İngiliz siyasetinde yeni dil: Hain, şarlatan, diktatör

İngiliz siyasetinde yeni dil: Hain, şarlatan, diktatör

İngiltere’de gergin geçen AB’den ayrılma (Brexit) süreci nedeniyle tartışmaların “hain”, “ihanet”, “şarlatan”, “teslim olma”, “diktatör” gibi ifadelere teslim olduğu görülürken, bu atmosferin daha da kötüleşmesinden endişe ediliyor.

Haziran 2016’da Brexit referandumundan bir hafta önce İşçi Partili parlamenter Jo Cox’u öldüren aşırı sağcı, mahkemede adı sorulduğunda “Hainlilere ölüm, İngiltere’ye özgürlük” diye cevap verdi.

O günden sonra İngiltere’de “ihanet”, “hain” kelimeleri daha fazla duyulur oldu. Herkesin bir “haini” vardı ve taraflar bunu dillendirmekten çekinmedi.

“Halk düşmanları”

Hükümetin parlamentonun onayı olmadan Brexit’i gerçekleştirme yetkisini mahkemeye taşıyan iş kadını Gina Miller ve lehte karar veren hakimler, Daily Mail gazetesi tarafından doğrudan hedef gösterildi. Kasım 2016’daki dava sonrası hakimler, fotoğrafları ve öz geçmişleriyle gazetenin manşetinde “halk düşmanları” olarak yer aldı.

Kasım 2017’de de hükümetin Brexit’le ilgili bir kararına karşı çıkan Muhafazakar Parti üyelerinden Anna Soubry, sık sık “asılması gerektiği” yönünde mesajlar aldığını söyledi.

Soubry, Daily Telegraph gazetesinin kendileri hakkında “asi” ifadesi kullandığına dikkati çekerek, gönderilen bir tehdit mesajında “Hepimiz, asilere ne olduğunu biliyoruz. Seni bir elektrik direğine veya bir ağaca asılı görürüz” yazdığını söyledi.

“İngiliz halkına ihanet ediyorlar”

Ancak bu ölüm tehditlerine rağmen eski Başbakan Theresa May, Avrupa Birliği (AB) ile vardığı anlaşmayı 2018 sonuna doğru parlamentoya getirmeye çalıştığı sıralarda, itirazı olan İşçi Partilileri “İngiliz halkına ihanet etmek” ile suçlamaktan kaçınmadı.

Cox’un ölümünün ardından geçen üç yılda, ihanet söylemi giderek güçlendi ve İngiliz Parlamentosunda kullanılan dilde belirleyici oldu. “İhanet”, Brexit taraftarları ve karşıtları arasında birbirlerini suçlamakta kullandıkları öncelikli kelime haline geldi.

“AB’ye teslim olmak”

İhanet veya hainlikle ilişkili şekilde “teslim olma” ifadesi de İngiliz siyasetinde sık kullanılır hale geldi. Ağırlıklı olarak 2019’un ilk aylarından itibaren Brexit yanlıları, ayrılığa karşı çıkanları “AB’ye teslim olmakla” suçlamaya başladı.

Başbakan Boris Johnson da olası bir anlaşmasız ayrılığın önüne geçmek için kendini AB’den yeni bir erteleme istemeye mecbur bırakan yasayı, “teslimiyet yasası” olarak tanımlarken, parlamenterlerin de “AB’den ayrılmak isteyen İngiliz halkına ihanet etmek istediğini” söyledi.

Tüm eleştirilere rağmen geri adım atmayan Johnson, “teslimiyet yasası” söyleminde haklı olduğunu çünkü yasanın anlaşmasız ayrılık senaryosunu masadan kaldırarak AB ile daha iyi bir anlaşmaya varma şansını zora soktuğunu söyledi.

“Böyle bir şarlatanlık görmedim”

İşçi Partili Paula Sheriff, parlamentodaki bir oturumda yaptığı konuşmada “kendisine ve diğer milletvekillerine yönelik tehditlerin “teslim olma” ve “ihanet” ifadelerini içerdiğini söyledi.

Cox’un öldürülmesine de atıfta bulunan Sheriff’e Johnson’ın yanıtı ise “Hayatım boyunca böyle bir şarlatanlık görmedim” oldu.

Ülkede aralarında din adamlarımın da olduğu bazı çevreler, artık bu “bölücü” dilin bırakılması gerektiğini savunsa da Johnson’ın danışmanı Dominic Cummings, Brexit’i gerçekleştirmeyen parlamenterlerin tepki görmelerine veya ölüm tehdidi almalarına şaşırmamaları gerektiğini söyleyerek sert dili savundu.

“Diktatörlük”

Öbür taraftan Johnson ve hükümeti, sık sık “diktatörlük” ve “demokrasiye darbe yapmakla” suçlandı.

İskoçya Bölgesel Yönetimi Başbakanı Nicola Sturgeon, Johnson’ın parlamentoyu tatil etme kararı için “bu demokrasi değil, diktatörlüktür” derken, kararın alındığı günün de ” tarihe İngiliz demokrasisinin öldüğü gün olarak geçeceğini” savundu.

Johnson’ın Brexit sürecince parlamentoyu tatil ederken öne sunduğu “hükümet programını hazırlamak için zamana ihtiyacı olduğu” gerekçesinin mahkeme tarafından kabul edilmediğine dikkati çeken muhalifler, ayrıca Başbakan’ı “Kraliçe’ye yalan söylemekle” suçladı.

Daha kötüsünden korkuluyor

Brexit tartışmalarıyla beraber Johnson’la ilgili bazı “nahoş” iddialar da gündeme gelmeye başladı. Jennifer Arcuri adlı iş kadınının Johnson’ın belediye başkanlığı sırasında kamudan binlerce sterlin teşvik aldığı ve dış ticaret ofislerine ayrıcalıklı erişime sahip olduğuna ilişkin iddialar geçen haftalarda gazetelerin manşetinde yer aldı. Haberlerde, Johnson ile eski Amerikalı model Arcuri arasında ilişki imasında bulunuldu.

Şu günlerde ise Johnson’ın 1999’da Spectator dergisinin editörlüğünü yaptığı sırada bir kadın gazeteciye cinsel tacizde bulunduğu iddiası İngiliz siyasetini meşgul ediyor.

Gelinen tablo itibarıyla bu çirkin tarzın yakın zamanda sona ermesi pek mümkün görünmüyor. Yaptıklarında bir hata görmeyen Johnson’ın bunlar kendisine oya mal olmadığı sürece geri adım atması beklenmiyor. Hatta İngiliz siyasetindeki çıkmaz göz önüne alındığında, bu atmosferin daha da kötüleşebileceği tahmin ediliyor.

Kaynak: AA

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir