ABD ve İran arasındaki nükleer gerilim, dozunu artırarak devam ediyor.
Yaptırımlar, karşılıklı suçlamalar ve nihayetinde Hürmüz Boğazı’ndaki savaş manevraları, tansiyonu yükseltti.
ABD’nin, İran’ın dini lideri Hamaney’i de kapsayan üst düzey son yaptırımları ise, iki ülke ilişkilerini çıkmaza soktu.
İran’la nükleer anlaşma
Aslında ipler, önceki ABD Başkanı Barack Obama yönetiminin, İran ile 2015’te imzaladığı nükleer anlaşmadan Donald Trump’ın çekilmesiyle koptu.
İran ile nükleer anlaşma, son yılların en çok müzakere edilen konularından biriydi.
En az 10 yıl boyunca İran’ın nükleer silah edinmesini engellemeyi amaçlayan anlaşma, buna karşılık Batılı güçlerin İran’a yönelik ekonomik yaptırımları kaldırmasını içeriyordu. Zira İran’ın nükleer enerjiyle ilgili faaliyetleri, uluslararası camiayı uzun yıllardır meşgul eden konulardandı. Özellikle 2000’li yılların başından, “Kapsamlı Ortak Eylem Planı” adı verilen anlaşmanın imzalandığı 2015 yılına kadar, İran’ın nükleer programına yönelik iddialar hep gündemde kaldı.
ABD ve İsrail başta olmak üzere bazı ülkeler, İran’ın nükleer silah üretme kapasitesine çok yaklaştığını ileri sürdü. Birleşmiş Milletler (BM) ile birçok ülke, İran’ın nükleer programını kısıtlamak ve Tahran yönetimini caydırmak amacıyla ekonomik yaptırımlara başvurdu. Yaptırımlardan etkilenen İran yönetimi ile P5+1 ülkeleri olarak adlandırılan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin (BMGK) daimi üyeleri ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa ile Almanya’nın yanı sıra Avrupa Birliği (AB) arasında yaklaşık 3 yıl süren müzakerelerden sonra Temmuz 2015’te anlaşmaya varıldı.
Aslında İran’ın nükleer programı 1950’lerde ABD’nin yardımıyla başlayan çalışmalara dayanıyordu. 1979’daki devrimden sonra da İran’ın nükleer güce ilgisi devam etti. 2000’li yılların ortalarında dönemin İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad sık sık ülkesinin nükleer enerji elde etme isteğini dile getirdi. Ahmedinejad, 2006’da İran’ın nükleer enerjiye sahip ülkeler arasına resmen katıldığını duyurdu.
Bu yıllarda başta İsrail olmak üzere ABD gibi bazı ülkeler İran’ın nükleer silah elde etmek için çalışmalar yaptığını ileri sürdü. Tahran yönetimi ise nükleer programın barışçıl olduğunu savundu. Bu sırada başta ABD olmak üzere Batılı ülkeler, İran’a ekonomik yaptırımlar uyguladı.
Yıllar süren yaptırımlardan sonra İran ile Batılı güçler arasında müzakere yolları açıldı. İsviçre’nin Cenevre kenti ile Avusturya’nın başkenti Viyana’da aralıklarla yaklaşık 20 ay devam eden son müzakere sürecinden sonra 14 Temmuz 2015’te anlaşmaya varıldığı açıklandı. Anlaşmanın Ocak 2016’da yürürlüğe girmesi kararlaştırıldı.
Tahran’a neler getirdi?
Anlaşmanın İran tarafı için şartları, ağırlıklı olarak nükleer programın sınırlandırılmasını içeriyordu. İran’ın, Natanz ve Fordo adlı 2 nükleer tesisinde U-235 adı verilen parçalanabilir izotopu, uranyum heksaflorid gazının verilerek ayrıştırıldığı santrifüjleri vardı.
Dünyada, U-235’in yüzde 3 sıkıştırılmış halini içeren düşük düzeyli zenginleştirilmiş uranyum, nükleer reaktör yakıtı üretiminde kullanılırken, yüzde 90 düzeyinde zenginleştirilmiş uranyum nükleer silah yapımında kullanılıyordu. Anlaşmanın imzalandığı tarihte İran 20 bin santrifüje ve tonlarca uranyuma sahipti. Bunun birkaç ay içinde 8 ila 10 nükleer bomba yapmaya yeteceği iddia ediliyordu.
Anlaşmayla santrifüj sayısı 2026’ya kadar 10 yıl boyunca 5 bin 60 ile sınırlandırıldı. Üstelik bunlar en eski ve en az verimli santrifüjlerdi.
Ayrıca İran’ın uranyum stoku da yüzde 98 düşürülerek 300 kilograma geriletildi. İran’ın bu miktarı 2031’e kadar geçmemesi şartı getirildi. İran ayrıca uranyum stokunun zenginleştirilme oranını yüzde 3,67’de tutmayı kabul etti. Bu da sadece reaktör yakıtı üretiminde kullanılan zenginleştirilme oranıydı. Nitekim, anlaşma yürürlüğe girene kadar İran’ın tonlarca uranyumu Rusya’ya taşındı ve santrifüj sayıları da azaldı.
Anlaşmadan önce İran, Arak kentinde ağır su nükleer tesisi yapımını sürdürüyordu. İran’ın karşısındaki ülkeler, ağır su reaktöründe harcanan nükleer yakıtın nükleer silah yapımında kullanılan plütonyum içermesi nedeniyle Arak’taki tesisin yok edilmesini istiyordu. Anlaşmayla İran, tesisin nükleer silah yapımında kullanılmayacak düzeyde plütonyum üretilmeyecek şekilde yeniden tasarlanmasını kabul etti. İran’ın 2031’e kadar yeni ağır su reaktörü inşa etmesine de izin verilmemesi maddesi anlaşmada yer aldı.
O dönemin ABD Başkanı Obama, İran’ın bu şartlar altında nükleer programını gizlice devam ettirme imkanını kaybedeceğini düşünüyordu. Bunun nedeni de İran’ın tesislerini uluslararası denetime açmayı kabul etmesiydi.
Anlaşma, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansının (UAEA) yetkililerine, İran’ın nükleer güç tesislerinde denetim yapma hakkı sağladı. UAEA yetkilileri, anlaşma sayesinde santrifüjlerin üretimi, depolanması ve montajıyla ilgili tesislere erişim yetkisine sahip oldu.
İran’a yaptırımlar kalktı
Birleşmiş Milletler, ABD ve Avrupa Birliği, uzun yıllardır İran’ın uranyum zenginleştirmesinin önüne geçmek için Tahran yönetimini hedef alan yaptırımlar uyguluyordu. Yaptırımların İran ekonomisine ciddi etkileri oldu. İran’ın sadece 2012 ile 2016 arasında 160 milyar dolarlık petrol gelirinden olduğu belirtiliyor.
“Kapsamlı Ortak Eylem Planı” ile İran, uluslararası pazarlara yeniden petrol satmaya devam etme imkanı buldu. Bunun yanında İran yönetimi, yurt dışındaki yaklaşık 100 milyar dolar değerinde dondurulmuş varlıklarına erişim hakkı kazandı. Tahran, ayrıca ticaret için küresel finansal sistemi kullanabilme imkanı elde etti.
Böylece İran ekonomisinin içinde bulunduğu zor durumdan kurtulması için yollar açılmış oldu.
Anlaşmanın ihlal edilmesi halinde ise, İran’a yaptırımların 10 yıl için geri getirilmesi söz konusuydu. 10 yıllık sürenin 5 yıl daha uzatılması ihtimali de anlaşmada yer aldı.
Balistik füze teknolojisinin İran’a satışının 8 yıl boyunca devam etmesini içeren BM silah ambargosunun sürmesi de İran tarafından kabul gördü.
Trump’ın itirazları
Ne var ki ABD Başkanı Donald Trump, 2015’te başkanlık yarışına başladığında, İran ile yapılan anlaşmaya itirazını hemen dile getirdi. Obama yönetiminin imzaladığı anlaşmaya karşı çıkan Trump, Kasım 2016’daki başkanlık seçimi öncesi ve sonrasında anlaşmayı, “dünyanın en kötü anlaşması” olarak niteledi.
Anlaşmanın diğer taraflarından Fransa ve Almanya gibi ülkelerin liderleri, Trump’ı anlaşmadan çekilmemesi için ikna etmeye çalıştı ancak başarılı olamadı.
Trump, İran’ı ABD’nin düşmanı olarak gördüğü, anlaşmanın İran’ın balistik füze denemelerini kapsamadığı, anlaşmanın bitiminden sonra İran’ın yeniden nükleer silah elde etme imkanına sahip olabileceği ve “aslında daha iyi bir anlaşma yapabileceği” gibi gerekçelerle “Kapsamlı Ortak Eylem Planı”na karşı çıkıyordu.
Nitekim, Trump ülkesinin İran’la nükleer anlaşmadan ayrılacağını ve askıya alınan ekonomik yaptırımların en güçlü şekilde yeniden hayata geçirileceğini açıklamasının yanı sıra yeni bir anlaşma için çalışabileceğini söyledi.
ABD anlaşmadan çekildi, gerilim tırmandı
Ve Donald Trump, Başkanlığı 20 Ocak 2017’de devraldıktan 1 yıl sonra, 8 Mayıs 2018’de anlaşmadan çekildiğini açıkladı.
Bu hamleyi, Tahran yönetimine ekonomik yaptırımlar izledi.
Ekonomik yaptırımları da savaş adımlarına dönüşen bir kriz…
Zira İran’ın hem Suriye hem de Yemen’deki, yani bölgedeki pozisyonu ABD’nin tepkisini çekiyor.
Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyonun Yemen’deki savaşı sürerken, iki ülke sınırında, İran destekli Husilerle Suudi güçler arasında çatışmalar her geçen gün artıyor.
2011’de Suriye’de halk ayaklanmasıyla başlayan iç savaşta da, Beşşar Esed rejiminin Rusya ile birlikte en önemli destekçilerinden biri İran.
Hürmüz Boğazı’ndaki gerginlik
Bir tarafta Katar’a yaptırımla başlayan Körfez krizi sürerken, Hürmüz Boğazı’nda da geçtiğimiz günlerde tansiyon yükseldi. Şimdi aktörler; İran, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Suudi Arabistan ve ABD.
ABD mayıs ayında, İran’dan gelebilecek tehditlere karşı tedbir amacıyla “USS Abraham Lincoln” Uçak Gemisi Taarruz Grubu ile 4 nükleer kapasiteli B-52 bombardıman uçaklarından oluşan Bombardıman Görev Gücü’nü körfeze sevk etti.
ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), İran’ın ABD’ye ait hedeflere saldırı hazırlığında olduğu iddiasıyla bu sevkiyatı yaptı.
Ayrıca “USS Arlington” amfibi çıkarma gemisi ve 1 Patriot hava savunma bataryasının da bölgeye gönderildiğini duyurdu.
Diğer taraftan Birleşik Arap Emirlikleri, İran’ın, BAE’nin Füceyre Limanı açıklarında farklı ülkelerden 4 sivil ticari kargo gemisine sabotaj yaptığını iddia etti. Olayda can kaybı yaşanmadı. Gemilerden zararlı madde veya yakıt sızmasına yol açacak maddi hasar da meydana gelmedi.
BAE yönetiminin gemilerdeki hasarı incelemek için ABD’den yardım istediği de ileri sürüldü.
Suudi Arabistan da aynı bölgede 2 petrol tankerine sabotaj düzenlendiğini duyurdu.
Suudi Enerji Bakanı Halid el-Falih, saldırıya uğrayan tankerlerin Ras Tanura limanından yükledikleri Suudi petrolünü, Suudi Arabistan’ın ulusal petrol ve doğal gaz şirketi Aramco’nun Amerika’daki müşterilerine götürdüklerini söyledi.
Suudi Arabistan’ın gergin olduğu İran’dan ise ortak soruşma çağrısı geldi.
Bu saldırıların yanı sıra, Suudi Arabistan’ın 2 petrol pompa istasyonuna drone saldırısı da düzenlendi.
İran destekli Husilere göre saldırı, 7 drone ile yapıldı.
ABD İHA’sı düşürüldü
Bu adımlar tartışılırken, geçtiğimiz hafta, ABD’nin terör listesine aldığı İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO), Umman Körfezi’ne kıyısı olan Hürmüzgan eyaletine bağlı Kuhmubarek kenti sahilinde, “İran hava sahasını ihlal eden” ABD Hava Kuvvetlerine ait “RQ-4 Global Hawk” tipi insansız hava aracının (İHA) karadan havaya füzeyle vurulduğunu duyurdu.
ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) ise, Hürmüz Boğazı üzerindeki ABD Hava Kuvvetlerine ait insansız hava aracının, uluslararası hava sahasında uçarken düşürüldüğünü savundu.
