Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin TBMM Grup Toplantısında konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkan başlıklar:
Aziz Milletim, değerli milletvekili arkadaşlarım, kıymetli misafirler, sizleri en kalbi duygularımla, muhabbetle, hürmetle selamlıyorum. Grup toplantımızın ülkemiz ve partimiz için hayırlara vesile olmasını Rabbimden niyaz ediyorum.
Geçtiğimiz Pazar günü, 3 Kasım 2002 milletvekili genel seçimlerinin 17’nci yıldönümüne ulaştık. Bu seçimlerde AK Parti, yüzde 34,3 oy oranı elde ederek, Meclis’te 3’te 2’ye yakın bir çoğunlukla, 363 milletvekiliyle tek başına iktidara geldi. Aradan geçen 17 yılda Türkiye’yi nereden nereye getirdiğimize baktığımızda, gerçekten göz kamaştırıcı bir tabloyla karşılaşıyoruz. Üstelik bu 17 yıllık dönemde Türkiye, vesayetle mücadeleden envai çeşit terör saldırısına ve ekonomik sabotajlara kadar pek çok sıkıntıyla da yüzleşmek zorunda kalmıştır.
“AK Parti’nin iktidarını uzun süre kabullenemediler”
Vesayet odakları, AK Parti’nin hem bizatihi varlığını, hem de iktidarını uzun süre kabullenemediler. Hatta bugün dahi, ellerine imkan geçse, yine AK Parti’yi yerle yeksan etmek isteyeceklerinden hiç şüpheniz olmasın.
Nitekim, en küçük bir fırsatta bu tür heveslerin nasıl hortladığını, son mahalli seçimlerin ardından yaşanan kimi hadiselerde hep birlikte gördük. Vesayet güçleri, ülkeyi yönetmemizi engellemeye çalışmanın yanında, bir sembol olarak gördükleri Cumhurbaşkanını da bize seçtirmek istemedi. Bu engelleme çabasını, genel seçime gidip milletimizi hakem tutarak aştık. Sadece bununla kalmadık, önce Cumhurbaşkanının seçimini doğrudan milletimizin uhdesine bıraktık. Bunu da kabullenemediler.
Ardından da tarihimizin en büyük yönetim reformunu gerçekleştirerek Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçtik. Böylece, AK Parti’ye Cumhurbaşkanı seçtirilmek istenmeyen bir Türkiye’den, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçmeyi başaran bir Türkiye’ye gelmiş olmayı başaran bir Türkiye’ye geçmiş olduk.
“Kesintisiz bir saldırı sürecini hep birlikte yaşadık”
Bununla beraber, özellikle de Türkiye’nin başarılarının artık iyice belirginleştiği 2013’ten itibaren giderek tırmanan kesintisiz bir saldırı sürecini hep birlikte yaşadık. Gezi Olayları dönemini hatırlayın. Akılla, mantıkla izahı olmayan bir kampanya başlatıldı ve sokaklarda terör estirildi.
Vesayete nasıl teslim olmadıysak, bu vandallara da eyvallah etmedik ve sokakları onlardan temizledik.
Ardından FETÖ’nün, 17-25 Aralık emniyet-yargı darbe girişimiyle demokrasiye ve meşru hükümete ilk saldırısı geldi. Milletimizle birlikte bu oyunu da bozduk. Bu defa, bölücü terör örgütünü devreye alıp, çukur eylemleriyle vatanımızda delikler açmaya teşebbüs ettiler. Teröristleri açtıkları çukurlara gömerek, bu girişimi de boşa çıkardık.
Aynı dönemde her girdiğimiz seçimden birinci parti olarak çıkmaya da devam ettik. Baktılar ki, AK Parti’yi ne sahada, ne sandıkta yenemeyecekler, bu defa doğrudan silaha başvurdular.
“Nerede ülkemize doğrultulmuş silah varsa imha ettik”
15 Temmuz darbe girişiminin milletimiz tarafından cesaretle durdurulması, sadece ülkemizin değil, dünya demokrasi tarihinin en şanlı direnişi ve başarısı olarak kayıtlara geçmiştir.
Türkiye’yi terör örgütleri vasıtasıyla kuşatmayı planlayanlara cevabımızı, teröristlerin doğrudan inlerine girip tepeleyerek verdik. Hem sınırlarımız içinde hem de sınırlarımız dışında, nerede ülkemize doğrultulmuş bir silah varsa, önünde-arkasında kim var diye bakmadan, üzerine gidip imha ettik, etmeye devam ediyoruz.
“Hizmetlerimizle milletimizin gönlünü fethettik”
Bugünden 3 Kasım 2002 tarihine kadar olan 17 yılın tamamında, demokrasinin ve milli iradenin güçlendirilmesi yanında, istiklal ve istikbal davamızın ayrılmaz bir parçası olan kalkınma, büyüme, yatırım, refah mücadelesini de asla ihmal etmedik. Türkiye’nin 81 vilayetinin her karışına, 82 milyon vatandaşının her birinin hayatına dokunan eserlerimizle, hizmetlerimizle milletimizin gönlünü fethettik.
“Eğitim, hükümetlerimizin bütçelerinde hep ilk sırada yer aldı”
Hükümete geldiğimizde ülkemizi eğitim, sağlık, adalet ve emniyet sütunları üzerinde yükselteceğimizin sözünü vermiştik. Bunun için de önceliği bu alanlara verdik. Eğitim, hükümetlerimizin bütçelerinde hep ilk sırada yer aldı. Eğitim harcamalarının milli gelire oranını yüzde yarım düzeyinin altından aldık, yüzde 2,5’in üzerine çıkardık.
Eski dönemin vesayet ürünü kesintisiz eğitim yöntemini bir kenara bıkarak 4+4+4 olarak ifade ettiğimiz, 12 yıllık ve kademeli zorunlu eğitime geçtik. Katsayı engeli başta olmak üzere, gençlerimizin eğitim yarışında haksızlığa uğramalarına yol açan anti-demokratik uygulamalara son verdik.
Meslek liselerini ve imam hatip okullarını yeniden cazip hale getirdik.
Derslik sayısını 309 bin ilaveyle 578 bine, öğretmen sayısını 652 bin ilaveyle 947 bine, üniversite sayısını 131 ilaveyle 207’ye, akademik personel sayısını 98 bin ilaveyle 168 bine yükselttik.
Üniversite öğrencisi sayısının 1,6 milyondan 7,8 milyona çıkması dahi, tek başına eğitimde geldiğimiz seviyenin en çarpıcı ifadesidir.
“Öğrenim kredisi ve ya bursu rakamları 550 liraya çıkıyor”
Bu vesileyle üniversite öğrencilerimize bir müjde vermek istiyorum. 2020 Ocak ayı itibariyle lisans öğrencilerimizin öğrenim kredisi veya bursu rakamları 500 liradan, yüzde 10 artışla, 550 liraya çıkıyor. Hatırlarsanız, bu rakam biz hükümete geldiğimizde 45 liraydı.
Öğrenim kredisi rakamları Ocak ayından itibaren yüksek lisansta bin 100 lira, doktorada bin 650 lira olarak uygulanacak. Yeni öğrenim kredisi ve bursu rakamlarının tüm öğrencilerimize hayırlı olmasını diliyorum.
“Her biri en ileri donanıma sahip 5 bin 500 ambulansa sahip bir Türkiye var”
Sağlık, en büyük reformları gerçekleştirdiğimiz alanların başında geliyor. Adeta sağlam giren insanların hasta çıktığı sağlık tesislerimizi, sisteminden altyapısına kadar her şeyiyle yeni baştan düzenledik. Hastane ve diğer yataklı tedavi kuruluşlarımızın sayısını 2 bin 600 seviyesinden 5 bin 500 düzeyine çıkardık. Hastane yatak sayısını 240 bine, nitelikli yatak sayısını 145 bine yaklaştırdık.
Doktor sayımızı 92 binden 161 bine, toplam sağlık çalışanı sayımızı ise 378 binden 1 milyon 25 bine yükselttik. Çoğu kaporta-motordan ibaret 618 ambulansa sahip bir ülke devralmıştık. Bugün, helikopteriyle, uçağıyla, deniz motoruyla, paletlisiyle, tekerleklisiyle, her biri en ileri donanıma sahip 5 bin 500 ambulansa sahip bir Türkiye var.
Tabii bunlar, özellikle yaşı 35’in altında olanların anlamakta zorluk çekecekleri büyük bir değişimin ifadesidir.
“Yargıya sızan FETÖ’cüleri kuyumcu titizliğiyle temizledik”
Adalette, hakim-savcı sayımızı 9 bin 349’dan 20 bin 742’ye, yardımcı personel sayısını 26 binden 70 bin 800’e çıkardık. Yargı sistemine sızan FETÖ’cüleri kuyumcu titizliğiyle tespit edip temizledik.
