlar ki ‘Kapalı Maraş konusunu nasıl bize danışmadan, tek taraflı açma kararı alırsınız?’ Ben de kendilerine soruyorum, ‘Hidrokarbon konusunda bizim de ortak olduğumuzu söylüyorsunuz ama bizimle bu konuyu konuşmuyor, bizimle masaya oturmayacağınızı söylüyorsunuz, tek başınıza hidrokarbon konusunda karar alıyorsunuz. O zaman ben sizinle neden Kapalı Maraş konusunu konuşayım’ derim” şeklinde konuştu.
“KİM BU STATÜKOYU BOZAMAZSINIZ DİYEBİLİR; BM Mİ, AB Mİ?”
Rum tarafının Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi daimi üyeleri ile istişare ederek hazırladığı bir rapor ile Türk tarafını şikayete hazırlandığı haberlerinin Rum basınında geniş yer bulması üzerine, Türk tarafının Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ekseninde bir girişiminin olup olmayacağı veyahut da üst düzey bir ziyaretin Türk tarafı için gündemde olup olmadığı konusuna da değinen Kudret Özersay, Rum tarafının, Türk tarafını tüm uluslararası camiaya 50 yıldır şikayet ettiğini söyledi.
Özersay, Rum tarafının bununla da kalmayarak, uluslararası arenada Türk tarafının aleyhine açıklamalar yaptırarak, Avrupa Parlamentosu’nda kararlar aldırdığını savundu.
Özersay, “İki şeyi birbirinden ayırmamız lazım. Uluslararası barış ve güvenliği, bölgesel barış ve güvenliği tehdit eden ve bozan bir takım eylemlere karşı uluslararası toplum fiilen harekete geçebilir. Güvenlik Konseyi bağlayıcı karar alabilir. Ancak burada 45 yıldır kapalı olan ve eski sakinlerine mülklerine ulaşma fırsatı verilmeyen bir bölgeden sivile açılarak eski sakinlerine mülkiyet haklarına erişim fırsatı yönünde bir yaklaşım varsa nasıl olur da uluslararası toplum, ‘Buraya dokunmayın, askeri bölge kalsın, uluslararası bölge barışını tehlikeye atıyor. Kim bu statükoyu bozamazsınız’ diyebilir. BM mi, AB mi diyecek?” diye sordu.
Özersay ‘Rum tarafının ağlama, sızlamalarla Türk tarafını şikayet etmesine müsaade etmeyeceklerini’ dile getirdi.
BM Genel Sekreteri’nin Rum Yönetimi lideri Nikos Anastasiadis’e uluslararası toplumun ve BM kararlarının Kapalı Maraş konusundaki kararının ve duruşunun geçerli olduğu yönünde telkinde bulunduğu açıklamalarına yönelik, “BM kararları Kapalı Maraş’ın eski sakinlerine açılmasından bahsediyor. 1980’lerde olduğu gibi kendi vatandaşlarımızın iskanına açmayı düşünmüyoruz biz zaten Kapalı Maraş’ı. Bunu söyledik. Eski sakinlerinin mülkiyet hakkına saygı duyulacak bir formül üzerinde çalıştığımızı ifade ettik. Rum tarafının BM kararları demesi ve bundan dert yanması bir şeyi değiştirmez” yorumunda bulundu.
Özersay, BM kararlarına aykırılık teşkil eden bir çalışmanın söz konusu olmaması nedeniyle de uluslararası arenada Kapalı Maraş açılımı ile ilgili bir sorun çıkacağına inanmadığını kaydetti. Özersay, hem Türk tarafı hem de Rum tarafında BM kararlarının şimdiye kadar var olan statükonun devam etmesi yönünde yorumlandığına dikkat çekti.
Statükonun değişmesini isteyenlerin bu yönde irade ortaya koyacağından bahseden Özersay, tam aksini yapanların ise Kıbrıs’ta mevcut durumun devamını isteyenler olacağını ve bunun da açıkça görülmüş olacağını söyledi. Özersay, “Kapalı Maraş hamlesi ve buna verilen yanıtlar herkesin niyetini açıkça gösterecek” dedi.
Kıbrıs’ta yaşanan gelişmelere Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun kararlı ve zaman zaman sert açıklamaları ile müdahil olmasının uluslararası konjonktürde olumsuz bir hava yarattığı, Kıbrıs Türk tarafının aleyhine bir tutuma zemin hazırlamada belirleyici olduğu yönündeki eleştirilere de cevap veren Kudret Özersay, gerek hidrokarbon meselesi gerekse Kapalı Maraş konusunun Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte şekillendiğini söyledi.
Ancak Özersay, Türkiye’nin belirlediği ve KKTC’nin takip ettiği değil, ağırlıklı olarak KKTC’nin belirlediği ve Türkiye ile birlikte şekillendirilen bir politikanın söz konusu olduğuna değindi. Özersay, zaman zaman TC Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun açıklamalarının bu yönde yorumlandığını ifade etti.
Hidrokarbon paylaşımı konusunda “ya birlikte ya da Türk tarafı olarak ayrı biçimde sahada” politikasının önceden beri Kıbrıs Türk tarafınca ifade edildiğine dikkat çeken Özersay, Türkiye ile de var olan bu politika ile şu anda ortaklaşa hareket edildiğini kaydetti.
Özersay, hidrokarbon ve Maraş konusundaki hem TC hem de KKTC yetkililerindeki kararlı duruşun sıkıntı yaratan değil, politikaların hayata geçmesinde öncülük eden bir pozisyonda olduğunu dile getirdi.
Kıbrıs sorunun çözümsüzlüğe doğru orantılı olarak ilerleyen Kuzey Kıbrıs’a uygulanan ambargolar ve tanınmamanın getirdiği zorluklara ek olarak Müslüman ve Arap ülkelerinin de KKTC’ye yönelik aynı tutum içerisinde olmasını değerlendiren Özersay şunları ifade etti: “Kıbrıs Rum tarafı Türk tarafının tanınmamasından dolayı elde ettiği konforlu durumu kullandı ancak bu Türk tarafı için acı verici bir durumdur. Var olan statüko devam ettikçe Rum tarafı hem bizim hem de zaman zaman Türkiye’nin haklarını gasbediyor.
Adalet duygusu itibarı ile bizim içinde olmadığımız bir anlayışta Rum tarafının adanın tümünü temsil ediyormuş gibi davranmasıdır asıl problem.
Kapalı Maraş’ı da hidrokarbon meselesini de tanınmamışlığı da tüm dünyanın dikkatini tekrardan Kıbrıs’a çekmesi açısından önemsiyorum. Arap ülkeleri, İslam İşbirliği Teşkilatı üyeleri ülkelerinin KKTC’yi tanımamasının yaşamsal bir durumu söz konusu değildir.
Tanınma sizin dışınızdaki otoritelerin iradesine bağlı olan bir şeydir. Biz başkalarının iradesine bağlı olan bir gelecek içerisinde olmak istemiyoruz. Kıbrıslı Rumlar tamam demediği sürece sorun çözülmeyecek ve KKTC de askıda kalmaya devam edecek gibi kısır döngü var.
Biz bunu devam ettirirsek bu karamsarlığı beslemiş oluruz.”
Rum medyasında Kıbrıslı Türklerin var olan belirsizlik ortamında daha fazla dayanamayıp, pes ederek Kıbrıs Cumhuriyeti yönetimi altına geri dönecekleri ya da havlu atarak Türkiye ile entegre olacağı söylemlerinin dillendirilerek, bu yönde bir beklenti olduğuna vurgu yapan Özersay, “Biz Kıbrıslı Türklerin kimliği, kendi kendimizi yönetme kavramı üzerine kuruludur. Biz, bizi başkasının yönetmesini istemiyoruz. Bunu hiçbir zaman kabul etmeyeceğiz.
Ne Kıbrıslı Rumların domine edeceği bir yönetimin altına gireceğiz ne de Türkiye’ye entegre olacağız. Biz Türkiye’ye entegre olmayı seçenek olarak görmüyoruz. Ben şehit çocuğuyum, babam bir başka ülkenin yönetimine girelim diye hayatını kaybetmedi. Ülkeyi kendi onurumuz ile yönetelim diye can verdiler.
Kıbrıs’ta çözüm olsa da olmasa da KKTC ve kurumlarına sahip çıkacağımız ve kendi kendimizi yöneteceğimiz bir anlayıştan vazgeçmeyeceğiz. KKTC tanınsa da tanınmasa da, uluslararası arena Kıbrıs Türk halkını ve devletini yok sayamaz, sayamıyor da zaten” dedi.
Euronews/EMT