Zamanda yolculuk, yıldızlararası seyahat, kıyamet sonrası toplumlar, uzaylı istilaları, robotlar ve çevre felaketleri…
Bilim kurgu, yaklaşık 300 yıl önce, sanayide ve bilimde büyük gelişmelerin yaşandığı bir dönemde ortaya çıktı. O zamandan beri yazarlar, geleceğin nasıl görüneceğini hayal ederek, dünyalarını anlamlandırmaya çalıştı.
İrlandalı yazar Jonathan Swift’in 1726 yılında tamamladığı roman Gulliver’in Gezileri, modern bilim kurgu romanının önemli bir habercisi olarak kabul edildi.
Daha sonra 1818’de Frankenstein, 1870’de Denizler Altında Yirmi Bin Fersah, 1895’te The Time Machine (Zaman Makinesi), 1950’de Ben, Robot, türün ilk gerçek ve başarılı örnekleri olarak ortaya çıktı.
Bilim kurgu edebiyatı ve bu edebiyattan yola çıkan film örnekleri, sadece birer edebi eser olmakla kalmadı. Önce sinemaya uyarlandı, ardından teknolojiye ilham kaynağı oldu.
Zira bugün kullandığımız pek çok teknoloji, bir zamanlar sadece kitap sayfalarında ya da beyaz ekranlarda olabilecek birer fütüristtik düşünceydi.
O örnekleri aşağıdaki videodan izleyebilirsiniz.
Bilim kurgu hayatımıza nasıl girdi?
Türkiye’de bilimkurgu edebiyatının gelişmesi Avrupa’ya kıyasla geç olsa da özellikle 80’li yıllardan sonra hızlı bir ivme kazandı.
İngilizce “science fiction” olan türün adını Türkçeye “bilim kurgu” olarak kazandıran kişi yazar Orhan Duru.
Duru, 1 Ocak 1973 tarihli Türk Dili ve Edebiyatı dergisinde science fiction kelimesinin Türkçe karşılığı olarak “bilim kurgu” ismini önerdi.
O tarihe kadar “kurgubilim” sözcüğü kullanılıyordu, ancak Orhan Duru bu terimin “edebi bir türü yansıtmaktan çok bilim türünün adı” gibi olduğunu savundu.
Böylece Türk Dil Kurumunun (TDK) Orhan Duru’nun önerisini sahiplenmesi ile bugün kullandığımız bilim kurgu kelimesi Türkçeye kazandırılmış oldu.
Türün ilk örnekleri
Bilim kurgu edebiyatının dünyadaki ilk örnekleri olan Jules Verne romanları, ilk kez Tanzimat döneminde tercüme edilip basıldı.
Bu dönemdeki roman çevirileri Tanzimat yazarlarında rüya kavramı ile birleşen ütopik bilimkurgu fikrinin ortaya çıkmasına sebep oldu.
Refik Halid Karay’ın 1921 tarihli “Hülya bu ya” öyküsü ve Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın 1948’de gazete yazı dizisi şeklinde çıkan “Büyük Kukuriko” adlı öyküsü, Türk Edebiyatı’nda bilimkurgu türünün ilk örnekleri olarak biliniyor.
Dr. Vedii Bilgin Hataylı’nın “Rüya mı Hakikat mı?” adlı kitabı ise cumhuriyetin ilanından sonra yayımlanmış ilk yerli bilim kurgu kitabı olarak kabul ediliyor.
Bilim kurgu edebiyatı, Türk sinemasına öncü oldu
Bilim kurgu edebiyatındaki gelişmeler, 1950’lerden sonra Türk sinemasına da ilham verdi.
1955 yılında Uçan Daireler İstanbul’da, 1970 yılında Gökler Kraliçesi, 1973 yılında Turist Ömer Uzay Yolunda, 1982 yılında Dünya’yı Kurtaran Adam, 1983 yılında Badi, 1987 yılında Japon İşi gibi filmler Türk sinema izleyicisiyle buluştu.
2000’li yıllardan günümüze kadar ise hem sinema teknolojisinin gelişmesi hem de bilim kurgu edebiyatına olan ilgi nedeniyle çok daha fazla kitap ve film yayınlandı.
Bugün de Türk yazarların kaleminden çıkan pek çok bilim kurgu kitabı, dizi ve filmlere uyarlanarak izleyicisiyle buluşuyor.
Türk bilim kurgu edebiyatının Türkiye’deki en genç temsilcilerinden biri de Sinem Ataklı.
Proje 2417 ve Yükseliş 2417 kitaplarıyla türde başarılı örnekler sunan genç yazar, TRT Haber’in sorularını yanıtladı.