Mahkeme sayılarını iki kat artırarak, 256 yeni adalet sarayı inşa ederek, yargının işleyişini kolaylaştırdık. İstinaftan ihtisaslaşmaya, ombudsmanlıktan Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkına, HSK’nın yeniden yapılandırılmasından askeri mahkemelerin kaldırılışına, temel kanunların yenilenmesinden infaz sistemine kadar pek çok alanda reformlar yaptık.
Bugün de, milletimize ilan ettiğimiz Yargı Reformu Strateji Belgesinde yer alan düzenlemeleri paket paket Meclis’e getiriyoruz.
“Belediyeleri, en güzel hizmetleri verebilecekleri bir seviyeye çıkardık”
Emniyet hizmetlerini 306 bini bulan polis ve bekçi, 177 bini bulan jandarma ve 6 bin 500’e yakın sahil güvenlik personeli ile yürütüyoruz. Amacımız, 780 bin kilometrekare vatan toprağının her karışında insanlarımızın güvenli, huzurlu, geleceğinden emin bir şekilde yaşamasını sağlamaktır.
Kademeli olarak hayata geçirdiğimiz reformlarla tüm belediyeleri, kaynak ve yetki bakımından, sorumluluk alanlarında en güzel hizmetleri verebilecekleri bir seviyeye çıkardık.
“19 endüstri bölgesinde 86 bin istihdam sağladık”
Sanayi üretimini hem artırdık, hem yaygınlaştırdık. Organize sanayi bölgelerinin sayısını 120 ilaveyle 313’e, buralardaki işletme sayısını 42 bin ilaveyle 53 bine, istihdamı da 1,5 milyona yakın ilaveyle 1,9 milyona yükselttik.
Hepsini de kendi dönemimizde kurduğumuz ve cari açığımızın azaltılmasında 18,5 milyar dolarlık katkısı olan 19 endüstri bölgesinde 86 bin istihdam sağladık. KOBİ’lere en büyük destekler, hükümetlerimiz döneminde verildi.
“Savunma, göğüs kabartıcı başarılara imza attığımız alandır”
Savunma sanayi, şahsen ilgilendiğim ve gerçekten göğüs kabartıcı başarılara imza attığımız bir diğer alandır. Bugün Türkiye, milli güvenliği için kimin ne dediğine bakmadan istediği gibi operasyon yapabiliyorsa, bunu savunma sanayinde geldiğimiz yere borçluyuz.
İnşallah kendi savaş uçağımızdan her türden motorumuza kadar tüm savunma sanayi ihtiyaçlarımızı kendi imkanlarımızla üretebilir hale gelmemiz çok yakındır.
“Kurulu gücümüzü 88 bin 550 megavata yükselttik”
Kalkınmanın temel unsuru olan enerji altyapımızın geliştirilmesi konusunda da, Cumhuriyet tarihinde yapılanların tamamını katbekat aşan başarılar yakaladık. Enerjide toplam kurulu gücümüzü 56 bin 700 megavat ilaveyle 88 bin 550 megavata yükselttik. En büyük başarıyı da yerli kaynaklara dayalı elektrik üretiminde gösterdik.
Halihazırdaki kurulu gücümüzün 52 bin 657 megavatı yerli kaynaklarla gerçekleştiriliyor.
“Her kesimi kuşatan bir sosyal yardım sistemi kurduk”
Milletimizden en çok dua aldığımız alanlardan biri de sosyal yardım politikalarımızdır. Yıllık sosyal yardım bütçesini 2 milyar liradan 43 milyar liraya yükselterek, ülkemizde aç ve açıkta kimsenin kalmamasını temine gayret ediyoruz. Kimsesiz çocuklardan yaşlılara, engellilerden dul kadınlara ve mağdur ailelere kadar her kesimi kuşatan bir sosyal yardım sistemi kurduk. Eğer hastaysa evine doktorlarımızı göndermek suretiyle evlerinde tedavilerine de, bakımlarına da yardımcı oluyoruz. Sistem bu Bay Kemal.
Şehit yakınlarımıza ve gazilerimize, tarihimizin hiçbir döneminde olmadığı kadar sahip çıkarak, kendilerine şükran borcumuzu ifa etmeye çalışıyoruz.
“Refah seviyesini fiilen yukarıya çıkardık”
Böylece, ülkemizde günlük harcama düzeyi 4,3 doların altındaki nüfus oranını yüzde 30 düzeyinden yüzde 1,5’e indirdik, burası çok önemli. Asgari ücretten, memur ve emekli maaşlarına kadar her alanda gelirleri, buna bağlı olarak da refah seviyesini fiilen yukarıya çıkardık. Bugün Türkiye, düşük ve orta gelir düzeyini geride bırakarak, yüksek-orta gelir grubuna mensup bir ülke haline gelmiştir.
“Kalkınma yardımı faaliyetleri ülkemizin insani hasletlerinin sembolü haline gelmiştir”
Türkiye’yi, onurlu ve gerçekten omurgalı dış politikaya sahip bir ülke konumuna yükselttik. TİKA vasıtasıyla dünyanın dört bir yanında yürüttüğümüz kalkınma yardımı faaliyetleri, ülkemizin insani hasletlerinin sembolü haline gelmiştir.
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, Yunus Emre Enstitüsü, Türkiye Maarif Vakfı, Diyanet İşleri Başkanlığı gibi kuruluşlarımız, yurt dışında ülkemizin eğitim, kültür, sanat bayraktarları olarak faaliyetlerini yürütüyorlar.
Muhtarlıklardan Cumhurbaşkanına kadar kesintisiz işleyen bir kamu yönetimi sistemi ile milletimize sunduğumuz hizmetlerin kalitesini her alanda sürekli yükseltmenin gayreti içindeyiz.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, bu bakımdan ülkemizin geleceğine bıraktığımız en büyük miras, en büyük armağan olacaktır.
“Dünyanın en büyük 13’üncü büyük ekonomisi durumundayız”
Ülkemizi diğer alanlarla birlikte ekonomide de fevkalade ileriye taşıdık. Ekonomimizi, 2003-2018 arasında yılda ortalama yüzde 5,6 oranında büyüttük. Milli gelirimizi, döviz kurunda geçen yıl yaşadığımız ağır saldırıya rağmen 790 milyar dolar seviyesinde tuttuk.
Satın alma paritesine göre dünyanın 13’üncü büyük ekonomisi durumundayız. Ve biliyorsunuz şu anda 20 tane dünya ülkesi arasında Türkiye, bu 20’nin içerisinde. Bu bir şey ifade ediyor. Durup dururken sizi oraya almıyorlar. Küçük bir hamleyle bu listede kısa sürede birkaç basamak birden yükselebilecek bir yerdeyiz.
“İhracatımızı 180 milyar dolara çıkardık”
Hükümetlerimiz döneminde 9 milyon yeni kişiye iş sağlayarak, istihdam rakamını 29 milyona yükselttik.
İhracatımızı 36 milyar dolardan 171 milyar dolara, genel ticaret sistemine göre de 180 milyar dolara çıkardık. Cari dengemiz tarihimizde ilk defa 5 milyar dolar civarında fazla verir hale geldi. Biz bu cari denge meselesini, en az terörle mücadele kadar kritik bir beka meselesi olarak görüyoruz. Onun için de bu konudaki kararlı duruşumuzu sonuna kadar sürdüreceğiz.
“Turizmde 50 milyon rakamını aşacağız”
Turizmde bu senenin ilk 9 ayında 42 milyona ulaştık, inşallah yıl sonunda 50 milyon rakamını aşacağız. Böylece dünyada en çok turist çeken 6’ncı ülke haline geldik. Döviz rezervlerimiz bir ara epeyce azalmıştı ama şimdi toparlandı ve 105 milyar dolar seviyesine yükseldi. Geçenlerde ana muhalefetin parti sözcüsü çıkmış IMF ile ilgili 23,5 milyar dolardan biz devraldık ve bunu 2013 Mayıs ayında sıfırladık. Şimdi, Türkiye’nin IMF’ye borcu yok. Başbakanlığım döneminde IMF bizden 5 milyar dolar borç istedi. Arkadaşlara dedim ki verin. Sonra baktılar ki Türkiye bu 5 milyar doları verecek, vazgeçtiler.
Son dönemde yaşadığımız tüm sıkıntılara rağmen, gerek kamu borç oranında, gerek toplam borcun milli gelire oranında, gerekse diğer borç kategorilerinin tamamında gelişmiş ülkelerden bile çok iyi durumdayız.
“Enflasyonu yeniden tek haneli rakamlara düşürdük”
Ülkemize, geçtiğimiz Ağustos ayından itibaren döviz kuru, faiz ve enflasyon üçgeninde kurulan oyunu bozduk. Hep ne diyorduk, bu faizi düşürmekten başka çare yok. Bunu düşürdükçe enflasyon düşer dedim. Bu da olduğu zaman büyüme hızlanır dedim. Bakın şimdi bu sistemi değişince Merkez Bankası’nı değiştirme görevini de aldık. Yeni arkadaşımızla yola devam ettik. Şimdi bu adımlar atılınca hava değişti işte tek haneye düştük enflasyonda.
Döviz kurunu nispeten stabil hale getirdik. Hem gösterge faizlerinde, hem piyasa faizlerinde ardı ardına indirimler yapılıyor.
Araç ve konut kredilerindeki düşüş, bu piyasaları yeniden canlandırdı. Enflasyonu da, Ekim ayı itibariyle yüzde 8,6 seviyesine indirerek yeniden tek haneli rakamlara düşürdük.
“Hepsi de teker teker bu gerçekleri görecek”
Türkiye’nin, öyle masa başında tezgahlanan ayak oyunları ve kumpaslarla yıkılamayacak kadar güçlü bir ülke olduğunu inşallah herkes görmüştür.
Bize zarar vermek için atılan her adım, Türkiye’nin daha da güçlendiği bir sürecin başlangıcı olmuştur, öyle de devam edecektir. Ülkemizi devletlerden bir devlet sananlar, gerimizdeki 2 bin 200 yıllık tecrübeyi, milletimizin vatanındaki bin yıllık mücadelesini ve yüz milyonlarca insanın duasının gücünü görmüyor demektir. Ama hepsi de teker teker bu gerçekleri görecek.
Biz bir olduğumuz, iri olduğumuz, diri olduğumuz, kardeş olduğumuz, hep birlikte Türkiye olduğumuz sürece, bu gerçekleri her birinin, gerekirse kendilerine anlata anlata göstereceğiz.
Türkiye, terörle en büyük mücadeleyi vermiş ülkedir”
Rahmetli Abdürrahim Karakoç’u bilirsiniz. Kendisi, bana göre dünyanın en güzel aşk şiirlerinden olan “Mihriban”ın ve yine bana göre dünyanın en güzel kahramanlık şiirlerinden olan “Vur Emri”nin yazarıdır. Rahmetli Karakoç’un “Bir mektup yazdım Hasan’a… Ha Hasan’a… Ha sana” diye başlayan bir dizi şiiri vardır.
Biz de bugün burada konuşmamızı sizlere yapacağız; ama mesajlarımız tüm milletimize, tüm dünyaya, tüm muhataplarımızadır.
Türkiye, dünyada terörle mücadele konusunda en büyük mücadeleyi vermiş, en büyük kayıpları yaşamış, aynı zamanda en büyük başarıları elde etmiş bir ülkedir. PKK terör örgütü 1984 yılından beri devletimize ve milletimize saldırmaktadır.
İçlerinde daha doğmamışlardan kundaktakilere kadar her yaştan çocuğun ve annelerinin de olduğu on binlerce masum vatandaşımız ile kamu görevlimiz bu saldırılarda, alçakça katledilmiştir.
Aynı şekilde binlerce güvenlik görevlimiz de bu mücadelede şehadet mertebesine ulaşmıştır. Bu sabah da yine bir kardeşimiz Rasulayn’da el yapımı patlayıcılar temizlenirken şehit oldu. Kendisine Allah’tan rahmet diliyorum. Tabii bütün bunlar, katbekat fazlasıyla bu teröristler bunun bedelini ödüyor. En son terörist bitinceye kadar bu mücadele devam edecek. Kimse bizden bunu durdurmamızı beklemesin. teröristlerin kayıpları katbekat daha fazladır.
“Hiç kimse kılını dahi kıpırdatmadı”
Tabii ben buradan Batıya sesleniyorum. Daha öncesinde ASALA terör örgütü, dünyanın dört bir yanında temsilciliklerimize yönelik 100 civarında saldırı gerçekleştirmiş, 40’a yakın diplomatik görevlimizi şehit etmiştir. Yine 1970’li yıllar boyunca yaşanan terör olaylarında hep birlikte çok derin acılar çektik. Maalesef, Türkiye’nin bu uzun ve ağır bedelli terörle mücadele süreci, takdir edilmek yerine, üzerimizde hesapları olanlar tarafından kullanışlı bir malzeme olarak görüldü.
Nitekim, Suriye’den ülkemize yönelik terör tehditleri yoğunlaştığında, müttefiklerimiz başta olmak üzere tüm dünyadan yardım istedik. G-20 Antalya Zirvesinde tüm liderlere, “Gelin Suriye sınırlarımız boyunca güvenli bir bölge oluşturalım, hem Suriye halkını zulümden kurtaralım hem de sığınmacıları burada iskan edelim” dedik. Zahirde herkes bu teklifi olumlu karşıladı, ama gerçekleşmesi için hiç kimse kılını dahi kıpırdatmadı.
Teröristler, Suriye tarafından sınır şehirlerimizi havanla, roketle, silahla taciz etmeye başladığında, çağrımızı yeniledik. Peki, ne yaptılar biliyor musunuz? Bize destek vermek şöyle dursun, ülkemize daha önce getirilmiş olan hava savunma sistemlerini söküp geri götürdüler.
PKK bir yandan, DEAŞ bir yandan, rejimin kontrolündeki çeşitli terörist unsurlar diğer yandan ülkemizde bombalar patlatıp vatandaşlarımızı, güvenlik güçlerimizi şehit ederken, hepsi de olup bitene seyirci kaldılar.
“Darbecilere olan desteklerini ifşa etmekten çekinmediler”
Gezi olaylarından çukur eylemlerine kadar ülkemizin güvenliğini, milletimizin huzurunu tehdit eden her olayda, bizim değil vandalların ve teröristlerin yanında saf tuttular.
15 Temmuz darbe girişimi gecesi, hepsinin de heyecanla gecenin sonunda darbecilerin galebe çalmasını beklediklerini çok iyi biliyoruz. Hatta Amerika’da, Avrupa’da ve kimi Arap ülkelerinde bazıları sabahı beklemeden darbecilere olan desteklerini ifşa etmekten de çekinmediler.
Türkiye’nin, Suriye gibi, Mısır gibi, Libya gibi bu tür olaylarla karşılaşınca yıkılacak bir ülke olduğunu sandılar. Milletimiz, tüm bu hadiseler karşısında dimdik yanımızda durup, mücadelemize destek verince de hüsrana uğradılar. Bu hayal kırıklığının etkisiyle giderek hırçınlaştılar, terbiyesizleştiler, pervasızlaştılar.
“FETÖ elebaşı bir projedir”
Türkiye, her meselesini diplomasiyle, diyalogla, karşılıklı nezakete ve anlayışa dayalı müzakereyle çözmeyi prensip edinmiş bir ülkedir. Suriye kaynaklı tehditler konusunda da bu yolları sonuna kadar denedik. FETÖ acaba Amerika’da neden tutuluyor? Mahkemelerin verdiği 90’ı aşkın dosyayı gördükleri halde bunu neden orada saklıyorlar? Demek başka projeleri var. DEAŞ’ın başı kendini öldürdü, tüm dünya ayağa kalktı o sizin için ne kadar önemliyse FETO denilen teröristbaşı da bizim için o kadar önemli. DEAŞ’ın en çok hedef aldığı ülkemizi bu örgütle irtibatlandırma için, FETÖ ve PKK dahil her aracı kullanmaya çalıştılar. Biz cevabımızı en cahil insanların bile anlayabileceği açıklıkta, samimiyette verdik, veriyoruz.
Terör örgütlerine karşı yürüttüğümüz mücadeleyi insan hakları meselesi haline dönüştürmeye çalıştılar. Yine aynı nezaketle cevabımızı verdik.
“Kendi göbeğimizi kendimizin kesmesi gerektiğini gördük”
Türkiye 4 milyon sığınmacının yükünü tek başına omuzlarken, bu konuda dahi ithamlarda bulunmaya yeltendiler. Yine duruşumuzu bozmadan cevaplarını verdik.
Güney sınırlarımız boyunca önce DEAŞ, o olmayınca PKK/YPG eliyle bir terör koridoru oluşturma gayretlerini alenen yürütmeye başladılar. Müttefik dediğimiz ülkelerin bizim değil teröristlerin yanlarında yer almaları karşısında, artık kendi göbeğimizi kendimizin kesmesi gerektiğini gördük. 32 bin civarında tır, ülkeme karşı bu bölgeye geliyorsa, terör örgütlerini destekliyorsa bir şey var demektir. Defaatle uyarılarımızı yaptık ama Amerika’dan ses çıkmıyor.
Önce Fırat Kalkanı Harekatıyla 3 binin üzerinde DEAŞ’lıyı ve 600 PKK/YPG’liyi etkisiz hale getirdik. DEAŞ’a karşı kazanılmış bu muazzam başarı karşısında dahi samimiyetle ülkemizin yanında yer alan kimse neredeyse çıkmadı.
Ardından Zeytin Dalı Harekatıyla Afrin bölgesini PKK/YPG teröristlerinden temizledik ve DEAŞ tehdidinden kurtardık. Bu defa sessiz de kalmadılar, oldukça ağır bir şekilde ülkemizi eleştirmeye kalktılar. Tabii, önce söylenen laflara baktık, sonra söyleyenlere baktık ve hiçbirini kale almadık.
Bu arada, hiç olmadık bahanelerle ülkemizi uluslararası alanda köşeye sıkıştırma çabaları kesintisiz sürdü. Amaçları, Türkiye’yi takatsiz bırakıp, güney sınırlarımız boyunca kurmaya çalıştıkları terör koridoruna razı etmekti. İşte bu da biliyorsunuz Irak sınırından Cerablus’un birazcık batısına kadar orada bir koridor açmak. Bu koridor ülkemiz için bir tehditti. Buna fırsat vermedik.
“Tam anlamıyla bir örtülü ambargoya maruz kaldık”
Savunma sanayi alanında tam anlamıyla bir örtülü ambargoya maruz kaldık. Türk Silahlı Kuvvetlerinin operasyonlarında kullandığı her türlü silahın, mühimmatın, teçhizatın tedarikini engellediler. Kimini kendimiz üreterek, kimini başka yerlerden temin ederek, bu engelleri birer birer aştık.
Mesela, sınırlarımıza yapılan yoğun saldırılar sebebiyle acil ihtiyaç duyduğumuz hava savunma sistemlerini bize satmadıkları için, gidip Rusya’dan S-400 aldık. Buna rağmen durmadılar.
Projenin kurucu ortağı olduğumuz, üreticisi konumunda bulunduğumuz, parasının bir kısmını da ödediğimiz F-35 savaş uçaklarımızı bize teslim etmek istemediler. Bunun üzerine biz de öncelikle kendi milli muharip savaş uçağımızın geliştirilmesi sürecini hızlandırdık. Aynı zamanda alternatif tedarik yollarını araştırıyoruz. Bu konuda da bizi teslim alamayınca, asırlık hesapları gündeme getirip, kinlerini kusmaya başladılar.
“Bunlar mertçe mücadele etmeyi bilmezler”
Şu gerçeği herkesin bilmesini istiyorum. Terör örgütlerine verilen her destek, bu yönde atılan her adım, sadece bizim mücadele azmimizi biliyor. Barış Pınarı Harekatımızı başlatmadan önce, ülkemize böyle bir adım atmaması konusunda ne büyük tehditler savrulduğunu hatırlıyorsunuz değil mi? “Asarız, keseriz, vururuz”dan başlayan bu tehditlere rağmen, Barış Pınarı Harekatını başlattık mı? Başlattık. Peki, bizi asan, kesen, vuran oldu mu? Olmadı. Niye? Çünkü bunlar mertçe mücadele etmeyi bilmezler. Bunların her işi sinsilik, iki yüzlülük, tuzak kurma, oyuna getirme üzerine kuruludur.
“Her gün birileri çıkıyor ülkemizi tehdit ediyor”
Şimdi yine benzer çabalar içindeler. Her gün birileri çıkıyor ülkemizi tehdit ediyor. Meclislerinde bizim için hiçbir hükmü olmayan kararlar alıyorlar. Gazetelerinde mürekkebinden kin ve kan damlayan yazılar yazıyorlar. Ekranlarda ağızlarını köpürterek analizler yapıyorlar. Arada bir de mektuplar yazıyorlar. Eee… Böyle yapınca Türkiye korkup geri mi çekiliyor? Siz PKK/YPG’yi terör örgütü olarak raporlarınıza yazmayınca, bu eli kanlı katiller ibra mı oluyor? Elbette hayır…
Kendi elinizle kurduğunuz, ipinin de hala siz de olduğunu artık itiraf ettiğiniz DEAŞ denen ucubeyle mücadele bahanesiyle katlettiğiniz yüzbinlerce masumun vebalinden kurtulamazsanız. Türkiye’nin terörle mücadele operasyonlarında tek bir sivilin bile burnu kanamazken, diğer ülkelerin operasyonlarında oluk oluk sivil kanı dökülüyor olmasını dünya kamuoyunun takdirine bırakıyoruz.
“Bizim sadece milletimizden emir alacağımızı da bilmiyorlar galiba”
Bizi, haklı mücadelemiz için eleştirenler, tehdit edenler, durmaya ve geri çekilmeye zorlayanlar, teröristler karşısında böyle kararlı bir duruş sergilememişlerdi.
Çanakkale’de 7 düveli dize getirmiş, İstiklal Harbinde 7 düvele rağmen yeni devletini kurmuş, bunca yıldır terör örgütleri vasıtasıyla vurulan darbelere rağmen dimdik ayakta kalmış Türkiye, bunlara mı eyvallah edecek? Bizi yaptırımla korkutanlar, bizim için tek yaptırım merciinin Allah olduğunu bilmiyorlar galiba. Bize kendi isteklerini dikte etmeye çalışanlar, bizim sadece milletimizden emir alacağımızı da bilmiyorlar galiba.
Türkiye’yi müstemlekeleriyle karıştıranlar, gerçeği görmek için bundan daha açık ne tür bir bilgi, belge, karar bekliyor olabilirler acaba?
“Türkiye, tek bir terörist kalmayana kadar mücadelesini sürdürecek”
İşte burada tekrar söylüyorum. Bu bayrak inmez. Bu ezan susmaz. Bu ülke bölünmez. Bu millet diz çökmez. Bu devlet, inşallah, ilelebet payidar kalır. Duymayan kulaklar duysun, görmeyen gözler görsün, nasırlaşmış yürekler bu gerçekleri artık anlasın. Türkiye, Suriye ve Irak topraklarında tek bir terörist kalmayana kadar mücadelesini sürdürecek.
Ülkemizde yaşayan Suriyelilerin evlerine gönüllü dönüşleri için gereken güvenliği, huzuru, altyapıyı kurana, gerekiyorsa bunun için yeni şehirler inşa edene kadar buradaki işimiz bitmeyecek.
“Ne yapmamız gerekiyorsa onu yapacağız”
Amerika ve Rusya ile vardığımız mutabakatlara bağlıyız. Bir şartla… Muhataplarımızın da sözlerini yerine getirmeleri halinde bu geçerlidir.
Her iki tarafta da belirlediğimiz güvenli bölge sınırları içinde hala teröristlerin bulunduğunu biliyoruz. Yani bizi teröristleri buradan çıkardık laflarıyla aldatamazlar. Daha buralar teröristlerden arındırılmış değil. Bir taraftan zaten petrolü ben çok severim dediği zaman yanında petrolü beraber üreteceği teröristler var. Güvenli bölge sınırları ötesindeki teröristler de güvenlik güçlerimize yönelik saldırılar düzenliyor. Şu anda hala.
Bu duruma seyirci kalmayacağız. Bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da ne yapmamız gerekiyorsa onu yapacağız.
Rusya’dan aldığımız S-400’lerin, F-35 meselesi ve yaptırımlar başta olmak üzere diğer konularla ilişkilendirilmesi akıl ve mantık işi değildir. Bu konudaki ısrarları, ülkemize yönelik husumet dalgasının yeni bir bahanesi, yeni bir aracı olarak görüyoruz. Türkiye ile eşit şartlarda konuşmaya, müzakere etmeye, anlaşmaya hazır olan herkese ülkemizin kapıları da, gönül kapılarımız da sonuna kadar açıktır. Ülkemizin ve milletimizin istiklaline, istikbaline, onuruna halel getirecek her türlü davranışı, her türlü teklifi, her türlü ifadeyi peşinen reddediyor, sahibine iade ediyoruz.
ABD ziyareti
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD ziyareti ile ilgili, “Trump ile telefon görüşmesi yapacağız, ona göre nihai kararımızı vereceğiz” dedi.
Bülent Arınç’ın açıklamaları
Bülent Arınç’ın açıklamaları ile ilgili de Erdoğan, “KHK ile ilgili ‘facia’ ifadesini kullanmasını esefle karşıladım.” dedi.
“Maalesef ABD, YPG/PYD ile ayrıca bir devriye görevi yapıyor”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Maalesef ABD, YPG/PYD ile ayrıca bir devriye görevi yapıyorlar, kendilerine göre. Halbuki bunlar çekileceklerdi. Çekilme kararı verdikleri halde şu anda bölgede böyle bir devriye çalışmasını Amerika’nın bu terör örgütleriyle yapmasını neyle izah edeceğiz? Bunlar bizim mutabakatımızda yok.” şeklinde konuştu.
Kaynak: TRT Haber