Rana Sarro Yazdı…
6800 kişinin öldüğü, günlük vaka sayısının da 1761 olduğu Türkiye’den ve diğer dünya ülkelerinden karantinasız gelişlere şiddetle karşı çıkıldı.
Ki daha o zaman ne Türkiye’deki vaka sayısı bu denli fazlaydı, ne de ölüm oranı bu kadar yüksekti.
Karşı çıkılmasına rağmen, umursuzca ve inatla, sadece pcr testi şartıyla girişi açtılar.
Henüz bir salgının yaşanmadığı, yerli hiçbir bulaşın olmadığı ülkemize, güvenirliği bile tartışma konusu olan çift pcr testi şartıyla binlercesini kabul ettiler.
Sağlık Bakanı Ali Pilli, hemen her gün kendisine güvenilmesini, ne yaptıklarını bildiklerini, tüm gerekli güvenlik önlemlerini aldıklarını söyledi, durdu.
Peki ne oldu da yerel bulaş oldu? Nasıl bulaştı bu virüs bize?
Madem ki çift pcr test yönteminize bu kadar güvenirdiniz, tüm sıkı tedbirleri alırdınız, temaslı takiplerini de yapardınız, pozitif vakaları iyice izole ederdiniz de nasıl oldu da yerli halka bulaştı?
Kim verecek şimdi bunun hesabını? Tabi ki kimse.
Halen gayet olağan bir durum imajı vermeye çalışıyorlar.
“Bu bulaş öyle bir bulaş ki kolay bulaşıyor” dedi Sayın Başbakanımız. Ne demek istedi? “Bu virüs öyle tehlikeli ki, çok kolay bulaşıyor” demek istedi.
Bunu bize söylüyorlar yani. Allah’tan ki bu virüsün öylesine tehlikeli ve bulaşıcı olduğunu biliyorlardı, ya bilmeselerdi? Acaba pcr testine de mi bakılmazdı.
Sıkı durun tam da bu noktada bir iddiadan bahsedeceğim…
Uçak alanında PCR kuyruğunda bekleyen bazılarının test kodu okutulmadan geçirildikleri iddia ediliyor. Belki de bu şekilde karıştı aramıza pozitif vakalar kim bilir…
Ama bildiğimiz bir şey var ki, karantina aşaması bile tam bir fiyasko. Bir kişi değil, iki kişi değil, birçok kişi facebook üzerinden deşifre etti Sağlık Bakanlığı’nın pozitif ve temaslı vakalarla ilgili müdahalelerini.
Temaslılar ile pozitif vakalar aynı ambulansa konuyormuş. Test sonuçları henüz belli olmayanlar pozitif vakaların yanında taşınıyormuş.
Ve daha nice iddialar var…
Sağlık Bakanlığı bu ihmalleri yaparken, bizim halkımız da boş durmadı tabi…. Bu pandemi döneminde kapalı eğlence mekanlarına gidenler oldu. Ağız ağıza, dip dibe oturanlar oldu. Düğünlere yığılmalar oldu.
Hele Cumhurbaşkanlığı seçim yarışında olan siyasilerimiz. Dolaştıkları yerlerde ne salgın düşündüler ne de virüs. Seçim propagandası hırsından, bölgelere gidip insanları etraflarına topladılar.
Halbuki bu salgın riski yeni patlak verdiğinde Mart ayında, beş kişinin bir araya gelmesi yasaktı. Şimdi ne değişti?
Ne mi değişti? O zaman sadece dünyada olan salgın şuanda ülkemizde korkunç düzeyde patlak verdi. Farkı bu…!
Ve bizim lider olmaya soyunan siyasilerimiz, köylere gidip kalabalığı bir araya topladılar haftalardır. Bir de fotoğraflar çekip yayınladılar. Böylelikle halka iyi örnek oldular.
Az önce ise Sağlık Bakanlığı yaptığı açıklamada, “Koronavirüs solunum ve temas yoluyla bulaşan bir virüs çeşididir. Bu sebeple kişilerin birbirine temasını önlemek amacıyla toplu alanlarda bulunmaması tehlikenin kontrol altında tutulması açısından oldukça önemlidir” dedi.
Halbuki daha düne kadar seçim gezilerinde toplu alanları kendileri yarattılar.
Hele ki maske kuralı… Aylar öncesinden kalktı. Bugüne kadar bir tek kişi maske takmadığı için tutuklanmadı. Hiçbir mercii bunun denetimini yapmadı. Hatta ve hatta hükümet edenler maske kuralını bir kez olsun halka hatırlatmadı, halka çağrıda bulunmadı.
Diğer ülkeler de dahil, özellikle Türkiye’de günlük vaka sayısı 1761 ise, karantinasız girişler sonucu haliyle biz de bundan nasibimizi alacaktık. Ama orada 6800 kişi de bu virüsten öldü. Ülkemizde ise bir takım önlemler daha yeni alınmaya başlıyor.
Fakat düne kadar maskesiz, rahatça ve tedbirsiz kalabalık mekanlarda, seçim propagandalarında, düğünlerde ve bunun gibi yerlerde bulunanların yaratacağı tehlike, 14 günlük kuluçka süresinin ardından patlak verecek.
Daha başka ne denebilir ki…?