“Bana, öykülerime şans verin”

“Bana, öykülerime şans verin”

Hatay kökenli bir işçi ailenin çocuğu. 3 yaşında Kıbrıs’a geldi, Surlariçi’nde büyüdü. Hep çok okudu, yazdı. Hacettepe’de Fransız edebiyatı eğitimi aldı. HAMMURABİ adıyla kendi minik kitabını yarattı. Artık yazar olma yolunda. Ahmet Şimşek…

VAZGEÇMEDİ: Öyküler, denemeler yazdı, bazıları farklı yerlerde yayınlandı da. Ama öykülerini kitaplaştırmak isteyince, basacak yer bulamadı. O da inanılmaz bir kendine güvenle print alıp zımbaladı ve minik kitabı, HAMMURABİ adıyla satışa sundu

FARKEDİLDİ: Belki adından, belki kurgusal öykülerin etkisinden büyük ilgi gördü ve fark edildi. Şimdi kitap genişletilerek, profesyonel dizaynla yayına hazırlanıyor. Ahmet Şimşek, şu sıralar bir yandan kitabın profesyonel baskısı, diğer yandan yabancı bir yazardan Fransızca çeviriyle meşgul

 

 

Nezire GÜRKAN

Ahmet Şimşek, pırıl pırıl, gencecik bir delikanlı. 1994 doğumlu, 26 yaşında. Hatay kökenli emekçi bir ailenin çocuğu. 3 yaşından beri adada. Kendi gayreti, aile ve çevrenin de teşvikiyle hep çok okudu ve yazdı. Fransız Dili ve Edebiyatı eğitimi aldı. Öyküler, denemeler yazdı, bazıları farklı yerlerde yayınlandı da. Ama öykülerini kitaplaştırmak isteyince, basacak yer bulamadı. O da inanılmaz bir kendine güvenle print alıp zımbaladı ve minik kitabı, HAMMURABİ adıyla satışa sundu. Belki adından, belki kurgusal öykülerin etkisinden büyük ilgi gördü ve fark edildi. Şimdi kitap genişletilerek, profesyonel dizaynla yayına hazırlanıyor. “Hayretler içindeyim, çok mutluyum. Bir şans istemiştim, galiba oldu” diyor. Ve şu sıralar bir yandan kitabın profesyonel baskısı, diğer yandan yabancı bir yazardan Fransızca çeviriyle meşgul.

Birçok göçmen işçi ailesi gibi Lefkoşa Surlariçi’nde geçti hayatı. 1997’de gelmişler adaya. Anne Emine tezgâhtar, baba Şaban inşaat ustası. Bir yaş küçük kardeşi Bekir, dansçı.  Stüdyo 21’in dansçılarından, tanınan bir sima. Girne Amerikan Üniversitesi Sahne Sanatları mezunu. “Bekir daha sosyal, aktif, herkes tarafından tanınır. Ben evcimenim, kendi dünyamda, kitaplarımla yaşadım hep. Şimdilerde biraz sosyalleşmeye başladım” diyor Ahmet.

İlkokulu Atatürk İlkokulu’nda okudu. Ardından Demokrasi Ortaokulu ve sınavla Bülent Ecevit Anadolu Lisesi’ne girdi. “Hep çok okur, çok çalışırdım. Kütüphaneden çıkmazdım” diye anlattı başarısının sırlarını sorunca. “İşçi ailelerinin çocuklarının eğitim almaktan başka şansları yok” diye de ekledi.

Lisenin ardından üniversite için kolları sıvadı. Burda da başarılı oldu. Ne okuyayım derken, dil puanının yüksek olması ve lisede Fransızca’yı seçmeli ders olarak okumasının etkisiyle Fransız Dili ve Edebiyatı okumaya karar verdi. Hacettepe Üniversitesi’ni kazandı.

“Avukatlık, işletme gibi bölümler düşündüm ama bana yabancıydı bu bölümler. Ben edebiyata, okumaya, yazmaya meraklı oldum hep. Üniversite giriş sınavında dil puanındaki yeteneğimi de fark edince Fransız edebiyatına yöneldim. Doğru tercih yapmışım. Çok etkilendim eğitim hayatım boyunca, bana çok katkısı oldu. Fransız edebiyatı yazmamı tetikledi.”

Lise yıllarından itibaren yazı denemeleri olan, hatta bazı yazıları mizah dergisi Tantana’da, Havadis’in eki Poli’de, Türkiye’de edebiyat dergilerinde yayınlanan Ahmet Şimşek, üniversite eğitimiyle birlikte öyküye yöneldi. Ankara’da yaratıcı yazarlık kuşlarına da gitti ve kurgusal öyküler yazdı.

“Yakın çevremden, arkadaşlarımdan, güvendiğim insanlardan oluşan bir okuyucu grubum var. Geçtiğimiz yıl öykülerimi kitaplaştırmak istedim. Birçok yere başvurdum, ilgi olmadı. Ben de print aldım, zımbaladım ve minik bir kitap çıkardım. Tabii sınırlı sayıda, öykülerin tümünü bu yöntemle çıkaramazdım.”

 

Literatürde Independent Publish/Bağımsız Yayın denen yöntemle 200 adet çıkardığı kitaba, öykülerden birinde balıkla simgeleşen HAMMURABİ adını verdi. Amacı internetten tanıtmak, satışa sunmaktı. “Para kazanmak değildi amacım, kendimi ifade etmek istedim” diyor ama para da kazandı.  Çünkü kitap ilk olarak geçtiğimiz yıl YUKA Festivali’nde sokak stantlarında satışa sunuldu ve tahmininin ötesinde ilgi gördü. Benim de buralarda ilgimi çekti, belki adından dolayı. Ardından kitapçıların raflarına girdi ve arkası geldi. “En azından masrafım çıktı ve insanlar beni fark etti. Hatta ilgiden utandım. Televizyon programları için aradıklarında yüzüm kızardı” diyor.

Şimdilerde, 7 öyküden oluşan 60 sayfalık kitapçık,  aynı isimle profesyonel baskıya hazırlanıyor. Genişletilerek. Bu kez 14 öykü olacak. Editörlüğünü akademisyen, Rüstem Kitabevi Sanat Danışmanı  Halil Duranay üstlendi. Kapak, Seval Nazlıoğlu Katırcı tarafından hazırlanıyor. Baskı da Stüdyo 21 tarafından, finansör desteğiyle yapılacak.

Röportaja hazırlanırken öyküleri, kitabı tekrar okudum, bir solukta. Sıradan insan hikâyelerinden oluşan, akıcı bir dil.

“Amacım o, insanların kendilerini bulması öykülerimde. Olaylar ve kişiler sıradan. Öyle özel bir mesaj verme gibi bir derdim yok. Benden çıkan, benim yaşadığım bir duyguyu o olayla anlatma çabası. Sadece duygudaşlığım var, kişi ve olaylar kurgu. Benim olduğu gibi sizin de duygudaşlığınız olabilir o öyküyle. Çünkü sıradan şeyler. Belki bu nedenle insanlar kendilerini buluyorlar. Tanıdığımız, bilindik duygular.”

Neden Hammurabi? Hammurabi en eski kanun koyucu, gelmiş geçmiş en sert kanunlar olarak bilinir. Milattan öncesine dayanır. Bilinçli bir seçim mi?

“Evet, bilinçli. Öykülerdeki karakterler çoğunlukla geçmişe saplantılı. Maziyle alıp veremeyecekleri var. Suçlar, günahlar, kapanmamış defterlerden doğan bedel var. O bedel bir ceza, mental ceza. Nahoş bir anıyı tekrar yaşamak gibi. Hammurabi o cezayı simgeler, mental cezayı. Mental ceza, fiziksel ceza kadar ağır…”

Kitapta kullanılan dil de ilgi çekici. Akıcı ama iki kimlikli karakter öykülere yansımış. Kiminde Kıbrıs şivesi, kiminde Türkiye.

