Durakta beklerken elindeki cep telefonuna bakmak için boynunu eğmiş “cep enseli” az yolcuyla karşılaşmamışsınızdır.
İmkansız!
“Kendini düşüncelerine bırakıp biraz hayal kuramazlar mı, acaba?” deriz. Demek ki olmuyormuş.
Daha bir dakika geçmeden biz de elimizi cebimize sokup ‘cep’ aramaya başlarız. Şöyle bir tren saatine baksak, iyi olur. Açmışken bir de hava durumunu yoklayalım. Gelen mesajları da taramadan olmaz.
Bir haftada bin 500 kez cep telefonumuzu kullandığımızı biliyor muyuz? Günde 214 kez eder. Kendiniz de hesaplayabilirsiniz ama rakamlarla yüzleşmek kiminin işine gelir. Zaten cep telefonumuz her hafta kullanma alışkanlığımızın bilançosunu çıkarır. Neyse ki mesajı ekrana elimizi sürüp silebiliyoruz.
Ama bu haberi kapatmasanız iyi olur. Çünkü birkaç yararlı önerimiz var.
Akıllı telefonumuzu hem sever, hem de ondan nefret ederiz
Statista’nın anketine göre garip dijital alışkınlarımızın pekâlâ farkındayız. Ankete katılanların çoğu daha yataktan kalkmadan akıllı telefona göz atmaktan, akşamları geç yatmaktan ve cep telefonuyla aşırı zaman harcamaktan rahatsız olduğunu söylüyor. Madem ki öyle, o zaman bu nahoş alışkanlığı kontrol altına almakta neden bu kadar zorlanıyoruz?
Gayet basit: Dijital alem büyüleyici olduğu için.
Tanya Goodin “OFF. Your Digital Detox for a Better Life” adlı kitabında “Sanal alemin kötülüğünden değil, neredeyse çok çok iyi olmasından” diyor. Kitap bir yana ama bu teşhisle tam da üzerine basmış.
Çünkü sanal güzellikler dezavantajlarından ağır basıyor. Dijitalleşme zaman zaman felaket olarak tanımlansa bile, çağımız insanı sanal dünyadan kopmak istemez. Ama korkmayın: Sanal aleme kapanmanız gerekmez.
Güzel yeni dünya mı? Robotlarla yaşamak
Küresel haberleşme hiç günümüzdeki kadar kolay ve hızlı olmamıştı. Aradığımız bilgilere hiç anında ulaşamazdık. Bugünkü kadar bilgi ve haber yağmuruna tutulamazdık. Sanki dijital patlama yaşıyoruz.
Bonn Üniversitesi’nde görevli yazar ve bilgisayar mühendisi Aleksander Markovetz programladığı bir uygulamanın yardımıyla 60 bin kişinin akıllı telefon kullanma alışkanlığını incelemiş. “Digital Burnout” adlı kitabında sonucun dehşet verici olduğunu yazıyor. Markovetz “cep” kullanmanın anormal boyutlara vardığını ve insanları yavaş yavaş “Homo Digitalise” dönüştürdüğü sonucuna varmış.
Aleksander Markovetz sekiz saat uyuduğumuzu, 16 saat uyanık olduğumuzu ve her 18 dakikada bir uğraşımıza ara verip sadece saatin kaç olduğunu öğrenmek için bile olsa akıllı telefonu açtığımızı ortaya çıkarmış. Buna aynı anda birden çok iş yapma (multitasking) değil “oyalanma” diyor.
Akıllı telefon bağımlılığı
Dijital kullanma alışkanlığımızın ne zaman hastalık ya da bağımlılık halini aldığını saptayabilmek kolay değil.
Almanya hükümetinin eğitim, araştırma ve teknik sonuçlar tahmin komisyonu bir yanda medyanın, diğer yanda ise bireyin kullanma kalıplarındaki sürekli değişme nedeniyle bunu kestirmenin zor olduğu sonucuna varmış. Ayrıca “normal kullanım alışkanlığına” neyin girdiği, neyin ise girmediği de tam olarak tanımlanabilmiş değil. Bizden önceki nesillere sorup öğrenmemiz de mümkün değil. Medya bağımlılığının evrensel tarifi henüz yok.
Medya bilimcisi Jörg Müller-Lietzkov bağımlılığın tüketim süresiyle değil etkilenme derecesiyle ölçülmesini öneriyor. Yemek, içmek ve uyumak gibi temel ihtiyaçlar ihmal edildiğinde kritik safhanın başladığını söylüyor.
Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) genel anlamda bağımlılığı, “artan bir şekilde aşırı istek ve kontrol kaybıyla tüketmek” olarak tanımlıyor.
Ancak WHO bağımlılığı uyuşturucu, sigara ve alkol gibi somut maddelere olan bağımlılık olarak tarif ediyor. 2018 yılında sadece bilgisayar oyunlarına olan bağımlılığı maddeye bağlı olmayan bozukluk şeklinde sınıflandırmıştı.
Çoğumuz aşırı kullanıcı yani dijital bağımlısı sayılmayız. Bağımlılık münferit durumlarda karşımıza çıkıyor. Durakta akıllı ense kamburu yapanlar orta sıralarda yer alıyor. Ama Markovetz en çok bu grubun tehlikede olduğu görüşünde. Nüfusun büyük bölümünün zararlı yaşayış tarzına yakalandığını söylerken akıllı telefon kullanımındaki zararlı vücut duruşunu kastetmiyor.
