Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Katar’da düzenlenen 19. Doha Forumu kapsamında Katar Savunma Bakanı Halid Bin Muhammed el-Attiye ile katıldığı “Bozulan Dünya Düzeni: Ortaya Çıkan Küresel Güvenlik Sorunlarını Yenilikçi Çözümlerle Karşılamak” başlıklı oturumda, Münih Güvenlik Konferansı Başkanı Büyükelçi Wolfgang Ischinger’ın sorularını yanıtladı.
Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi almasının, NATO’ya ve Türkiye’nin İttifak’a üyeliğine etkilerine ilişkin bir soru üzerine Akar, “Biz, NATO’nun merkezindeyiz. Hala NATO’nun merkezindeyiz. Hiçbir yere gitmiyoruz, NATO’dayız.” yanıtını verdi.
Akar, Türkiye’nin, ulusal çıkarları ve çeşitli nedenlerden dolayı attığı adımların NATO’daki varlığına karşı olmadığının altını çizerek, “Türkiye 1952’deki üyeliğinden bu yana NATO üyesidir ve tatbikatlar, harekatlar, NATO karargahlarına personel desteği gibi konularda ve diğer alanlarda İttifak’a karşı tüm sorumluluklarını yerine getirmektedir. Her zaman diğer NATO üyeleriyle de temas halindeyiz.” diye konuştu.
Türkiye’nin ulusal güvenliği için hava savunma füze sistemlerine ihtiyaç duyduğunu vurgulayan Akar, ülkenin, bu ihtiyacını karşılamak için aralarında Fransa ve ABD’nin de bulunduğu bazı müttefiklerle temasa geçtiğini ancak sonuç alamadığını anlattı.
Akar, sürecin sonunda Türkiye’nin hava savunma sistemlerini Rusya’dan aldığına dikkati çeken, ABD Başkanı Donald Trump’ın da G20 Zirvesi nedeniyle Japonya’da bulunduğu sırada medyaya “Türkiye’nin bu sistemleri ABD’den almak için elinden geleni yaptığını ancak Obama yönetiminin süreci tamamlayamaması nedeniyle Rusya’dan almak zorunda kaldığını” anlattığını hatırlattı.
Şimdi benzer şekilde ABD ile F-35’ler konusunun gündemde olduğunu belirten Akar, Türkiye’nin bu konunun da çözüme kavuşması için kendi pozisyonunu en doğru ve kapsamlı şekilde anlatarak sabırla çabalarını sürdürdüğünü söyledi.
Akar, “Bir çözüm bulunacağına inanıyoruz çünkü biz F-35’lerin müşterisi değiliz, ortağıyız. Bu ortaklık için yaklaşık 1,5 milyar dolar ödedik. Biz nasıl gerekeni yaptıysak, bu ortaklığın diğer tarafından, ABD tarafından öyle hareket etmesini bekliyoruz. Aksi halde S-400’lerde olduğu gibi, mecburen başka yolları araştırarak ihtiyaçlarımıza yanıt bulmaya çalışacağız.” ifadelerini kullandı.
Türkiye’nin NATO’ya karşı sorumluluklarına bağlılığının altını çizen Akar, “Biz NATO’nun merkezindeyiz. NATO’dan uzak durmak gibi bir niyetimiz ya da girişimimiz yoktur.” dedi.
“(Suriye’de anayasa oluşturulması ve meşru seçimler) En iyi çözümü bu yolla bulabileceğimize inanıyorum”
Akar, Suriye’de siyasi sürecin ortaya çıkışından umutlu olup olmadığı yönündeki bir soruya ise, şu yanıtı verdi:
“Evet oldukça umutluyum. Öncelikle, bu konuda bir başarısızlık ya da başarı söz konusu değildir. Bu süreçte, ortaya konan çabalar var. Suriye’deki krizin çıktığı ilk andan itibaren, 2011’den bu yana aynı şeyi söylemeye devam ediyoruz. Muhataplarımıza her zaman bunun sadece Türkiye ya da Suriye için değil, NATO ve Avrupa’nın bütünü için de çok ciddi bir durum olduğunu söyledik çünkü burası, sadece teröristlerin değil, terör örgütlerinin de kaynağı haline gelmeye eğilim içindeydi. Bunun için bir araya gelmemiz gerek. NATO olarak, ikili ya da başka yollarla bir araya gelmemiz ve bu krize karşı doğru tedbirleri almamız gerek ancak ne yazık ki bu çabalar başarısız oldu ve tek başımıza kaldık.”
