Halkı galeyana getirmeyin

Halkı galeyana getirmeyin

Bir televizyon kanalında program yapan gazeteciler, hükümetin açıkladığı ekonomik tedbir paketini yerden yere vururken, bu sırada da Türkiye’nin son dakika koronavirüs salgınında pozitif vaka sayısını aktardı ve korkunç bir yükseliş olduğu yorumunda bulunurken, ülkemizde ise Alman vatandaşları arasından yalnız 2 tanesinin solunum cihazına bağlandığı bilgisini anımsatarak, “yani bizde de durum vahim, korkunç” şeklinde bir söylemde bulundular. Halbuki, solunum cihazına bağlanan kişiler, bağışıklık sistemi düşük olan, kronik bir hastalığı bulunan veya yaşlı insanlar olabileceği düşünülmeliydi.

Ülke şuanda bir kaostan geçiyor. Ciddi bir huzursuzluk, bilinmezlik, korku, panik ve endişe hakim insanımızda. Dolayısıyla, ülke insanına direk ulaşan birincil kesim olan televizyoncuların ve gazetecilerin de hem söylemlerine, hem de yazdıklarına büyük özen göstermesi gerekir.

Ekonomik tedbir paketine gelmeden önce, haftalardır devam eden, salgın tedbirleri ile ilgili bir şeyler ifade etmek isterim. Önceleri ardı ardına gelen hükümetin salgın tedbiri olarak günü birlik kararları üzerine, büyük bir endişe duyduk herkes gibi. Bunun üzerine kamu hastanesinde görevli enfeksiyon hastalıkları uzmanı hekim ile konuşmak istedik. O da açıklama yapma, bilgi veya demeç verme yetkisi olmadığını belirterek, özel hastanede görev yapan uzman doktor Nedim Çakır’a yönlendirdi.

Nedim Çakır Hoca’yı arayıp, bu virüs ve ülkemizde olası salgın ile ilgili bilgilerine başvurduk. Öncelikle hükümetin tedbirlerinin oldukça yerinde ve zamanında olduğu bilgisini üstüne basa basa paylaştı bizimle. “Geç kalınmış tedbir mi bunlar” yönündeki soruya rağmen.

Nedim Hoca, evde kalınmasının önemini defaatle vurguladı. Bu virüsün, hiçbir belirti vermeden oldukça hızlı yayılan bir virüs olduğunu belirtti ve bağışıklık sistemimizi güçlü tutmamızın önemine dikkat çekti. “Sigaradan, zararlı yiyeceklerden uzak durun. Bağışıklığınızı güçlü tutun ve evlerinizden çıkmayın” dedi.

Neden evlerimizden çıkmıyoruz peki? Sokağa çıkma yasağına rağmen markete, hastaneye, petrol istasyonlarına giderken de neden insanlarla aramıza mesafe koyuyor ve nefesimizin birbirine değmeyeceği bir mesafede durmaya özen gösteriyoruz?

Çünkü konuşurken yüzümüze atılacak bir tükürük, bir salgı, öksürme, aksırma durumunda yüzümüze veya vücudumuzun herhangi bir yerine atılacak bir damlanın ağız, burun veya gözümüze temas ettirmemiz halinde ve/ veya bir nesneye bulaşacak bir damla tükürük veya salyaya elimizle temas etmemiz halinde virüsü vücudumuza kapıyor ve bunu böylelikle yüzlerce insana hızla bulaştırabiliyoruz. Bu yüzdendir ki sıklıkla el yıkama, su olmadığında alkol, kolonya veya dezanfektan kullanma büyük önem taşıyor.

Bu bulaş olayı bu virüste oldukça hızlı gerçekleşebildiği için, evde kalmak büyük önem taşıyor. Kaldı ki, henüz salgın görülmemiş olan ülkemizde bir salgın başgöstermesi durumunda, sağlık sistemimiz çöker. Bunu taşıyabilecek, yüzlerce hastaya cevap verebilecek bir sağlık sistemimiz mevcut değil.

Bunları uzmanlar günlerdir defalarca belirtiyor. Hükümet, televizyonlarda dakika başı bu konuda kamu spotları yayınlatıyor zaten.

Diyeceğim şu ki, uzmanlar ülkemizde salgın tehlikesine karşı gerekli önlemlerin yerinde ve zamanında olduğunu açıklıyor. Ve bu vakitten sonra sorumluluğun biz vatandaşlarda olduğunu önemle vurguluyor.

