Fatoumata ve Baba Traore çifti, Sahra Çölü’nün ortalarındaki Mali’den İspanya’ya doğru yola çıktıklarında tek amaçları çocuklarına iyi bir hayat sunmaktı. Barselona’nın güney batısında yer alan Hospitalet de Llobregat’a yerleştiler.
Birkaç yıl sonra ilk çocukları Moha, 2 yıl sonra da ikinci çocukları Adama dünyaya geldi; Bugünlerde tüm İngiltere’nin konuştuğu Adama Traore’nin hikayesi işte böyle başladı.
Zengin değillerdi… Dolaplarını dolduracak oyuncakları yoktu… Ancak abisiyle beraber futbol oynamaktan aldıkları zevk o kadar büyüktü ki, oyuncakların eksikliğini hiç hissetmediler.
Bu futbol aşkı onu daha çocuk yaşta şehrin takımının altyapısına götürdü. Henüz 8 yaşındayken de Barcelona scoutları tarafından keşfedildi ve La Masia’ya alındı… Oğlunu küçük yaşta La Masia’nın yatılı okuluna veren anne Fatoumata onun en büyük destekçisiydi.
Küçük bir çocuk olarak Barcelona’ya geldiği yıl, Lionel Messi de genç bir yetenek olarak A Takım’la ilk maçlarına çıkıyordu. O da bir gün Messi gibi Barcelona’da oynama hayalleri kuruyordu. Önce U17 ardından U19 Takımı’na yükseldi.
O yıllarda Barcelona’yı çalıştıran Guardiola hızını ve atletizmini övmüş, “Sen Barcelona’nın en hızlı futbolcusu olacaksın” demişti. 2013 yılında Barcelona B Takımı’nın kapıları açıldığında hayallerine bir adım daha yaklaştığını hissediyordu.
Messi’yi unutamıyor
2014 senesinde Barcelona B Takımı ile UEFA Gençlik Ligi’ni kazanan Traore, ertesi sezon Kral Kupası’nda ilk defa A Takım forması giydi ve 8-1 kazandıkları Huesca maçında 1 de gol atmayı başardı. Ancak 2015 yazında Barcelona’dan ayrılmaya karar verdi.
Premier Lig’de oynama fırsatı onu cezbetmişti; 10 milyon euroya Aston Villa’ya gitti. Traore, Barcelona’da A takım hayallerini gerçekleştiremedi ama Messi, Iniesta, Xavi ve Mascheranı gibi idolleri ile aynı idman sahasına çıktı.
Onlarla hem saha içi hem de saha dışı sohbetleri yaptı. Traore o günleri şöyle anlatıyordu:
“Onlarla yaptığım sohbetlerde bana futbol dışındaki hayatı anlatıyor ve kendimi oraya nasıl hazırlayacağımı söylüyorlardı. Barcelona, eğitim alabileceğiniz en iyi yerdir. Örneğin; Messi ile çıktığım idmanları unutamıyorum. Her zaman idmandan en son o ayrılır ve salonda çalışmaya devam ederdi. Dünyanın en iyi futbolcusu bu kadar çok çalışıyorsa, biz kim oluyoruz? Ne kadar yetenekli olursanız olun çalışmanız lazım.”
İngiltere macerası kötü başladı
Genç kanat oyuncusunun büyük ümitlerle başlayan İngiltere macerası talihsiz bir sakatlık ile hüsrana dönüştü. İlk sezonunda 7 tanesi rezerv takımla olmak üzere 17 lig maçına çıkabildi.
4 ayrı menajerle çalıştı ve bambaşka bir kültüre adapte olmak için uğraş veriyordu. “İspanya’da akşam 10’da yemek yiyorduk ama İngiltere’de yemek saati 7’ydi.” diyen Traore, o yıl küme düşen Aston Villa’dan ayrıldı ve bir başka Premier Lig ekibi Middlesborough’ya transfer olarak yeniden şansını denemek istedi. Tüm sezonu sadece 1 asistle tamamlayabildi ama en azından 30’dan fazla maça çıkmayı başarmıştı.
Asıl hikaye Wolverhampton’da başladı
Traore asıl patlamayı ise Tony Pulis’li ikinci sezonunda yaptı. “Tony harika bir menajer ve çok iyi bir insandı. Bana her zaman güvendi. Bir gün dünyanın en iyisi olabileceğimi söylerdi.” diyerek anıyor eski hocasını. Haksız da sayılmaz. Onunla 2017/18 Championship sezonunda 34 lig maçı oynadı ve 5 gol 10 asist kaydetti. Takımı Premier Lig’e çıkamadı ama o, 20 milyon euro karşılığında Wolverhampton’a transfer oldu. Asıl hikaye de o günden sonra başladı.
Espirito Santo ile yeniden doğdu
Nuno Espirito Santo, 3-5-2 ve 3-4-3 formasyonlarında sağ kanatta Coady ile Doherty’yi oynatıyordu. Sezonun bazı dönemlerinde 5-4-1’e geçiyor bu sefer de sağ tarafta Doherty ile Helder Costa ikilisini kulllanıyordu.
Traore, ilk sezonunda alternatif oyuncu olmanın ötesine geçememişti. Ancak bu sezon öyle olmadı. İkinci haftadaki Manchester United maçından sonra aldığı formayı vermeyen Traore sağ kanadın tek hakimi haline geldi.
Deplasmandaki ve içerideki Manchester City maçlarında sergilediği üstün performansla da artık bu takımın vazgeçilmezi olduğunu kanıtladı. Barcelona’dan 10 milyon euroya İngiltere’ye gelen Traore, 5 senenin ardından değerini 5’e katlamayı başardı.
Transferin gözdesi oldu
Traore güçlü fiziği, kendisine ‘Usain Bolt’ lakabını kazandıran sürati ve atletizm özelliklerinin yanı sıra yüksek top tekniği ile İngiltere’de herkesi kendisine hayran bırakıyor.
Şimdiden 19 Premier Lig maçında 4 gol 4 asiste imzasını attı. Adı birçok önemli kulüple transfer dedikodusuna karışıyor. Kim bilir belki de yıllar önce Barcelona forması giymenin hayalini kuran o küçük çocuğu hala kalbinin bir köşesinde yaşatıyordur…
Kaynak: TRT SPOR / Serkan Akkoyun