Araştırmanın zorluğu
Dijital tüketimin hayatımızı ne şekilde ve öncelikle de uzun vadede nasıl etkilediği bilmece olmaya devam ediyor. Bu bilmece belki de hiç çözülemeyecek.
Çünkü bilimsel ölçeklere göre akıllı telefon henüz emekleme çağında sayılır. Uzun vadeli araştırmalar için kullanma alışkanlığının akıllı telefon piyasaya çıktığında mercek altına alınması, araştırma standartlarının değişmemesi ve teknik ilerlemenin önlenmesi gerekirdi.
Bütün bilimsel araştırmalarda olduğu gibi bir de uzun süre dijital medya ile teması bulunmayan bir kontrol grubunun olması gerekirdi.
Gördüğünüz gibi, konu giderek girift hal alıyor.
Doğrudan sonuçlarına gelince durum değişiyor. “The Extendend iSelf: The Impact of iPhone Seperation on Cognition, Emotion and Physiology“de yazdığı gibi dolaysız sonuçları ölçmek mümkün.
Bu deneyde araştırmacılar deneklere bir ödev verdiler. Denekler çalışırken uzağa bıraktıkları cep telefonları aniden çalmaya başladı. Kalp atışları hızlandı, tansiyonları yükseldi. Denekler korkuya kapıldıklarını ya da fena olduklarını, düşünmekte zorlanmaya başladıklarını söylediler.
Şimdi bir düşünün: Cep telefonunuz çalıyor ama siz yetişemiyorsunuz. Tuhaf ve asabi hislere kapılıyorsunuz, değil mi? Araştırmaya katılsak bizler de deneklerle aynı duruma düşerdik.
Çok çalışıp az iş çıkartmak
Cep telefonumuz şaşırtma ve saptırma aracıdır. Ama bizler daha üretken multitasking uzmanları olduğumuzu sanırız. Pencereden etrafı seyretmek yerine bir sürü kadar kısa mesaj yazıp, internette araştırıyor, hava durumuna bakıyor ve daha neler neler yapıyoruz.
Yanlış!
Nöroloji uzmanı Manfred Spitzer “Cyberkrank” adlı kitabında her gün multitasking ile uğraşanın aynı anda birden fazla iş yapabilme yeteneğini arttırmayıp, uzun vadede dikkat bozukluğuna yakalandığını yazıyor.
Multitasking efsanesine bir örnek. Kitap okurken başkasının sorduğu soruyu duymayız. İngiliz bilimciler insan beyninin multitasking’e uygun olmadığını kanıtlamışlar. Psikolog ve nöroloji uzmanları buna “dikkatsizliğin yol açtığı sağırlık” diyor. Beynimiz meşgulken duyularımızdan gelen sinyalleri işleyemiyor.
Bulaşık yıkarken sohbete kulak verebildiğinizi söylüyorsanız, haklı olabilirsiniz. Rutin işleri aynı anda yapmakta zorlanmayız. Ama telefon ederken aynı zamanda not da alıyorsanız, bunu aynı anda yapmıyor ve yıldırım hızıyla duymakla yazmak arasında gidip gelerek dikkatinizi paylaştırıyorsunuz.
Stanford Üniversitesi araştırmacıları “heavy media mutitaskers(HMMs) ile “light media mutitaskers“a (LMMs) karşılaşma yaptırmışlar. Aynı anda birden fazla iş yapmaya alışık olanlar multitasking beceresi fazla olmayanlardan kötü çıkmışlar.
Uzmanlar ikinci grubun multitasking’cilere kıyasla önemli olmayan bilgileri rahatça atlayabildiğini söylüyorlar.
Özetle söyleyecek olursak, multitasking ustaları kendilerini dikkat bozukluğuna alıştırıyorlar. Doğru öncelikleri seçemiyor ve tek bir şeye odaklanıyorlar. Farklı uyarılar içinde adeta boğuluyoruz. Yalan mı?
Sil baştan
Teorik olarak kötü dijital alışkanlıklarımızın farkındayız. Eksik olan, kararlılık.
Mihály Csíkszentmihályi’nin ‘Flow’ teorisi insanın bir işi yapabileceği en uygun durumu tarif ediyor. Ama bu duruma hemen varılmıyor. Beyni en verimli çalışma ayarına getirmek için en az 15 dakika bütün dikkati toplamak gerekiyor.
Verilen her ara, cep telefonuna şöyle bir göz atma bile dikkati dağıtmaya yetiyor. Yeniden başlamak, 15 dakikayı başa sarmak gerekiyor.
Dikkatinizi yaptığınız iş üzerinde toplamak istiyorsanız cep telefonunun kandırma teşebbüsüne dayanıp dayanamayacağınızı iki kez düşünün. En iyisi akıllı telefonu bir müddet uzak bir yerde bırakmak olabilir.
Akıllı dostunuzdan ayrılamıyorsanız kapatmayı ya da uçuş moduna getirmeyi de deneyebilirsiniz.
Hannah Fuchs
© Deutsche Welle Türkçe