Başbakan Tufan Erhürman, Meclis Genel Kurulu’nun dünkü oturumunda muhalefet milletvekillerinin eleştirilerini yanıtlamak için söz aldı.
Genel Kurul’da konuşan Başbakan Erhürman, Türkiye ile imzalanacak protokolün süresi, ne zaman imzalanmasının öngörüldüğü, Merkez Bankası’ndan alınan avans, uzun yıllardır protokolde yer alan ancak hükümetleri döneminde Meclis’ten geçen yasalar ve diğer konularla ilgili önemli açıklamalarda bulundu.
Başbakan Tufan Erhürman söyleyeceklerini kayda geçmesi için söylediğini, başka bir amacı olmadığını belirtti.
Başbakan Erhürman, kendisinin söylediğinin “Nisan ayından sonra sorun kalmayacak” diye bir şey olmadığını, kendisinin söylediğinin Nisan ve Mayıs aylarının vergi dönemi olması nedeniyle Maliye’nin gelirlerinde artış olacağı ve Maliye kanadında nispi bir rahatlama olacağı olduğunu bildirdi.
Nitekim de gelirlere bakıldığında doğal olarak vergi gelirlerinin artmakta olduğunu ifade eden Başbakan, bunun birinci kayda geçmesinin istediği nokta olduğunu dile getirdi.
İkinci kayda geçmesini istediği noktanın protokolün bir yıllık olması meselesi olduğunu aktaran Erhürman, Türkiye’nin protokolü 3 yıllık istediği, KKTC’nin de protokolün 1 yıllık olmasında direttiği konusundaki söylemlerin doğru olmadığını belirtti ve “Türkiye- KKTC ilişkilerini bilen herhangi bir insan böyle bir şeyin mümkün olduğunu düşünüyorsa buna şaşarım” dedi.
Sunat Atun’un da dediği gibi TC ve KKTC’nin imzaladığı protokollerin taahhüt ilişkisi açısından tek yanlı protokoller gibi olduğunu, Türkiye’nin KKTC’ye para aktardığını, bunun karşılığında da sadece KKTC’nin yapılanmasını istediğini söyleyen Başbakan, konu ile ilgili konuşmasına şu şekilde devam etti:
“Bunu çok net olarak Meclis kayıtlarına geçsin diye söylüyorum. Burada 1 yıl meselesi benim talebim, ısrarım ve ikna gücüm sayesinde ortaya çıkmış bir şey değildir. Kaldı ki kesin bir şey da değildir. Çünkü daha sonraki Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’la görüşmelerimizde hep şunu da söyledik. ‘Birçok proje süresi itibarıyla 1 yılı aşan projeler olacak. Dolayısıyla sadece 1 yıllık bir protokol imzalanması diye bir şey çok doğru değildir’. Çünkü protokole girmesi öngörülen bazı projelerin doğal olarak takvim süresi 1 yılı aşan sürelerdir. Ama bir de böyle bir algı nedense yayılmaya çalışıldı ki 3 yıllığı Türkiye istedi. Biz 1 yıllık istedik ve o kadar güçlüyüz ki Türkiye’yi ikna ettik ve mecbur kaldı bizimle 1 yıllık protokol imzalasın. Türkiye-KKTC ilişkiler çerçevesinde böyle bir şeyin mümkün olmadığını bu memlekette siyasetle ilgilenen herkes bilir. Sayın Fuat Oktay’la görüşmelerde ‘3 yıllık protokollerde taahhütler yerine gelmedi. Bunu daha kısa süreli yapalım. Hiç olmazsa takibi daha kolay olur. Yıllık olarak veya daha kısa süreli takip ederiz’ Sayın Fuat Oktay’ın söylediği şeydir. Bunu da ben ilk defa ben burada söylemiyorum. Bunu ne eleştiri için söylüyorum. Ne herhangi bir suçlama için söylüyorum.”
2010 yılından bu yana TC-KKTC arasında imzalanan protokollerde yer alan İstatistik Yasası’nın, Mayıs 2019’da çıkarıldığını anımsatan Erhürman, yine 2009 yılında var olan Teknoparklar ve Araştırma Geliştirme (AR-GE) Yasası’nın da 2019 yılında Meclis’ten geçirildiğine dikkat çekti.
Başbakan Erhürman, “Dolayısıyla kendilerinin de bize söylediği ‘ 3 yıllık yapıyoruz. Hükümetleriniz değişiyor, başka şeyler oluyor. Erteleniyor. Protokol hükümleri yerine gelmiyor. Dolayısıyla bunu daha kısa süreli yapalım ki daha kısa aralıklarla bunların denetimlerini yapalım’ oldu. Ben de buna karşı çıkmadım. Ama bizim Türkiye’ye ilk sunduğumuz çalışma 3 yıllık bir protokol çalışmasıdır. Ancak bu şekilde evrildi” diye konuştu.
Türkiye’nin protokolle ilgili teknik heyetin çalışmasını önümüzdeki günlerde kendilerine göndereceğini söylediğini, bugünlerde bu çalışmanın gelmesini beklediklerini ifade eden Başbakan, “Bunu bekliyoruz. Göreceğiz. Sizinle de paylaşacağız” diye konuştu.
Örneğin, protokoldeki sosyal güvenlik ve sağlıkla ilgili hükümlerin bir yılla sınırlı olmasının mümkün olmadığını, elbette daha uzun erimli olması gerektiğini belirten Erhürman, şu şekilde konuştu:
“Mayıs meselesini yine defalarca başka yerlerde söyledim. Burada da bir kez daha kayda geçsin diye söylüyorum. Türkiye’deki yerel yönetim seçimlerinden 3-4 gün önce Türkiye’ye gittim. Fuat Oktay ve heyetiyle görüştüm. Teknik Heyet Başkanı da ordaydı. Nisan sonuna kadar teknik çalışmaların tamamlanması, Mayıs ayında da protokolün imzalanması takvimi ve önerisi Sayın Fuat Oktay’ın yanında Teknik Heyet Başkanı tarafından dile getirildi. Benim tarafımdan da kabul edildi. Bu Mayıs da protokol imzalanacak sözü benim bir iddiam değildir. Bu Türkiye Cumhuriyeti tarafından önerilen ve benim de kabul ettiğim bir takvimdir”.
Başbakan Erhürman, Maliye’nin Merkez Bankası’ndan avans almasının yasal bir durum olduğunu şu ifadelerle açıkladı:
“Dördüncü kayda geçmesini istediğim şey. Çok samimi söylüyorum. Beni çok üzen bir şey oldu. Eminim milletvekillerimiz de bu konuda ya üzüntülüdürler ya da farkında olmadıkları için henüz üzülmemişlerdir. Şimdi bakın arkadaşlar, Merkez Bankası’nın avans kullandırması Merkez Bankası Başkanı’nın iradesiyle mümkün olan bir şeydir. Bu kadar tane tane söylüyorum. Yani bu ne Maliye Bakanı’nın ne de Başbakan’ın gidip Merkez Bankası’nın kasasında para alması suretiyle gerçekleşebilecek bir şey değildi. Bu bir tek şekilde gerçekleşir. Merkez Bankası’nda talep edersiniz, Merkez Bankası verirse verir. Şimdi o zaman bir kere ‘Bu aslında verilemez bir paraydı ama verildi’ iddiasının açık bir biçimde Merkez Bankası’nın başkanının yasaları ihlal ettiği iddiası olduğunu tüm Meclis’in ve kamuoyunun anlamasını isterim. Çünkü bu öyle bir yer değil ki Maliye Bakanı, Başbakan veya Ekonomi Bakanı gidecek açacak kapıyı da kasadan para alacak. Bir talepte bulunursunuz, o talebe cevap olumlu veya olumsuz olur. Bu birinci saptama, bu çok önemlidir. Çünkü eğer ‘Yasaya aykırıdır’ diyorsanız Merkez Bankası başkanın ve yönetiminin yasaya aykırı olduğunu iddia ediyorsunuz demektir. Bu çok önemlidir. Peki, bu doğru mudur? Yani önce kimi muhatap aldığınızı netleştirdim. Şimdi doğru mudur? Ona bakalım. Bakın, Merkez Bankası’nın “Hazineye Kısa Vadeli Avans” başlığındaki 34’üncü maddesi ne diyor. Birinci cümleye dikkatinizi çekerim. ‘Merkez Bankası, Hazine’ye kısa vadeli bir avans hesabı açar’. Bu şekilde denildiğinde hukukçu olmaya da gerek yoktur. Milletvekili olarak hepimiz bu kadarının farkındayız. Bu emredici hükümdür. Merkez Bankası başkanının ya da Merkez Bankası’nın Hazine’ye kısa vadeli bir avans hesabı açmama gibi bir takdir yetkisi yoktur. Açmazsa hukuka aykırı davranış olur. Çünkü yasa ‘Avans hesabı açar’ diyor. Borç değil. Orada hesap var, açar.”Başbakan Erhürman, Merkez Bankası Yasası’nın devamında, ‘Avans hesabının bakiyesi, cari yıl genel bütçe ödeneklerinin toplamının yüzde 5’ini ve her halükarda Hazine’nin Merkez Bankası’ndan kullandığı toplam kaynaklar Merkez Bankası bilanço tasniflerinin toplamının yüzde 7’sini geçemez’ dediğini bildirdi.Bunun kafa karışıklığı yaratabileceğini ancak çok basit olduğunu ifade eden Başbakan, “Bir sınır koyuyor. ‘Avans hesabı açmak zorundasın. Ama bu sınırları da geçemezsin’ diyor. Şuana kadar da bu sınırı geçmedi” diye konuştu.
Erhürman şöyle devam etti:
“Devamında ‘Bu avans hesabına uygulanacak faiz oranı’, dikkat edin borca uygulanacak faiz oranı değil. Avans hesabına uygulanacak faiz oranı. Demek ki 34’üncü madde, bunu ayrı bir borç olarak değil, avans hesabına bir faiz oranı uygulanacağını söylüyor. Yasal karşılıklara uygulanacak faiz oranından aşağı olmamak üzere piyasa koşulları göz önünde tutularak Hazine işlerinde görevli bakanlık ile Merkez Bankası arasında kararlaştırılır. Bunun da faizinin bir alt sınırı vardır. Ama o Maliye Bakanı ile Merkez Bankası arasında alt sınırın altına inmemek kaydıyla kararlaştırılır. Bu da yüzde 13’dür. Piyasadan borçlanmada faiz yüzde 22’dir. Yani devlet borçlanmaya giderse piyasadan yüzde 22 faiz ödeyecek, Merkez Bankası’nın açmak zorunda olduğunu avans hesabından para çekerse yüzde 13 ödeyecek. Devletin yüzde 13 dururken, yüzde 22 faiz ödemesi, muhalefeti ya da iktidarı veya herhangi bir milletvekili mutlu edecek midir?”Merkez Bankası’ndan yüzde 13’le avans alındığında ve dönüp ödendiğinde kar payının daha çok büyüyeceğini ve dolayısıyla kar payından alınacak payın da büyüyeceğine dikkat çeken Başbakan, yani ödenen faizin bir kısmının da gelir olarak geri döneceğini söyledi. Başbakan Erhürman, bunun dışında kendisinin bilmediğim bir madde varsa bu maddenin kendisine gösterilmesi istedi.
“Merkez Bankası Yasası’nın 34’üncü maddesinin verdiği emri yerine getiren Merkez Bankası Başkanı, bu iddialar sayesinde hukuku ihlal eden kişi olarak zan altında bırakılıyor” diye konuşan Başbakan, bunun da kabul edebileceği bir durum olmadığının altını çizdi.
Erhürman, “Daha ötesine gideyim. Merkez Bankası’ndan şuanda biz 55 milyon TL avans almak istedik. İstiyoruz ve alacağız da, çünkü yasalar bu kadar açıktır. Bu 55 milyon TL avansı yollar konusunda, bu memleketin alt yapısı konusunda ve özellikle ortaya çıkan hasarlar nedeniyle istiyoruz…” diye konuştu.
2018 yılı çok ciddi döviz artışlarının yaşandığı bir yıl olduğunu doların 6,10’u aştığını işaret eden Başbakan Erhürman, dövizin inanılmaz değer kazanmış olmasının bütçe açığına etkisi olup olmayacağını sordu ve şöyle konuştu:
“Herkesin bildiği bu memlekette bir gerçeklik giderlerin yüzde 85’i maaşlara gidiyor. Hayat pahalılığı yüzde 30’larda çıktığında otomatik olarak maaşlar aracılığıyla giderleriniz şişiyor. Bu etki var. Peki, yani eğer bu Meclis’te derdimiz aslında bir şeyler söylemek ve bir şeyler dinlemekse şuanda yaptığımız en azından o değildir. Döviz bu şekilde patlarken tek gerekçe bu değildir. Bir başka gerekçe daha var. Hiç kimseyi suçlamadan söylediğim, hep söylediğim ve kesinlikle anlayışla karşılayarak söylediğim bir şey: 2017 yılında hiçbir şekilde döviz bu şekilde hareketlilik göstermezken Türkiye’den KKTC’ye akan para 930 milyon TL idi. 2018 yılında döviz inanılmaz hareketlilik içine girmişken ve bizi fena halde vurmuşken Türkiye’den KKTC’ye akan para 487 milyon TL’dir. 2017’de 930 milyon TL enflasyon düşük, döviz yüksek değil. 2018’de döviz yüksek, enflasyon yüksek normal şartlarda belki de 2 katına çıkması beklenir. Ama gelen para 487 milyon TL. Bir şeyin altına çiziyorum. Hep denir ya ‘Protokolü imzalamadınız geç kaldınız o yüzden para akışı durdu’. Arkadaşlar 2018’de protokol vardı. Ben imzaladım. Nisan ayının sonunda dönemin Kıbrıs İşlerinden Sorumlu Bakanı olan Recep Akdağ ile ben protokol imzaladım. Protokol varken bir önceki yıl 930 milyon TL gelen para, bu 2018’de 487 milyon TL olarak geldi. Protokol varken, para eksik geldi. Bunun yanında 188 milyon TL de devletin yerel gelirlerinden ödenmesi meselesi protokol varken gerçekleşti. Kesinlikle kimse sözlerimi çarpıtmasın. Kesinlikle Türkiye Cumhuriyeti’ni ne eleştirmek ne de suçlamak ne de başka bir başka bir şey için bunları söylüyorum. Ama objektif olarak bunları bilmeniz gerekir diye söylüyorum.”
2017 yılında Türkiye’den KKTC’ye 930 milyon TL gelirken, kendilerinin 2018 yılı Nisan ayında yıllık protokolü imzalamışken Türkiye’den 487 milyon TL para akışı yaşandığını belirten Başbakan, yine 2018 yılında dövizin hızlı bir şekilde yükseldiğini ve sel felaketleri dolayısıyla zarar gören alt yapıya kaynak aktarmak zorunda kaldıklarını bildirdi.
Başbakan Erhürman, tüm bunların yanında devletin yerel gelirlerinden 188 milyon TL’yi orduya aktarmak zorunda kaldıklarına da değindi ve “ Helal olsun. Çarptırmaya müsait bir konu olduğu için ardı ardına söylüyorum. Bizim ordumuzdur. Tabii ki ödeyeceğiz” dedi.İçinden geçtiğimiz sürecin sıkıntılı bir süreç olduğunun herkes tarafından bilindiğini belirten Başbakan şu şekilde konuşarak sözlerini tamamladı:
“Çok iyi hatırladığım bir şey var. Ben bu kürsüden ‘2019 kolay bir yıl olmayacak’ demiştim. Sayın Sunat Atun’da çok iyi hatırlıyorum. Bana cevaben yaptığı konuşmada ‘Başbakan olarak siz böyle konuşursanız, yatırımcıyı ürkütürsünüz’ demişti. Ama bu memlekette öyle bir memlekettir ki siz söylemeseniz de herkes bilir zaten. Çünkü bu memleketin kaynakları bellidir. Kaynakları dardır. Ekonomiden birazcık anlayanlar dahi, 2019 yılında bütçenin hayat pahalılığı dolayısıyla bu kadar şişkin olacağını biliyordu. Dolayısıyla, şuanda bu sıkıntıları yaşıyoruz ve inanıyoruz ki kim muhalefette kim iktidarda olduğuna bakmaksızın bu sıkıntıları aşmak konusunda birlikte çalışmamız lazımdır. En önemlisi kurumları yıpratmamız lazımdır. Merkez Bankası bağımsız özerk bir kurumdur. Kendi yasalarıyla çalışır ve kendi yasaları kendisine bir konuda ‘Bir şey yap’ derse yapmak zorundadır”. (BRT/MAIL)