Ancak Batılı ülkelerin ve NATO’nun Suriye’deki duruma 2015 yılı itibarıyla odaklandığına dikkati çeken Akar, DEAŞ ile mücadele kapsamında kurulan uluslararası koalisyonu ve Türkiye’nin yürüttüğü harekatları anımsattı.
Süreçte, Türkiye’nin ABD, Rusya ve İran ile yakın iş birliği içinde olduğunu da vurgulayan Akar, Suriye’deki krize çözüm arayışlarına ilişkin Cenevre sürecinin ardından Astana sürecinin başlatıldığını kaydetti.
Akar, rejimin çocuklar dahil masum sivillere yönelik bombardımanlar karşısında çok hassas durumda olan İdlib’in de çatışmasızlık bölgesi olarak adlandırıldığı Astana sürecinin başarılı olduğunun altını çizdi.
Ülkelerin iş birliği sonucunda Suriye’de ortaya çıkabilecek daha büyük insanlık dramlarının önüne geçildiğine işaret eden Akar, bunu izleyen süreçte Türkiye’nin Barış Pınarı Harekatı’nı düzenlediğini de söyledi.
Akar, şöyle devam etti:
“Aynı zamanda, yeni bir anayasa yapılması için atılan tüm adımlara ve devam eden bütün inisiyatiflere destek vermek için elimizden gelen tüm çabayı gösteriyoruz. Başlarda tüm tarafları bir araya getirmek oldukça güçtü ama sonuçta bir araya geldiler. Şimdi belki önümüzdeki aylarda, yıllarda bir anayasa ortaya konulacak ve bunu takiben Suriye’nin içindeki ve dışındaki tüm Suriyelilerin katılımıyla bir seçim yapılacak ve meşru hükümet kurulacak. Bizim hedefimiz budur, tüm müttefik ülkelere ve dostlarımıza bunu söylüyoruz. Suriyeli kardeşlerimizin ve aynı zamanda bölgemizin yararına olacak en iyi çözümü bu yolla bulabileceğimize inanıyorum.”
“İkili ilişkilerimiz hiçbir zaman NATO ya da AB’ye alternatif değildir”
Akar’a, Türkiye’nin uluslararası ittifaklara verdiği önem ve AB ile ilişkileri göz önünde bulundurulduğunda, sadece Avrupa ile değil, Asya-Afrika bölgesi ve komşularıyla bölgesel güvenlik ittifaklarının oluşturulması fikrini nasıl değerlendirdiği de soruldu.
Türkiye’nin AB’ye üyelik hedefinin hiçbir zaman değişmediğinin altını çizen Akar, “Güvenilir ve önemli bir NATO üyesiyiz, bu böyle devam edecek. Elbette, ülkelerimizin yararı için diğer ülkelerle de ikili ilişkilerimizi dostane şekilde sürdürüyoruz. Örneğin Katar ile oldukça dostane, kardeşlik ilişkimiz var. Ülkelerimizin güvenliği için bilgi ve deneyim paylaşımı dahil her alanda yetenek ve kapasite paylaşımı yapıyoruz.” ifadelerini kullandı.
Akar, Türkiye’nin diğer ülkelerle ikili ilişkilerinde dostluk ve kardeşlik ilişkisinin yanı sıra ulusal ihtiyaçlarını karşılamak adına da temas içinde olduğunu belirterek, “İhtiyaçlarımızı karşılamak üzere birçok ülke ile ilişkimiz var ancak bu durum hiçbir zaman NATO ya da AB’ye alternatif değildir.” diye konuştu.
Küresel çapta nükleer silahlanmaya ilişkin bir soruya ise Akar, bu durumun devam edeceği göz önünde bulundurulduğunda, öncelikli olarak odaklanılması gerekenin, bu silahların kontrolü ve buna ilişkin uluslararası ilkelerin, kuralların ve düzenlemelerin ortaya konulması olduğu yanıtını verdi.
Akar, uluslararası kuruluşların, medyanın ve akademinin çalışmalarıyla nükleer silahlanmanın yavaşlatılması ve kontrol edilmesi yönünde küresel baskı oluşturulması gerektiğini sözlerine ekledi.
Kaynak: AA