Öncelikle sizi tanımak isteriz. 2417 serisi çok beğenildi. Kitabı yazma fikri nasıl oluştu?
Proje 2417’yi yazmaya üniversite yıllarında başladım; o zaman henüz 18 yaşındaydım. Cryonics Projesi ile ilgili çok fazla haberin yapıldığı bir dönemdi ve bu benim ilgimi çekti.
Öncelikle konuyu iyice araştırdım ve Cryonics Projesi dedikleri şeyin insanların dondurulup hastalıkların tedavi edildiği, ölümsüzlüğün bulunduğu bir çağda uyandırılmasının amaçlandığı bir program olduğunu öğrendim. Sonra bu yeni bilgi aklıma bir soru getirdi: Uyusam ve ölümsüzlüğün bulunduğu bir yüzyılda uyansam, beni nasıl bir dünya karşılardı? Bu soruya aradığım cevap bana bu seriyi yazdırdı.
“Geçmişte vardık, gelecekte de olacağız”
Türkiye’deki bilim kurgu edebiyatı son yıllarda hızlı bir ivme kazandı. Bazı eserler de dizilere uyarlandı. Türk bilim kurgu edebiyatı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Öncelikle şunu söylemem gerek; ben yazmaya 2015 yılında ‘Biz Türkler geçmişte vardık, gelecekte de olacağız’ diyerek başladım. Çünkü okuduğum hiçbir bilim kurgu romanında, izlediğim hiçbir filmde, dizide bizden ya da varlığımızdan bahsedilmiyordu. Daha acısı, kendi içimizde de oluşmuş çok büyük bir ön yargı vardı. Sürekli ‘Türkler bilim kurgu yapamaz’ diyorlardı. Bu nedenle ben de çok fazla engelle karşılaştım. Kendilerine bilim kurgu dosyası gönderildiğinde bunu okumadan çöpe attığını itiraf eden yayınevleri, editörler ne yazık ki hâlâ ülkemizde var; fakat artık buna önem veren, bu ön yargıları yıkmak için uğraşan bir kitle de var.
Çıkan filmleri, dizileri, romanları gördüğümde çok mutlu oluyorum, çünkü artık kendimi bu alanda yalnız hissetmiyorum. Hatta bu alanda umut görüp senaristlik belgesi bile aldım. Sıfırdan mükemmel işler ortaya çıkarmak zordur, mutlaka kusurları olur, yine de yavaş yavaş bu alanda çok daha büyük şeyler başaracağımıza inanıyorum. Henüz yolun çok başındayız. Bize bilim kurgu alanında gerekenler öncelikle inanç, destek ve güven.
Ben bir Türk genci olarak bu alanda çalışmaktan, bizden de kurgu kahramanları ortaya çıkmasından gurur duyuyorum. Her gelişmeyi heyecanla takip ediyor, onları bu alanda bizi daha yukarıya taşıyacak birer basamak olarak görüyorum. Daha önce de söylediğim gibi; Geçmiş tarih kitaplarına yazıldı, gelecek biz yazarların elinde. Geçmişte vardık, gelecekte de olacağız. Hatta şimdiden varız.
“Bilim kurgu yazmak isteyen gençler cesur olmalı”
Bilim kurgu edebiyatına yönelmek isteyen gençler için neler tavsiye edersiniz?
Ben de gencim ve benim de çok tavsiyeye ihtiyacım olduğu kesin, fakat altı yıldır bilim kurguyla uğraşan biri olarak, bu tür ile uğraşmak isteyen diğer gençlere çok fazla kitap okumaları ve araştırma yapmaları gerektiğini söyleyebilirim. Yazmaya çalıştıklarından elli kat fazlasını okumalılar, meraklı ve hayalperest olmalılar.
En önemlisi de cesur olmalılar, çünkü bilim kurgu hem zor hem de engellerle dolu bir alan. Yaparsın diyenlerden çok yapamazsın diyenlerle karşılaşacaklar, beğenenler kadar eleştirenler çıkacak, emeklerinin karşılığını alamadıklarını düşündükleri de olacak ama kolay olsa herkes yapar. Zor olmalı ki farklarını ortaya koysunlar.
Evet, geleceğe dair senaryolar halkımızın aşk ya da dram kadar ilgisini çekmiyor ama bu çekmeyeceği anlamına da gelmiyor. Belli mi olur? Belki de hepimiz için yeni bir sayfayı onlar açar ve ülkemizde bilim kurgunun yükseliş çağı başlar.
TRT