“O da bilinçli bir tercih. Çünkü ben iki kimlikliyim. Hatay kökenliyim, Kıbrıs’ta yaşadım. Hem Türkiyeli, hem Kıbrıslıyım. Kıbrıslı bir öykü kahramanının Kıbrıs şivesiyle konuşması gerekir diye düşünüyorum. Bu kimlik bunalımı değil, tercih. Kitabı basmak için girişim yaparken Türkiye’den bir yayıncı, bu durumu düzeltmemi, tek bir dil kullanmamı istedi. Kabul etmedim. Ben buyum çünkü.”

Kimlik bunalımı, çelişki yaşıyor mu?

“Geçmişte, lise yıllarımda daha çok problemdi ama artık rahatım. Lisedeyken kendimi ispat için Kıbrıslı ağzıyla konuşmaya zorlardım.  Artık öyle bir takıntım yok. İnsanlar sen şuralısın, buralısın, bizden değilsin diye hatırlatmadıkları sürece hissetmem, aklıma gelmez artık. Benden kaynaklı bir sorun yok. Canım sıkılır doğal olarak ama alınganlık yapmam.  Bütün hayatım, çocukluğum, gençliğim Kıbrıs’ta geçti, ailem burada, arkadaşlarım burada, hayatımı burada kazanıyorum. Ben bu adalıyım. Ama hatırlatıyor insanlar. Mesela üniversiteye gittiğimde burs almak için başvurdum ve o zaman henüz vatandaş olmadığım için alamadım. Bu da problem değildi ama bakanlıktaki bir görevli ‘niye yeğenime değil de sana burs verelim. Vatandaşlık alırsan bursa hak kazanırsın’ diyerek hatırlattı. En son da geçtiğimiz yıl askerlik yaparken hatırlatanlar oldu. Artık söyleyen insanların kendi sorunu diye bakıyorum.”

Hammurabi’nin profesyonel baskısı için hazırlık yaparken, Fransızca kitap çevirisi de yapıyor. Çok mu iyi Fransızcası…

“Fransızca, Fransız edebiyatı çok ilgimi çekiyor. Çeviri için yeterli miyim ben de emin değildim ama kitap çevirisi gündeme gelince ilgili yayınevi deneme yaptı ve başarılı buldu. Şimdi çok yoğun bir şekilde çeviriyle uğraşıyorum.”

Çevireceği kitap da, Maurice Maeterlinck’in denemeleri.

Okuma, yazma aşkının kaynağı ne? Aile, arkadaşlar, çevre…

“Ailem işçi aile. Hiç okumaya zamanları olmadı. Benim nerden bilmiyorum ama hep kitap kurdu oldum. Zaten içine kapanık, evcimen, kendi dünyasında yaşayan, hayaller kuran bir yapım var. Çocukluğumdan beri hep okurum, notlar alırım. İlkokuldan itibaren hep kütüphaneye giderdim, deli gibi okurdum. Kitap konusunda çok açgözlüyüm. 5-6 kitaba aynı anda başladığım olur. Benim dünyam bu.”

Öykünün ardından, “novella” deneme niyetinde. Öykü ile roman arası, öyküden uzun romandan kısa  kitap şekli. “Çeviriden fırsat bulunca bir denem yapmak isterim” diyor novella için.

Sevdiği, çok okuduğu yazarlar…

Jerome D. Salinger favorisi, hatta “yazmaya iten yazar” diyor. “İnsana bakışını severim” dediği John Steinbeck’in kitaplarına da tutkun. Amin Maalouf, Jhumpa Lahiri, Emrah Öztürk, Sait Faik, Edvard Louis, Hanya Yanagihara da en fazla okuduğu yazarlar.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir