CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM Grup Toplantısı’ndaki konuşmasına başlamadan önce kürsüye lösemi tedavisi sonrası iyileşen Batuhan Sakallı’yı çıkardı.
Grupta olmaktan dolayı mutluluğunu dile getiren Sakallı, 2-8 Kasım tarihlerinin Lösemili Çocuklar Haftası olduğunu anımsattı. Sakallı, kendisinin iyileştiğini ancak diğer gençler ve kardeşleri adına, onları temsilen burada bulunduğunu belirtti. Maskesini gösteren Sakallı, bu maskeyi çektikleri çileleri, insanlar bir hafta bile olsa anlasın diye taktıklarını anlattı.
Kanserin artık grip gibi yayıldığını dile getiren Sakallı, “Biz de buna dikkat çekmek istiyoruz. Çok büyük bir sorunumuz var, LÖSANTE’ye ruhsat istiyoruz çünkü ben iyileştim ama benim gibi iyileşmeyi bekleyen milyonlarca kardeşim var.” diye konuştu.
CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel de maske takarak salonda bulunanlarla “Maskemi takarım farkındalık yaratırım.” sloganını attı.
Daha sonra kürsüye çıkan Kemal Kılıçdaroğlu, Sakallı’nın talebini dinlediklerini belirterek “Çocuklar bizim geleceğimiz, çocuğumuzun ailesinin inancı, etnik kimliği, yaşam tarzının çok daha ötesinde bütün çocuklar bizim ve biz o çocukların sorunlarının çözülmesi için el birliğiyle, gönül birliğiyle mücadele edeceğiz.” dedi.
LÖSANTE’nin açılması çağrısında bulunan Kılıçdaroğlu, bunun için arkadaşlarını görevlendireceğini, ailelerin büyük bir heyecanla hastanenin açılmasını beklediğini dile getirdi.
Kılıçdaroğlu, bugünün eski başbakanlardan Bülent Ecevit’in vefatının 13. yılı olduğunu anımsatarak Ecevit’in bir yazar, şair, saygın, hiç kimsenin önünde diz çökmeyen bir politikacı olduğunu söyledi.
“Ecevit’in bir başka özelliği, verilmeyecek hiçbir hesabı yoktu”
Kılıçdaroğlu, Ecevit’in milliyetçiliği sadece Türkiye’ye değil bütün dünyaya anlattığını ifade ederek “O, milliyetçiliği laf olsun diye yapmadı. O, ‘Ben milliyetçiliği Akdeniz’in sularına, Beşparmak’ın dağlarına, afyon tarlalarına yazdım.’ dedi. Ecevit’in bir başka özelliği, verilmeyecek hiçbir hesabı yoktu. Her kuruşun hesabını vermeye hazır birisiydi.” diye konuştu.
Ecevit’in varlığının Türk siyaset tarihinde son derece önemli bir süreci başlattığını anlatan Kılıçdaroğlu, CHP’ye sosyal demokrasi ilkelerinin gelmesi açısından Ecevit’in çok önemli görevler üstlendiğini “halkçı bir genel başkan” olarak tarihteki yerini aldığını kaydetti. Kılıçdaroğlu, gönüllerdeki yeri hiç silinmeyecek olan Ecevit’i rahmet ve saygıyla andığını dile getirdi.
“Benim unutacağımı sanıyorlar”
“Benim unutacağımı sanıyorlar, asla unutmayacağım. Kürsüye çıkarken ‘hak, hukuk, adalet’ diye slogan atılıyordu. 15 Temmuz şehit ve gazilerinin hakkını ve hukukunu mutlaka sonuna kadar arayacağım.” diyen Kılıçdaroğlu, şu ifadeleri kullandı:
“Onlar bu işin lafını yaptılar, vakıf kurdular, 309 milyon lira para topladılar. Vakfın adresi ne? Belli değil. Vakfın telefonu ne? O da belli değil. Vakfın yöneticileri kim? O da belli değil. 251 şehit, 2 bin 194 gazi adına bu hesabı sonuna kadar soracağız. Ben soracağım, Meclisin genel kurulunda milletvekili arkadaşlarımız da soracak. Hakkı, hukuku ve adaleti sağlayıncaya kadar mücadelemiz devam edecek. Yine soracağız, Tank Palet Fabrikasını unuttuğumu sanıyorlar. Asla unutmadık. Özellikle bunu dile getirirken ülkücü kardeşlerime sesleniyorum. Ben, ülkücü kardeşlerime sesleniyorum, birileri rahatsız oluyor. Ne kadar rahatsız olursan ol, bu ülkenin silah fabrikasını yabancı bir orduya peşkeş çekersen önünde ben varım, kapı gibi duracağım, mücadele edeceğim.”
Kemal Kılıçdaroğlu, geçen günlerde tahliye olan ve bugünkü grup toplantısına katılan eski milletvekili ve Parti Meclisi üyesi Eren Erdem’e “Hoş geldin” dedi. Kılıçdaroğlu, “490 gün hapiste kaldı ama bugünkü düzende çok yadırganacak bir şey değil çünkü bir saray hükümeti, devleti var. Dolayısıyla yargı bağımsız değil, ülkede demokrasi yok. Her türlü baskı, şiddet var. Gizli tanıklarla istedikleri kişileri tutuklayabiliyorlar, istedikleri kişileri hapse atabiliyorlar ve beyefendinin arzusuna göre de serbest bırakabiliyorlar. Yani adalet yok.” diye konuştu.
Bütün bunlara rağmen CHP olarak adaleti sağlamak için her türlü mücadeleyi sonuna kadar yapacaklarının altını çizen Kılıçdaroğlu, Hava Harp Okulu öğrencilerinin ailelerinin de aralarında olduğunu, onların da hakkını sonuna kadar savunacaklarını vurguladı.
“Kayyumu hangi gerekçeyle atıyorsun”
Bazı gazetecilerin tahliye olduğunu ancak bunun yeterli olmadığını belirten Kılıçdaroğlu, “Hapiste gazeteci, yazar, avukat olmaz. Yani hapiste düşünce suçlusu olmaz. Bir insan farklı düşünüyor diye hapse atmak asla doğru değil. Hapse atılan bir ülkede demokrasi yok demektir. Oysa bizim savunduğumuz demokrasidir. Herkesin düşüncelerini özgürce dile getirdiği güzel bir Türkiye’den yanayız. Kendi içinde barışık bir Türkiye’den yanayız.” şeklinde konuştu.
Kılıçdaroğlu, Osman Kavala’nın da 735 gündür hapiste olduğunu anımsatarak onun da bir an önce özgürlüğüne kavuşmasını istediklerini dile getirdi.
Demokrasiyi, kendileri gibi düşünmeyenler için de savunduklarına işaret eden Kılıçdaroğlu, kayyum atamalarını bu bağlamda eleştirdiklerini söyledi. Seçime girecek kişinin savcılıktan belge aldığını, Yüksek Seçim Kurulu’nda hakimlerin onayından geçtiğini anlatan Kılıçdaroğlu, “Seçime giriyor, kazanıyorum ve beni kayyum atayarak görevden alıyorlar. Ne için? Hakim var. Suçluysam mahkemeye verirsin. Kayyumu nasıl ve hangi gerekçeyle atıyorsun? Bilmemiz lazım.” dedi.
Kılıçdaroğlu, Ankara, Balıkesir, Bursa büyükşehir belediye başkanları görevden alındığında da aynı şeyleri söylediklerini, demokrasinin herkesin ortak paydası olduğunu ifade etti.
“10 saat kelepçe vuramazsınız”
Demokrasinin herkes için vazgeçilmez bir alan olduğunu yineleyen Kılıçdaroğlu, demokrasiyi büyütmenin, düşünce özgürlüğünü derinleştirmenin, eşit yurttaş olarak haklara sahip çıkmanın herkesin ortak görevi olduğunu kaydetti.
Kılıçdaroğlu, yerlerine kayyum atanan belediye başkanlarının kelepçelenip 10 saat ayrı ayrı hücrelerde tutulup bir başka kente gönderilmelerinin doğru olmadığını ifade ederek şöyle konuştu:
“Seçimle gelen, halkın desteğini alan birisinin eline 10 saat kelepçe vuramazsınız. Üstelik sevk ettiğiniz araçta kelepçe vuracaksanız. Bu asla demokrasi açısından doğru değildir. Farklı düşüncelerdeyiz, farklı siyasi görüşlerdeyiz ama ben de insanım, onlar da insan, ben de demokrasi istiyorum, onlar da demokrasiyi istemek zorundalar, ben de bayrağımı seviyorum, onlar da bayrağımızı sevmek zorundalar, ben de vatanımı seviyorum, onlar da vatanlarını sevmek zorundalar. Dolayısıyla demokrasiyi sadece kendimiz için değil, bizim gibi düşünmeyen insanlar için de savunmak zorundayız.”
RTÜK yönetimine eleştiri
Demokrasinin aynı zamanda “adalet” olduğunu vurgulayan Kılıçdaroğlu, Türkiye’de Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) isimli bir kuruluşun olduğunu, bu kurumun iyi kaynaklarının, çok büyük imkanlarının olduğunu anlattı. Kılıçdaroğlu, RTÜK üyelerinin aldıkları aylığın olağanüstü olduğunu aktararak her partiden milletvekili sayısına göre RTÜK’e üye seçildiğini, CHP’nin de iki üyesinin bulunduğunu belirtti.
CHP’nin RTÜK üyesi Faruk Bildirici’nin “RTÜK Başkanının yasalara aykırı gelir sağlamasını, bir yolsuzluğu, yasadışılığı” dile getirdiği için üyelikten düşürüldüğünü söyleyen Kılıçdaroğlu, “RTÜK yönetiminden 6 kişi Bildirici’nin üyeliğini düşürüyorlar. Kim seçmişti? TBMM. Kaç kişi seçmişti? 600 milletvekili. Kim düşürdü? 6 kişi düşürdü. Yani Parlamentonun üstündeki bir gücü görüyor musunuz? Kendi kendilerine çalıp oynuyorlar.” dedi.
“Sanıyorlar ki biz bundan vazgeçeceğiz. Sanıyorlar ki oradaki üyemiz aynı iddiaları sürdürmeyecek. Sanıyorlar ki bundan sonra gelen üyeler de aynı iddiaları sürdürmeyecek.” ifadelerini kullanan Kılıçdaroğlu, aynı iddiaları sonuna kadar kararlılıkla ve azimle sürdüreceklerini vurguladı.
RTÜK Yasasının 38. maddesini hatırlatarak RTÜK Başkanının kurumun görev alanıyla ilgili olmamak kaydıyla bir yere yönetim kurulu üyesi atanabileceğine işaret eden Kılıçdaroğlu, “Peki nereye atanıyor bu zat? Bu zat, Türksat yönetim kurulu üyeliğine atanıyor. Türksat, yayın iletim yetkisi bulunan ve üst kurul kayıtlarında ‘06118’ sicil numarası ile kayıtlı bir platform. Yani doğrudan RTÜK’ün alanına giriyor. Buraya atanıyor ve buradan yasa dışı para alıyor. Altını çiziyorum ahlaksızca para alıyor.” diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, RTÜK Başkanını “Buradan istifa et, eğer sen para alacaksan ve bu kadar gücün varsa bir sürü kamu kuruluşu var, arpalık kadar bir sürü yer var, git oralarda yönetim kurulu üyeliği yap, paranı al” diye uyardıklarını belirterek Bildirici’nin bu konuyu yargıya taşıdığını dile getirdi.
“Adil Öksüz’ü özel korumaya alıyorlar”
15 Temmuz darbe girişimi sonrası Adil Öksüz’ün ismini defalarca dile getirdiğini anımsatan Kılıçdaroğlu, bu kişinin 15 günü “Kazan’a arsa bakmaya gittiğini” söylediğini aktardı.
Kılıçdaroğlu, o gün yakalanan herkese kelepçe takılırken Adil Öksüz’e takılmadığına dikkati çekerek “Adil Öksüz’ün kim olduğunu herkes çok iyi biliyor orada ama özel korumaya alınıyor. Öksüz’ün iki cep telefonu var. Diğerlerinin cep telefonları toplanıyor, beyefendinin iki cep telefonu var. Öksüz’ün ayrıca konum belirleme konusunda özel bir cihaz olan GPS cihazı var. Onu Adil Öksüz nereden buldu? Hangi kamu kurumu GPS cihazını Öksüz’e verdi? Bunu defalarca sordum. Öksüz’ün ifadesi dahi alınmadı.” dedi.
Kayınpederi, kayınvalidesi bulunmasına rağmen Öksüz’ün bulunamadığını dile getiren Kılıçdaroğlu, şunları ifade etti:
“Bulmak istemediler. O nedenle 15 Temmuz darbe girişimi aydınlanmış değildir. 15 Temmuz darbe girişimi Adil Öksüz yakalanmadan aydınlığa kavuşamaz. Ben bunu dile getirdiğim zaman dediler ki ‘Adil Öksüz hakkında soruşturma açıldı.’ O dönem kullandığım cümle, ‘Siz, onu benim külahıma anlatın.’ Şimdi külahıma anlattılar. Adil Öksüz’ü kaçıranların tamamı serbest bırakıldı. Hava Harp Okulu öğrencileri, yazarlar, çizerler, avukatlar niye içeride? En önemli kişi, olayı aydınlığa kavuşturacak kişi serbest bırakılıyor, serbest bırakanların tamamı beraat ediyor ama Hava Harp Okulu öğrencileri hapiste ne için? Hangi gerekçeyle? Bu mudur adalet? Adil Öksüz gerçeği aydınlanmak zorundadır.”
“Senin ne işin var”
Başbakanlığı döneminde Binali Yıldırım’a “Adil Öksüz’ün kim olduğunu öğrenmek istiyorsanız, o GPS cihazlarını hangi kurum Türkiye’ye ithal etti önce ona bakacaksınız. O kurumdan bu cihaz Öksüz’e nasıl verilmiş ona bakacaksınız. O zaman bütün olayları çözersiniz.” dediğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, 15 Temmuz günü ortalık toz dumanken bir başbakanlık müşavirinin karakolda Adil Öksüz’le görüşmeye gittiğini kaydetti.
“Senin ne işin var? Kim seni görevlendirdi?” diye soran Kılıçdaroğlu, müşavirin “Gittim, görüştüm, Erdoğan’a bilgi verdim.” açıklaması yaptığını aktardı.
Kılıçdaroğlu, 15 Temmuz darbe girişimiyle ilgili çok soru bulunduğunu, muhalefet şerhleri olduğu için 15 Temmuz Araştırma Komisyonu raporlarının yayımlanmadığını söyledi. Kılıçdaroğlu, şu ifadeleri kullandı:
“Bunu özellikle AK Parti’ye oy veren kardeşlerime ifade ediyorum; bir olayın aydınlanması lazım. 251 şehidimiz, 2 binin üzerinde gazimiz var. Peki bu olay aydınlanmayacak da hangi olay aydınlanacak? Adil Öksüz’ü serbest bırakıyorsunuz. Adım gibi eminim devletin kurumları onun nefes aldığını dahi takip etmiştir. Etmemesi mümkün değil. Niye yakalanmadı? Hangi gerekçeyle yakalanmadı? Kim yakalamadı? Kimden talimat gitti? Bunların aydınlığa kavuşması lazım. Zaman içinde zaten kavuşacak, buna kesinlikle eminim.”
“Üreten toplumun saygınlığı olur”
Üretimi, “Alın teri dökmek, kimseye muhtaç olmayacak geliri elde etmek ve bir toplumun en önemli işlevlerinden biri” olarak niteleyen Kılıçdaroğlu, “Üreten bir toplumun dünyada saygınlığı olur, geleceği parlak olur, kişi başına gelir yüksek olur, yatağa aç giren çocuklar olmaz, işsizlik belası olmaz, herkesin geliri rahat geçinebileceği seviyeyi yakalar.” değerlendirmesini yaptı.
Kılıçdaroğlu, üretmenin aynı zamanda “ele güne muhtaç olunmaması” demek olduğunu, çiftçinin ürettiğini ancak borç batağı içinde bulunduğunu ve bunun tam bir sosyal yaraya dönüştüğünü anlattı.
Üretecek çiftçinin tepesinde banka ve finans kurumlarının olduğunu, icra ile mücadele ettiğini savunan Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
“Bugün borcunu ödeyemeyen on binlerce çiftçi var. Ödeme durumu yok, geliri yok. Kendi mal varlığını eşinin üzerine yapıp, hülle ile boşanan çiftçi var. Ne yapsın adamcağız başka çaresi yok. Veya kendi mal varlığını üçüncü bir kişiye verip, ondan sonra ‘Ben iflas ettim borçlarımı ödeyemiyorum.’ diyen çiftçi var. ‘Borçlarımı ödeyemiyorum.’ diye kendisini yakan çiftçi var. ‘Borçlarımı ödeyemiyorum.’ diye intihar eden çiftçi var. Ne olacak bu çiftçinin hali? Seçim öncesi ne diyorlardı? Özellikle AK Parti’ye oy veren çiftçi kardeşlerime sesleniyorum; geldiler, televizyonlara çıktılar, oturdular, konuştular. Dediler ki ‘Hiç meraklanma deponun yarısı sizden yarısı bizden.’ Dediler mi? Dediler. Kim söyledi? Dönemin AK Parti Başbakanı söyledi. Geldik seçim bitti ortada traktör var ama hacizli. Ne yarısı onlardan ne yarısı sizden. Dolayısıyla ekemeyecek konuma geldiniz. O zaman ne olacak? Önümüzdeki seçimlerde gideceksiniz AK Partili kardeşim, sen de saraya ders vereceksin. Saraya ders verirsen bu ülkede demokrasi vardır anlamına gelir.”
“Her şey siliniyor ama çiftçininki silinmiyor”
Genel Başkan Kılıçdaroğlu, Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Başkanı Şemsi Bayraktar’ın çiftçilerin borçlarının yapılandırılmasına ilişkin açıklamasını anımsatarak şöyle devam etti:
“Sayın Bayraktar’ın bilmediği ya da atladığı bir şey var. Ortada hükümet yok. Ne hükümeti. Rejim değişti Sayın Bayraktar, sizin haberiniz yok mu? Eskiden hükümet vardı ve hükümet Meclis’ten çıkardı. Şimdi hükümet yok. Saray devleti var. Sarayda bir grup var oturmuşlar, bağlantıyı sarayla kurarsan, sarayın gönlünü yaparsan bunlar silinebilir ama sarayın gönlünü yapmazsan… Bak başkaları yapıyor bir gecede bütün vergiler de siliniyor, faizler de siliniyor. Her şey siliniyor. Ama çiftçininki silinmiyor. O zaman senin üstüne düşen bir görev var, saraya ders vereceksin kardeşim. Saraya ders verdiğin zaman senin sesini herkes duyar. Saraya ders vereceksin.”
Çiftçinin kamu ve özel bankalara borcunun 116 milyar lira olduğunu, bu rakamın Tarım Kredi Kooperatiflerine olan 14 milyar liranın eklenmesi halinde ise 130 milyara çıktığını belirten Kılıçdaroğlu, çiftçinin nefes alamadığını savundu.
“Üreticinin soğanı elinde kaldı”
Buna, çiftçinin ilaç, gübre, makine ekipmanı alırken tüccara yaptığı borcun dahil olmadığının altını çizen Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
“Bütün bunlar olurken, çiftçi borç batağındayken, normalde teşvik edilmesi gerekirken süt üreticilerinden birden bir feryat çıktı. Ne feryadı? Seçimden önce, çiğ süte 10 kuruş olan süt prim desteğini 25 kuruşa çıkarmışlardı. Bak biz çiftçinin yanındayız 25 kuruşa çıktı ve oylarınızı verin. Gittiler verdiler oylarını. Verebilirler madem bu kadar ciddi bir teşvik veriyorsun, verdiler. Seçim bitti 25 kuruşu tekrar 10 kuruşa indirdiler. Şimdi süt üreticilerine sesleniyorum, senin vicdanına sesleniyorum; bunu yapana ders verdiğin gün senin sözün dinlenir, ders vermezsen bir dahaki sefer bir daha kandırırlar seni.”
Kılıçdaroğlu, Toprak Mahsulleri Ofisine ihalesiz yurt dışından ürün getirme yetkisi verildiğini aktararak “İhaleye girmeyecek artık, en ucuz kim getirecek, ona gerek yok. Bulacaklar bir yandaş, sözleşmeyi yapacaklar. Çiftçi batabilir, bizim çiftçimizin bir derdi yok. Çünkü çiftçinin oyunu çantada keklik olarak görüyor. Çiftçiyi aç bıraksam da, çiftçiye mazotu, ilacı çok pahalı da versem nasıl olsa bu çiftçi gelip bana oy verecek diyor. Önemli değil, o zaman çiftçinin burnundan getiririm diyor. Şimdi sen de sarayın burnundan getireceksin kardeşim. Sarayın burnundan getirdiğin zaman kale alınırsın.” dedi.
2017- 2018 tohum desteklemelerinin halen ödenmediğini dile getiren Kılıçdaroğlu, geçen sene soğan bulunmadığına, bu sene ise üreticinin soğanının elinde kaldığına dikkati çekti.
“Eti satacak yer bulamıyorlar”
Kılıçdaroğlu, kontrolsüz et ithalatı yapıldığına işaret ederek “Bütün depolar et dolu. İki sefer ihaleye çıktılar ihaleye kimse girmedi. Eti satacak yer bulamıyorlar.” diye konuştu.
“Böyle bir tabloda Türkiye, saray ne yapıyor?” diye soran Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
“Çiftçi kardeşim unutma saray gitti, Sudan’da 99 yıllığına 780 bin dönümlük araziyi kiraladı. Kanola, pamuk, yağlı tohum ekmek için. Geliri onlar alacak, faturayı sen ödeyeceksin. Bunu defalarca söyledim. Hala oy veriyorsun. Hala oy vermeye devam et, biraz daha ezileceksin ve bunu göreceksin. Kendine acımıyorsan çocuklarına, ailene acı. Kendine acımıyorsan Türkiye’ye acı kardeşim. Yurt dışından buğday, patates, mısır getiren adama oy mu verilir? Yurt dışından et, canlı hayvan ithal eden adama oy mu verilir?”
“Niçin hakkına sahip çıkmıyorsun?”
2020 bütçesinde çiftçiye, kanun gereği milli gelirin yüzde 1’i olan 48 milyar 700 milyon lira destek sağlanması gerekirken 22 milyar lira ödeneceğini belirten Kılıçdaroğlu, “Kanun çıkmış, niye hakkını istemiyorsun, niçin hakkına sahip çıkmıyorsun? Sen hakkına sahip çıkmadıkça ensene vurur, ağzındaki lokmayı alırlar. Mücadele edeceksin kardeşim. Demokratik yollarla yapacaksın, en güzeli sandığa gidip dersini vereceksin.” diye konuştu.
Cumhuriyet tarihinin en büyük işsizlik oranı ve ekonomik kriziyle karşı karşıya olduklarını savunan Kılıçdaroğlu, “sosyete damat” olarak nitelediği Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın 26 Şubat 2019 tarihli toplantıda, 2,5 milyon yeni istihdam sağlanacağını açıkladığını söyledi. Kılıçdaroğlu, ekim itibarıyla geniş tanımlı işsiz sayısının 8 milyon 112 bin kişiyi bulduğunu ifade ederek, normal demokrasilerde olsa Albayrak’ın istifa etmesi gerektiğini öne sürdü.
Kılıçdaroğlu, 847 bin 643 kişinin bin liranın altında aylık aldığını dile getirerek, “Dönüp saraya şunu sormayacak mısın, bin lirayla 30 gün geçiniyorum, sen kaç lira alıyorsun, senin aylığın nedir? Elektrik, doğalgaz, bir sürü şey ödüyorum, sen hiçbir şey ödemiyorsun. Sarayda oturana ‘Sende vicdan var mı’ diye sormayacak mısın?” dedi.
“Zam geliyor, enflasyon düşüyor”
Yıllık enflasyonun yüzde 8,55 olarak açıklandığını anımsatan Kılıçdaroğlu, çiftçi, esnaf, emekli, pazara gidip alışveriş yapan kadın-erkeğin inanıp inanmayacağını bilmediğini ancak kendisinin buna inanmadığını söyledi.
Kılıçdaroğlu, yeniden değerleme oranının belirlendiğini, vergi cezalarının yüzde 22,58 arttığını anımsatarak, “Devletin işine gelince zam yapıyor, vatandaşa gelince yüzde 8,55 enflasyon. AK Parti’li ve ülkücü kardeşlerime sesleniyorum, bu tabloyu ortaya çıkaranlara destek vermek, bu tabloyu savunmak anlamına gelir. Bu tablo, vatandaşın kaldıracağı tablo değil. Komik hale bakın, zam geldikçe enflasyon düşüyor. Dünyada yeni bir model geliştirdik herhalde.” değerlendirmesinde bulundu.
Kılıçdaroğlu, bir yılda bulgura yüzde 27,34, makarnaya yüzde 19,89, sarımsağa yüzde 201,45, elektriğe yüzde 18,92, doğalgaza yüzde 22,65, otoban geçiş ücretlerine yüzde 40,87, köprü geçiş ücretlerine yüzde 133,72, cep telefonu görüşme ücretlerine yüzde 34,18 zam geldiğini belirtti.
“451 lirayı bile göremezsiniz”
Asgari ücretlinin 2 bin 20 lira aldığını anımsatan Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“750 lira ev kirası verdiğini düşünelim, 200 lira ulaşım, 50 lira su, 60 lira elektrik, 100 lira doğalgaz, 30 lira cep telefonu, 2 günde bir paket sigara içiyor 180 lira. Mutfak masrafı olarak geriye 451 lira kalıyor. Bütün asgari ücretli kardeşlerime sesleniyorum; eğer önümüzdeki seçimlerde sarayı cezalandırmazsanız bu 451 lirayı bile göremezsiniz, onu bile mumla ararsınız. Çünkü size vermeyecekler. Çünkü sizden tasarruf yapıyorlar, kendi yandaşlarından asla tasarruf yapmıyorlar. Senin sorunun onların gündeminde yok. Sen 2 bin 20 lirayla bir ay geçinmeye çalışırken, beyefendinin aylığı 74 bin 500 liradan 81 bin 250 liraya çıkacak. Beyefendi bu parayla geçinemiyor. Üstelik doğalgaz, elektrik, ulaşım parası yok, mutfak masrafı yok, kira yok. Hepsi bedava. Faturayı sen ödüyorsun.
AK Parti’li kardeşlerime sesleneyim; siz sanıyorsunuz ki bir AK Parti iktidarı var. O eskidendi. 3 Y ile mücadele için gelen bir AK Parti iktidarı vardı, doğru. Demokrasiyi, adaleti savunuyordu. Böyle bir iktidar yok artık. Şimdi bir saray iktidarı var, AK Parti iktidarı yok. Saray iktidarı aynı zamanda hanedan, zümre, kibir, firavun iktidarıdır. Firavun dediğim için yine kızacaklar ama kendi topraklarına, bir çiftlikte çizmeli galoşla basan kişinin kibirinden korkacaksınız, o kibir firavun kibiridir. Dış politikada, ekonomide, demokraside cumhuriyet tarihinin en büyük bunalımını yaşıyorsak, bu ülkede bir parti iktidarı olmadığını, saray iktidarı olduğunu hepimizin kabul etmesi lazım. Saray iktidarı liyakata önem vermez. ‘Her şeyi ben biliyorum, sizin bilmenize gerek yok.’ diyor. Yarın ameliyata girerse, şunu bunu yaparsa hiç şaşırmayın. O bir kişi liyakat kavramını, devlet yönetiminde istişare kavramını bir kenara atmış vaziyette. Ayakkabı kutusunda rüşvet alan kişiyi büyükelçi tayin edebilirsiniz. Örneğin dış politikada bir makale yazmayan kişiyi, büyükelçi atayabilirsiniz. Başımıza yeni bir şey daha geldi, bir bakanın adının bazı uluslararası yasa dışı uygulamalara, ahlak dışı uygulamalara karıştığı yönünde haberler geliyor.”
“7 stratejik hata”
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Suriye’de stratejik hatalar yapıldığını öne sürerek, bunları 7 madde halinde sıraladı.
Suriye’nin uluslararası konumunun iyi okunamadığını savunan Kılıçdaroğlu, AK Parti’nin, dış politika icraatlarında Dışişleri Bakanlığını adım adım hem devre dışı bırakmasının ve Bakanlığı liyakatsiz kadrolarla doldurmasının Türkiye’nin, Orta Doğu’da maceracı bir politikaya sürüklenmesinin nedenlerinden biri olduğunu iddia etti.
Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin, “Suriye’ye demokrasiyi getireceğiz” söylemiyle emperyal güçlerin Orta Doğu’daki taşeronluğuna soyunduğunu, bunun ikinci hata olduğunu savundu. Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin, dış güçlerin Suriye’yi parçalama planlarına dahil olduğunu, örneğin, emperyal güçlerin talebi doğrultusunda Türkiye üzerinden Suriye’ye silah sokulduğunu ileri sürerek, bu yanlış politikanın aynı zamanda Türkiye’yi, Suriye’de vekalet savaşlarının taşıyıcısı konumuna getirdiğini belirtti.
Üçüncü hatanın, Türkiye üzerinden teröristleri Suriye’ye göndermek olduğunu anlatan Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
“Dünyanın dört bir yanından ve Türkiye’den IŞİD’e katılan on binlerce militanın ve ailelerinin Türkiye üzerinden Suriye’ye geçmesine göz yumulmuştur. Bu acı gerçek, yabancı basında Türkiye için ‘cihat otobanı’ ifadelerinin kullanılmasına yol açmıştır. Dördüncüsü Musul Başkonsolosluğunun basılmasına edilgen, usulen tepki verilmiştir. Uluslararası anlaşmalara göre ülke toprağı kabul edilen Musul Başkonsolosluğunun basılarak 48 konsolosluk çalışanının alıkonulmasına rağmen Türkiye, IŞİD terörüne karşı maalesef kararlı bir tutum sergileyememiştir.
Beşinci hata, Suriye’deki Türkiye’ye ait vatan toprağını terör örgütü IŞİD’e terk etmek. IŞİD’in Süleyman Şah Türbesi’nin boşaltılması tehdidine boyun eğilmiş, Süleyman Şah Türbesi IŞİD’den topraklarımız terk edilerek kaçırılmıştır. Türkiye, kendi topraklarını terör örgütüne karşı koruyamayan ve daha acı olanı, toprağını terör örgütüne terk eden bir ülke konumuna düşmüştür.
Altıncı hata, Türkiye, çok haklı olarak IŞİD ile mücadeleyi öncelikli hedef olarak gündemine alsaydı ve bu mücadeleyi verseydi, BM’deki konumu güçlenecek ve ayrıca insanlığa sağladığı büyük yararlarla, dünyanın gözünde olumlu anlamda çok farklı bir yerde olacaktı.
Yedinci hata, haklıyken haksız duruma düşürülmek. Türkiye’nin terörle mücadelesine en büyük zararı bizzat AK Parti iktidarı ve onun Genel Başkanı vermektedir. Terörle mücadele gerekçesiyle girişilen Barış Pınarı Harekatı’nın, uluslararası hukuk çerçevesinde Türkiye’nin güvenliği için yapılan bir operasyon olduğunu anlatmak yerine bir fetih söylemiyle dünyaya anlatmaya kalkmıştır Erdoğan. Bu söylem maalesef ülkemizin terörle mücadele konusundaki çabalarının meşruiyetine ve inandırıcılığına büyük zarar vermiştir.”
“Hani çöp sepetindeydi?”
Kılıçdaroğlu, Suriye politikasının bir bataklık alanına dönüştüğünü ve bundan en büyük zararı Türkiye’nin gördüğünü söyledi.
Türkiye’nin, 3 milyon 600 bin Suriyeliye bakmak zorunda kaldığını belirterek, bütün bunlar olurken ABD Başkanı Donald Trump’tan, Türk milletinin şanını, şerefini ayaklar altına alan bir mektup geldiğini ifade etti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, giderken mektubu götüreceğini söylediğini belirten Kılıçdaroğlu, şöyle dedi:
“Hani çöp sepetindeydi? Cebine koyacaksın, ABD’ye gideceksin, beraber götüreceksin. Sen mektup taşıyıcısı mısın? Sen mektup için iki satır yazı yazmaya cesaret edemiyorsun. Rıza Sarraf için iki nota veriyorsun ama Türk ulusunu, milletini aşağılayan bir mektubu yazan kişiye iki satır laf edemiyorsun. Mektubu vereceksen çok basit, aynı karşılıklılık ilkesine göre mektubu vereceksin. ABD Büyükelçisini çağıracaksın, ‘Bu mektup şanımıza, şerefimize uymuyor, mektubu asla kendi devletimizin arşivlerinde tutmak istemiyoruz.’ Mektubu alıp, kim yazdıysa oraya götürüp misliyle iade edilir, büyükelçiye vereceksin. Buradaki büyükelçiye vermeye cesaret edemeyebilirsin. O zaman mektubu ABD’deki Türk Büyükelçisine vereceksin, ‘Saraydaki zata iade et, Türk milleti bunu istiyor’ diyeceksin. Erdoğan yapabilir mi? Yapamaz. ‘Mal varlığı ile ilgili araştırma yapacağız.’ dediler, paniğe kapıldı. Niye paniğe kapılıyorsun? ‘Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının mal varlığını araştırmazsanız namertsiniz’ diyeceksin. ‘Benim, ailemin, çocuklarımın yurt dışında 5 kuruşu bile yoktur çünkü bu paralar Türk milletinin güvencesindedir ve Türkiye’dedir.’ diyeceksin. Eğer verilecek hesabınız varsa bunları söyleyebilirsiniz. Biz niye bunları söylüyoruz? Bizim verilmeyecek hesabımız yoktur, alnımız açıktır ve tertemizdir.”
Kaynak: AA