Bunun üzerine, Beyaz Saray’da İran’a askeri misilleme içeren ve Trump’ın başkanlığını yaptığı acil durum toplantısı düzenlendi fakat Trump, son anda söz konusu misillemeden “çok fazla insanın öleceği gerekçesiyle” vazgeçti.
Trump, İran’a yönelik bir hava saldırısına onay verdiğini ancak 150 civarında İranlının ölebileceği bilgisini alınca saldırı emrini durdurduğunu açıkladı.
Washington’dan kritik yaptırım hamlesi
ABD’ye ait İHA’nın düşürülmesi ve Trump’ın İran’la “savaş istemediğine” dair çelişkili söylemleri birbirini izlerken ise, ABD’den Tahran yönetimine, iki ülke arasındaki diplomasi kanallarını neredeyse tamamen kapatacak bir adım geldi.
ABD Başkanı Trump, İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney’i de kapsayacak şekilde İran’a yönelik yeni yaptırımlar getiren bir başkanlık kararnamesine imza attı.
Trump yeni yaptırımları, Oval Ofis’te düzenlediği bir basın toplantısıyla duyurdu.
“İran’la ya da başka bir ülkeyle çatışmaya girmek istemiyoruz ama şunu söyleyebilirim ki İran’ın nükleer silah sahibi olmasına izin veremeyiz.”
ABD Başkanı’na göre, İran’ın hareket tarzındaki asıl sorumluluk İran lideri Hamaney’de.
Hamaney’in yanı sıra İran Devrim Muhafızları Ordusunun hava, deniz ve kara kuvvetlerinden üst düzey 8 komutanı da yaptırım listesine eklendi.
(ABD Hazine Bakanlığının internet sitesinde yer alan açıklama için tıklayın.)
ABD Hazine Bakanı Steven Mnuchin, Hürmüz Boğazı’ndaki petrol tankerlerine yapılan saldırılardan sorumlu tuttuklarını belirttiği DMO komutanı Ali Reza Tangsiri, ABD’ye ait İHA’nın düşürülmesinden sorumlu tuttukları DMO’nun hava kuvvetleri komutanı Amirali Hajizadeh ve Suriye’de İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü’ne destek verdiği gerekçesiyle DMO’nun kara kuvvetleri komutanı Mohammad Pakpour’un yaptırım listesine alındığını aktardı.
Buna ilaveten DMO komutanlarından Abbas Gholamshahi, Ramezan Zirahi, Yadollah Badin, Mansur Ravankar ve Ali Ozma’i de aynı şekilde yaptırım listesine eklendi.
ABD’nin finansal yaptırım listesine eklenen Hamaney ve diğer İranlı komutanlar, ABD finans sisteminden tamamen izole edilirken, bu kişi ve unsurlarla iş yapan kişi ve kurumlar da ABD’nin yaptırımlarına maruz kalabilecek.
Ayrıca ABD Hazine Bakanı Mnuchin, İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in de bu hafta içinde yaptırım listesine alınacağını açıkladı.
İran: Diplomasi kanalı kapandı
ABD’nin bu üst düzey yaptırımlarına İran’dan da cevap gecikmedi.
İran Dışişleri Sözcüsü Abbas Musevi, sosyal medya sitesi Twitter’dan yaptığı açıklamayla, yaptırımların “diplomasi kanalının sonsuza dek kapanması” anlamına geldiğini belirtti.
“Trump’ın umutsuz yönetimi, dünyada barışı ve güvenliği sağlamak için kurulan uluslararası mekanizmaları yok ediyor.”
Piyasalar etkilendi
Küresel piyasalar da gerilim sebebiyle negatif seyrediyor.
Altın, Mayıs 2015’ten bu yana en yüksek seviyeyi gördü.
“ABD’lilerin yüzde 24’ü İran’a askeri müdahaleyi onaylıyor”
Bu arada internet haber sitesi The Hill ve anket şirketi HarrisX tarafından son günlerde artan ABD-İran gerginliğiyle ilgili ortak anket yapıldı.
Buna göre, ABD’lilerin yüzde 58’i İran’a askeri operasyona karşı. Yüzde 24’ü ise operasyonu destekliyor.
Kaynak: TRT Haber, AA, Reuters, AFP