TC Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, “Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerimiz, uluslararası hukuka ve ikili anlaşmalara uygun olarak iyi komşuluk ve dialog temelinde sürdürülmektedir. Bizler için Türkiye ve KKTC’nin Doğu Akdeniz’deki hak ve menfaatlerinin korunması esastır. Ege ve Akdeniz’de Türkiye ve KKTC’nin yer almadığı bir projenin yaşama şansı yok. Hiçbir oldubittiye de asla izin vermeyiz” dedi.
Akar, Boğaziçi Üniversitesi tarafından 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü dolayısıyla düzenlenen etkinliğe katıldı.
Akar, Ayasofya ile ilgili açıklamasında ise, “Ayasofya, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, Türk milletinindir. Dolayısıyla burada söz söyleyebilecek yer Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türk milletidir. Bunun dışında hiçbir kişinin, kurumun, devletin söz söyleme hakkı yoktur. Herkesin haddini, yerini bilmesi lazım” ifadelerini kullandı.
Etkinlik kapsamında doktora tezinin konusu olan “Harbord Askeri Heyeti Raporu” hakkında sunum da yapan Akar, 1. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin yenilmesiyle ortaya çıkan tabloda büyük güçlerin kendi çıkarları doğrultusunda bölgede nüfuz ve hakimiyetlerini tesis etmeye çalıştığını anımsattı.
Ermenilerin ise Osmanlı topraklarının bir bölümünü de içine alacak şekilde “Büyük Ermenistan” kurmayı amaçladığını ifade eden Akar, “Ermeniler, büyük güçlerin desteğini alabilmek için her türlü manipülasyon ve propagandaya başvurarak yoğun lobi faaliyetleri gerçekleştirmekteydiler. 1. Dünya Savaşı sonrası, ABD’deki lobi gruplarından destek alan Ermeniler, İngiltere’nin de teşvikiyle kurulması planlanan Büyük Ermenistan için ABD mandasını da talep etmişlerdi.” ifadelerini kullandı.
Ermeni lobisinin baskı ve girişimlerinin yanı sıra bölgedeki ABD çıkarlarını genişletmek isteyen Başkan Wilson’ın Ermeni iddialarını araştırmak için Türkiye’ye bir heyet göndermeye karar verdiğini anlatan Akar, şunları söyledi:
“Harbord Askeri Tahkik Heyeti, bölgedeki kapsamlı incelemeleri sonucunda, Türk tezleri ve Ermeni iddialarına ilişkin detaylı bir rapor hazırlamıştı. Harbord Raporu gibi diğer heyetlerin raporları da son derece dikkat çekici olup yaygın kanaat, Ermenilerin suçladıkları Türklerin değil asıl kendilerinin katliam yapmasıydı. Harbord Raporu, Türk tezlerinin doğruluğunu ve Ermeni iddialarının asılsız olduğunu ortaya koymasına rağmen, ABD’deki Ermeni lobisi ve Ermeni destekçilerinin katkılarıyla kamuoyuna olduğu gibi açıklanmamıştı. Sonuç olarak 100 yıl önce olduğu gibi tarihi süreçten günümüze kadar olan dönemde ABD’de, asılsız Ermeni iddialarına, tarihsel gerçekler temelinde değil siyasi olarak yaklaşılmakta ve Ermeni diasporasının propagandalarına itibar edilmektedir.”
Bu iddialara karşı tarihi önemi haiz Harbord Raporu ve diğer raporlar başta olmak üzere, ABD Ulusal Arşivlerinde yer alan belgelerle bu konularda araştırma yapan ABD’li tarihçilerin objektif çalışmalarının da incelenmesi gerektiğini belirten Akar, şöyle devam etti:
“Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi ve Askeri Tarih ve Stratejik Araştırmalar Enstitüsü arşivindeki belgeler ile alakalı devletlerin bütün arşiv kayıtları da Ermenilere yönelik bir soykırım olmadığını, aksine Ermenilerin birçok bölgede masum, sivil Müslüman halkı katlettiğini çok net bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu doğrultuda Türkiye olarak arşivlerimizi açtığımızı ve tarihçiler tarafından oluşturulacak objektif kurullara açık olduğumuzu, Sayın Cumhurbaşkanımız uluslararası platformlarda dile getirmektedir. Bu konudaki ısrarlı çağrımızı bir kez daha yineliyoruz. Ermenistan da Türkiye gibi arşivlerini uluslararası ölçekte tarihçilere açmalı, çıkacak sonuçlara tahammül göstermeli ve bu konuda endişe etmemelidir.”
“CAN KARDEŞİMİZ AZERBAYCAN’IN YANINDA OLMAYA DEVAM EDECEĞİZ”
Ermenistan’ın tüm bu iyi niyetli çağrılara rağmen gerek Türkiye’ye yönelik mesnetsiz iddialarını gerekse Azerbaycan’a yönelik husumet ve düşmanca tavrını sürdürdüğünü belirten Akar, “Yukarı Karabağ’ı haksız ve hukuksuz bir şekilde işgal altında bulunduran Ermenistan, geçtiğimiz günlerde Azerbaycan’ın Tovuz bölgesine yönelik boyunu ve haddini aşan bir saldırı gerçekleşmiştir. Azerbaycan bizim canımızdır. Bu acıyı derinden hissediyoruz. Bu menfur saldırıyı en ağır şekilde, şiddetle kınıyoruz.” dedi.
Saldırıda şehit olanlara rahmet, yaralılara acil şifa dileyen Akar, “Biz Türkiye olarak daima can kardeşimiz Azerbaycan’ın yanında olmaya devam edeceğiz.” diye konuştu.
FETÖ İLE MÜCADELE
15 Temmuz’da FETÖ’nün hain militanlarının millete, devlete, TSK’ya ve demokrasiye karşı tarihteki en büyük ihaneti gerçekleştirdiğini ifade eden Akar, şanlı tarihi boyunca karşılaştığı zorlukları, kederde ve kıvançta bir ve beraber olarak aşan asil milletin bu ihanet karşısında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yüksek siyasi liderliğinde 7’den 70’e bütün fertleriyle tek vücut olarak hain darbe girişimini akamete uğrattığını, gelecek nesillere bir demokrasi mirası bıraktığını söyledi.
FETÖ ile mücadele kapsamında Türk Silahlı Kuvvetlerinde 15 Temmuz’daki hain darbe girişiminin ardından bugüne kadar 20 bin 70 kişinin ihraç edildiğini ifade eden Akar, “Elde edilen yeni bilgi, belge ve verilerle bir bütün halinde mücadeleye kararlılıkla devam ediyoruz. TSK’nın şanlı üniformasını hiçbir hainin taşımasına müsaade etmeyeceğiz.” değerlendirmesinde bulundu.
Akar, kahraman Türk ordusunun 15 Temmuz’dan sonra icra ettiği operasyonlarla “girilemez” denilen yerlere girdiğini, “ulaşılamaz” denilen yerlere ulaştığını belirterek, “Operasyonlarımız artan bir şiddet ve tempoda aynı hassasiyetle devam ediyor. Terör belasını bitirmekte kararlıyız.” dedi.
“HİÇBİR OLDUBİTTİYE DE ASLA İZİN VERMEYİZ”
Sınır ötesinde gerçekleştirilen operasyonlarla Türkiye’nin güney sınırlarında oluşturulmak istenen terör koridorunun yerle bir edildiğini, halkın ve hudutların güvenliğinin sağlandığını kaydeden Akar, “Türkiye olarak Suriye’de yaşananları bir strateji oyunu olarak değil, insani trajedi olarak görüyoruz. Bugüne kadar, akan kan ve gözyaşını durdurmak için elimizi taşın altına koyduk, koymaya devam ediyoruz.” ifadelerini kullandı.
Terörle mücadelenin yanı sıra Kıbrıs dahil, mavi vatanda ve semalarında asil milletin hak, alaka ve menfaatlerini korumak için mücadeleyi sürdürdüklerini belirten Akar, “Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerimiz, uluslararası hukuka ve ikili anlaşmalara uygun olarak iyi komşuluk ve dialog temelinde sürdürülmektedir. Bizler için Türkiye ve KKTC’nin Doğu Akdeniz’deki hak ve menfaatlerinin korunması esastır. Ege ve Akdeniz’de Türkiye ve KKTC’nin yer almadığı bir projenin yaşama şansı yok. Hiçbir oldubittiye de asla izin vermeyiz.” diye konuştu.
Ayasofya ile ilgili Danıştay kararı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzaladığı kararla yeniden ibadete açılmasına yönelik bazı ülkelerden yapılan karşı açıklamalara da değinen Akar, “Ayasofya, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, Türk milletinindir. Dolayısıyla burada söz söyleyebilecek yer Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türk milletidir. Bunun dışında hiçbir kişinin, kurumun, devletin söz söyleme hakkı yoktur. Herkesin haddini, yerini bilmesi lazım.” değerlendirmesinde bulundu.
“HAKLILIĞIMIZ KANITLANDI”
Libya ile yapılan “Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması” ve “Güvenlik ve Askeri İş Birliği” mutabakat muhtırasını, Akdeniz’deki hak, alaka ve menfaatlerin korunmasına yönelik “stratejik öneme sahip bir adım” olarak nitelendiren Akar, şunları kaydetti:
“TSK, BM’nin tanıdığı tek meşru hükümet olan Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin resmi daveti ve TBMM’nin de onayıyla Libya’da bulunuyor. TSK personeli buradaki eğitim ve danışmanlık faaliyetlerini başarıyla yerine getiriyor, getirmeye devam edecektir. Libya’daki amacımız ‘Libya, Libyalılarındır’ anlayışından hareketle Libya’daki barış ve istikrarın bir an önce sağlanarak tarihi kardeşlik bağlarımız bulunan Libya halkının hak ettiği huzura kavuşmasıdır.”
“Fransız gemisinin taciz edildiği”ne yönelik iddialara da değinen Akar, “Bu konuyla ilgili tüm bilgi, belge, video ve fotoları NATO’nun sivil-askeri makamlarıyla paylaştık. İddialar tamamen gerçek dışı olup haklılığımız kanıtlandı.” dedi.
Türkiye’nin başlangıçtan itibaren dostane, yapıcı, iş birliğine açık, destekleyici bir tutum sergilediğine işaret eden Akar, “Bizim gemilerimiz Fransız gemisine talepleri üzerine yakıt ikmali dahi sağlamıştır.” diye konuştu. Akar, konuya ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu:
“Fransız gemisi taciz edilmediği gibi Fransa gemisi Türkiye’nin üç gemisinin ilerlediği konvoya 20 deniz mili süratle araya girmek suretiyle çok tehlikeli bir manevra yapmış, mevcut NATO usullerini de dikkate almayarak, muhabere irtibatı dahi kurmamıştır. Ayrıca NATO makamlarına iddiaları destekleyecek teknik verileri sunamamışlardır. Türkiye NATO’nun merkezinde tüm ortak değerlerini paylaşan, sorumluluklarını her zaman yerine getiren ve yerine getirmeye de devam edecek olan bir ittifak üyesidir. NATO makamları Türk personelin olay sırasındaki profesyonel ve ihtiyatlı yaklaşımına teşekkür etmiştir. Dolayısıyla biz de Fransız müttefiklerimizden hala bir özür bekliyoruz.”
Fransızların bu konuda NATO’daki bütün çalışmaları tıkamaya çalıştığını ifade eden Akar, “Kapatmalarına izin vermeyecek, sonuna kadar götüreceğiz. Türkiye’nin, her aklına gelenin efelik yapacağı bir ülke olmadığını görsünler.” dedi.
AKAR’A MEZUN KARTI VERİLDİ
Öte yandan Akar, Boğaziçi Üniversitesi’ne gelişinde Rektör Prof. Dr. Mehmed Özkan, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ali İzzet Tekcan ve diğer yetkililer tarafından karşılandı.
Konuşmasının ardından Akar’a, Rektör Özkan tarafında sürpriz bir hediye de sunuldu. Prof. Dr. Özkan, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsünde doktorasını yapan Akar’a adına düzenlenmiş mezun kartını verdi.
Akar da kartını alarak “Övünmek gibi olmasın artık benim de bir kartım var. Boğaziçi’nin benim için önemli bir yeri var. Bu güzide kurumla 40 yılı aşkın bir süredir gönül bağlarım var. Bu süre içerisinde doktoramı da burada tamamlamak nasip oldu. Büyük bir mutlulukla ifade etmek isterim ki Boğaziçili olmak ayrıcalıktır.” ifadelerini kullandı.
Bakan Akar ve beraberindekiler, 15 Temmuz’daki hain darbe girişimine karşı kahramanca yapılan direnişin fotoğraflarının yer aldığı sergiyi de gezdi.
(BRT/AA