Bu salgın krizini minimum zararla atlatabilmemiz için, hükümet tüm kamu kurumlarına kilit vurup, çalışanlara idari izin vererek, herkesin evinde ailesiyle kalmasını sağladı. Özel sektörlerde de aynı şekilde tüm iş yerlerinin kapatılması kararı alındı. Çalışanların durumu ise içler açısı. O konuya geleceğim. Fakat bu salgın krizinin aşılabilmesi için hükümet yetkililerinin, bugün açıkladığı ekonomik tedbir paketi kararıyla ilgili dikkat çeken bazı unsurlara değinelim.

Muhalefet parti temsilcileri de, paket açıklanır açıklanmaz, televizyon programına katılıp, hükümetin kararını eleştirdiler. Hükümetin alması gereken kısa, orta ve uzun vadeli çok fazla tedbir olması gerektiğini anlatıp durdular. Halbuki bu kaos ortamında bu yapılan siyasi muhalefet, yalnızca şuan panik halindeki halka zarar verir. Hükümet yetkililerine olan güveni zedeler ve bunalıma, güvensizliğe, gelecek belirsizliğine yol açar. Üstelik de can korkusu taşırken…

Bu paketin adı, adı üstünde, “Toplumsal Dayanışma için Birinci Ekonomik Tedbir ve Destek Paketi”dir. Birinci dendiğine göre devamı da gelecektir elbette.

Kaldı ki, günlerdir gecesini gündüzüne katan hükümet yetkililerinin gerek bankalarla, gerek gsm operatörleriyle, gerekse Elektrik Kurumu ile derhal istişare ederek, halkın üzerindeki borç yükünü kaldırma girişimleri olduğunu hepimiz biliyoruz.

Kamu çalışanlarının maaşlarından kesinti yapılması kararı alındı. Alınacak tabi ki… Özel sektör çalışanları bugün iş yerleri kapatıldığı için sigortadan ödenecekleri bin 500 TL ile ayı çıkarmak durumunda kalıyorsa, 8 bin – 9 bin- 10 bin TL maaş alan devlet memurlarının maaşlarından da elbette ki bu olağanüstü dönemde kesinti yapılması doğrudur ve yerindedir.

Öte yandan, hayat pahalılığının durdurulması ve devlet kurum ve kuruluşlarında aktif, sürekli ve elzem görev yürüten personelden maaş kesintisi yapılmayacağı kararı da oldukça yerindedir. Yalnız, Başbakan, bakanlar, milletvekilleri ve siyasi kamu görevlilerinin maaşlarından %56’ya varan kesintiler yapılırken, Cumhurbaşkanının maaşından bir kesinti yapılmıyor mu, yapılacak mı, yoksa yapılmayacak mı bunu da merak ediyoruz.

Buraya kadar, gerek virüs konusunda uzman hekimlerle yaptığım telefon görüşmelerinde, salgına karşı alınan tedbirler yönünden; gerekse ekonomik tedbir paketinde hükümet edenlerin gece gündüz uyumadan, üstün bir gayret sarf ettiğini anlıyoruz.

Bu krizi iyi yönetmeye çalışıyorlar. Tek bir konu hariç.

Özel sektör çalışanlarını açlığa mı mahkum ediyoruz? Bu virüs ortamında, bağışıklığın yüksek olması, iyi beslenilmesi gerektiği bir dönemde, iş yerleri kapatılan ve işsiz kalan çalışanlar sigortalardan ödenecekleri 1500 Tl ile bir ay nasıl geçinebilecekler?

Bir yanda 8500 TL maaş alan memur ile aynı ülkede yaşam süren özel sektör çalışanının 1500 TL maaşla bir ayı geçirmek zorunda bırakılması adil mi? Sosyal devlet anlayışına sığar mı?

Naçizane görüşüm, bankada yüklü mevduatı bulunan vergi rekortmenleri ve iş adamları ile görüşülüp veya başka bir çare bulunarak, bu süreçte işsiz kalan özel sektör çalışanlarına asgari ücret maaşlarının temin edilmesi gerekir.

Bunun dışında bu krizin hükümet yetkililerince iyi yönetildiğini söyleyebiliriz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir