Kıbrıs Türk Gazeteciler Birliği’nin (KTGB) düzenlediği 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü etkinlikleri gazeteci yazar İsmail Saymaz ile başladı.
3 Mayıs Cuma akşamı KTGB konferans salonunda yer alan söyleşide Saymaz ‘Günümüz Türkiye’sinde gazeteci olmak’ üzerine konuşma yaptı.
Gazeteci yazar İsmail Saymaz Türkiye’de yaşadığı deneyimleri paylaştığı söyleşi öncesinde okurları için kitaplarını da imzaladı.
Etkinliğin açılışı da Kıbrıs Türk Gazeteciler Birliği Başkanı Sami Özuslu kısa bir konuşma yaparak bölgemizde ve ülkemizde basın özgürlüğünün önündeki tehlikelere dikkati çekti. Özuslu, basın özgürlüğünün gazetecilerin değil, halkın bilgiye ulaşma özgürlüğü olduğuna vurgu yaparak basın özgürlüğünün geriye gitmesi halinde halkın doğru bilgiye ulaşamayacağını söyledi.
İfade, düşünce, anlatım özgürlüğü ile diğer siyasal özgürlüklerinin bir bütün olduğunu kaydeden Özuslu, “İçinde yaşadığımız coğrafyada basın siyasetin, paranın, silahın gölgesinde ve bir şekilde tehdit altındadır. Kimsenin silah ya da para ile susturulamayacağı bir dünya diliyorum” dedi.
Ardından söyleşiye geçildi ve gazeteci yazar İsmail Saymaz, AKP döneminde gazeteciliğinin gelişip olgunlaştığını ifade etti. Önce kendi gazetecilik hikayesini anlatan Saymaz, Posta’dan sonra çalıştığı Radikal Gazetesi’ne bir günlük Genel Yayın Yönetmeni olan Orhan Pamuk’un görevine başladığı gün Grand Dink’in öldürüldüğünü hatırlattı.
2007 yılına kadar Türkiye’de gazetecilikte özgür bir ortam olduğunu, en fazla sivil toplum haberleri yaptıklarını anlatan Saymaz, “AKP de Avrupa Birliği’ni hedefliyordu. Çünkü AB’den aldığı güç ile Türkiye’deki kendi pozisyonunu özgürleştirici bir pozisyon takınmıştı. Böyle bir demokratik alan açılmıştı. Zaten o dönemde AKP Kıbrıs’ta da çözüme destek veriyordu” dedi.
Bu göreceli özgür ortamın 2008-2009 döneminde başlayan deniz feneri davasına kadar devam ettiğini kaydeden İsmail Saymaz şunları söyledi:
“O dönem Doğan Medya Grubu Deniz Fenerini yazdı. O döneme kadar iktidar ile medya arasında geleneksel kavgalar sürdü. İktidar basını susturmaya çalıştı, basın biraz uydu biraz uymadı. Deniz Feneri davasının AKP üzerinden Cumhurbaşkanı’na gideceği yönündeki endişesi iktidarın açıktan bir medya grubu sahibini hedef almasına neden oldu. Hatta ilk kez bu gazeteyi almayın diye çağrı yaptı. Açıktan medya hedef alındı. Ardından Doğan grubuna Maliye müfettişleri yollanarak soruşturma açıldı.”
İsmail Saymaz, günümüz Türkiye’sinde ‘ana akım medya’da neredeyse gazeteci kalmadığını, birçok ismin hapiste ya da yurtdışında bulunduğunu, çok sayıda gazetecinin de mahkemelerde açılan davaların sonucunu beklediklerini vurguladı.
Bazı önemli ismin ise yabancı yayın kuruluşlarında görev yapmaya başladığını vurgulayan Saymaz “Mesela Halk TV’ye baskın yapanlar Fox TV’yi basamıyor. Neden? Çünkü, Amerikan sermayesine bunu yapamıyorlar” dedi. Saymaz şöyle devam etti:
“Milli ve yerli sermaye basında felç edilince insanlar şu anda haberleri kendi basınından almıyor. Özellikle gazetelerde müthiş bir tiraj kaybı var. En son tüm gazeteler 4.5 milyon satıyordu. Türkiye şu an dünyada en fazla sosyal medyaya geçen okura sahip. 56 milyon cep telefonundan 51 milyonu sosyal medya. İstediği programı sosyal medyadan izliyor.”
Bugün Türkiye’de geleceği hükümetin elinde olan bir medya düzeni olduğuna dikkat çeken Saymaz, bu medya düzenini şimdiki iktidarın sürmesini istediğini kaydetti. Medya’nın gerçeği değil iktidarın görmek istediği haberleri yazdığını anlatan Saymaz, Türkiye demokratikleşme sürecine girecekse ilk önce medyadan başlanması gerektiğini belirtti.
Saymaz’a konuşmasının ardından Kıbrıs’a özgü olan Lefkara işi anı olarak verildi.
(BRT/MAIL)