Mide ülseri (genellikle peptik ülser olarak adlandırılır), sindirim sisteminin iç yüzeyinde gelişen ağrılı yaralardır.
Genellikle midede oluşurlar, ancak bazen ince bağırsakta (özellikle duodenum adı verilen bir kısım) veya yemek borusunda da gelişebilir.
Ülser, aşırı mide asitleri, bakteri, ilaç veya diğer “toksinlerin” herhangi bir kombinasyonunun; mukozaya, mideye bağlanan dokuya, ince bağırsak kısımlarına ve diğer organlara zarar verdiğinde ve küçük açılmalara neden olduğunda oluşur. Mukoza normalde parçacıkların sızmasını önler.
Ülser, hidroklorik asit ve pepsin (proteinleri sindiren bir tür sindirim enzimi) gastrointestinal sistem zarının bölümlerini oluşturur ve tahrip eder.
Mide genellikle, mide astarı ile mide içindeki asitler arasında tampon görevi görmesi beklenen kalın bir mukus tabaka oluşturarak asiti / pepsini yönetir. Mukus tabakası genellikle, mide astarını tamir etmeye, kan dolaşımını sürdürmeye ve hücresel yenileme işlemlerini gerçekleştirmeye yardımcı olan bazı kimyasallar üretir.
Ancak bu süreç bazen düzgün işlemez ve gastrointestinal sistem kanalının astarı küçük yaralar (ülserler) oluşturarak açığa çıkabilir.
Mide asiti tüketilen yiyeceklerdeki besinleri parçalamak için kullanıldığı gibi, yiyecekler midenizdeki asidi geçici olarak uzaklaştırır. Ancak, yiyeceğiniz sindirildikten sonra, asit bir kez daha midede birikirse ülserin “ham bazı” açığa çıkar ve açılır. Bu, bazen çok güçlü olan bir yanma ve acı hissine neden olur.
On yıllardır, mide ülseri “psikosomatik” olarak kabul edilirdi, yüksek stresli yaşam tarzı sebep olarak görülürdü.
Doktorlar, çok sayıda sigara içen, uykusuz kalan ve çok çalışan iş insanlarında ki ülser oranlarını belirlemek için çalışmalar yapmaya başladılar ve hayvan çalışmaları da ülserin strese bağlı olduğunu doğruladı.
Ancak yüksek miktarda mide asidi üreten sıçanlar, anti-asit beslediklerinde mide ülseri semptomlarında azalma yaşadılar. Bu nedenle ülser için, kronik stres ve mide asidinde ki artış arasında bir bağlantı kurdular.
Daha sonra Helicobacter pylori adında bir bakterinin ülserlerden muzdarip hemen hemen herkeste olduğu görülmüştür. Ayrıca aileler arasında genetik olarak aktarıldığı tespit edildi ve mide kanseri de dahil olmak üzere diğer sindirim bozukluklarına da bağlı olduğu anlaşıldı. H. pylori’yi öldürmek için hastalara verilen ilaçlar ve antibiyotiklerle ülserin kısa süreli tedavisi sağlandı.
Ülser tedavisinde H. pylori’yi öldürmek için antibiyotik reçete etmek yerine daha az riskli asit düşürücü ilaçlar, yaşam tarzı ve beslenme değişiklikleri yaygın olarak kullanılmaktadır. H. pylori ile mücadelede kullanılan antibiyotikler bakterileri azaltmak için kısa süreli etkili olsalar da, ülserin tekrarlama riski bulunmaktadır.
Şaşırtıcı bir şekilde, Amerikan Tıp Dergisi’nde yayınlanan 2019 makalesine göre, peptik ülserlere sahip bulunan kişilerin yaklaşık üçte ikisi asemptomatiktir.
Ülser belirtileri sadece acı verici değildir, aynı zamanda enfeksiyonlara, iştahta değişikliklere ve devam eden bulantı / kusma gibi komplikasyonlara da yol açabilir.
Ülserler bir dizi belirtiye neden olabilir, bazıları daha hafif ve hızlı bir şekilde geçerken, bazıları daha uzun süreli ve daha ağrılı olabilir.
Ülserler belirtilerinde duodenal ülserlerin yüzdesi daha yüksektir ve şiddetlenmesi daha belirgin ve acı vericidir.
Komplike olmayan gastrik ülserlerin iyileşmesi genellikle iki veya üç ay sürer. Duodenal ülserler mide ülserlerinden daha hızlı iyileşme eğilimindedir.
Çoğu ülser iyileşme yeteneğine sahipken, önlemler alınmadığı takdirde iyileşme zorlaşabilir.
Ülserler çeşitli nedenlerle gelişebilir.
Sindirim sisteminde enfeksiyona neden olan H. Pylori bakterilerinin peptik ülserin nedeni olduğuna inanılmaktadır. Bazı klinik çalışmaları H. pylori’nin mide ve duodenum ülseri olan yaşlı hastaların %60’ından fazlasında bulunduğunu göstermektedir.
Son zamanlarda, bir kişinin hijyen ve yaşam tarzının, H. pylori’nin bir soruna ve herhangi bir belirtiye neden olup olmayacağını, özellikle de bir kişinin ne kadar stres, iltihaplanma ve kirlenmiş gıda ve suya maruz kalması gibi faktörleri belirleyebileceği kabul edildi.
Parkinson Hastalığı Dergisi’nde yayınlanan 2018 incelemeyi içeren yeni araştırma, H. pylori ve Parkinson hastalığı arasında bir bağlantı olduğunu öne sürüyor. Bazı araştırmalar, Parkinsonlu kişilerin, H. pylori ile enfekte olma ihtimalinin, parkinson olmayan insanlardan 1.5-3 kat daha fazla olduğunu göstermiştir.
Uzun süreli nonsteroidal, antienflamatuar ilaçların veya reçetesiz ilaçların kullanımı (örneğin ibuprofen ve aspirin gibi aşırı dozda ilaç alabilen NSAID ağrı kesiciler).
Yüksek seviyede iltihaplanma, zayıf beslenme, yüksek miktarda stres ve diğer kötü yaşam tarzı alışkanlıklarının neden olduğu bitkin bir bağışıklık sistemine sahip olmak.
Genel olarak kadınların, reçetesiz satılan ilaçlar almaları durumunda, erkeklerden daha fazla ülser olması muhtemeldir.
Araştırmalar sigara içenlerin ülser oluşturma şansının iki katına çıktığını gösteriyor.
Çok nadiren mide, bağırsaklarda veya pankreasta oluşan (tümörlü veya kanserli olmayan) bir tümörün büyümesi (her 1 milyon kişiden sadece birini etkiler. Zollinger-Ellison sendromu olarak bilinir).
Bazı araştırmalar, ailelerinde mide ülseri veya duodenum ülserine sahip kişilerin ülser yaşama ihtimalinin iki ile üç kat daha fazla olduğunu ve duodenum ülseri olan kişilerin yaklaşık %50 ile %60’ının aile öyküsünde olduğunu göstermektedir.
Ülser 55 ile 65 yaş arasında daha da sık görülür. İnsanlar yaşlandıkça, daha zayıf bağışıklık sistemine, mide zarına zarar veren ve “kanama ülseri” oluşumuna yol açabilecek H. pylori enfeksiyonları riskini artıran yüksek iltihaplanmaya eğilimlidirler.
Huzur evine kabul edilen yaşlı yetişkinlerin yaklaşık %17’sinin başvuru sırasında basınç ülserine sahip olduğunu ve riskin ikinci yıla kadar %21’e çıktığı (muhtemelen H. pylori bakterilerinin yayılmasından dolayı) bulundu.
Birçok insan H. pylori bakterisini vücutlarında barındırır, ancak çok az sayıda H. pylori ile enfekte olmuş insan ülser geliştirme eğilimindedir.
Yüksek derecede enflamatuar bir yaşam tarzı, bağışıklık sistemini zayıflatır ve sindirim sistemini H. pylori bakterisinin neden olduğu bir enfeksiyona karşı duyarlı hale getirir. H. pylori’nin kendisi, mide ve ince bağırsakta iltihaplanmaya neden olarak kırılması zor bir kısır döngü yaratabilir.
Araştırmalar, bugün ABD’deki kişilerin yüzde 30 ile 40’ının H. pylori enfeksiyonu geçirdiğini gösteriyor; Diğer araştırmalar H. pylori’nin duodenal ülserlerin yüzde 90’ından ve mide ülserlerinin yaklaşık yüzde 80’inden fazlasında bulunduğunu göstermektedir.
H. pylori, mide ve duodenumun (oniki parmak bağırsağı) astarını asitlerden koruyan mukoza kaplamasına zarar vererek ülser oluşumuna katkıda bulunur. Hasar gördüğü zaman, mide asidi hassas kaplamaya geçerek yanmaya ve tahrişe neden olur. H. pylori kirli su, yiyecek veya mutfak eşyaları, artı vücut sıvıları (tükürük gibi) yoluyla yayılabilir – ancak başka nedenlerle bağışıklığının düşük olduğu durumlarda ülser oluşması muhtemeldir.
Sigara içmek, yüksek miktarda alkol tüketimi, işlenmiş gıdalardan yüksek kötü beslenme, toksine maruz kalma ve sedanter yaşam tarzı(fiziksel aktivitenin olmadığı) gibi kötü yaşam tarzı alışkanlıklarını düzenleyip enflamasyona karşı koruma sağlayın; Bunlardan bazıları ülser tedavisini de zorlaştırabilir. Araştırmalar, sigara içmenin ülserin iyileşmesini zorlaştırdığını ve muhtemelen daha acı verici olduğunu göstermektedir.
Ayrıca ellerinizi sabun ve suyla sık sık yıkayarak ve tamamen pişirilmiş yiyecekler yiyerek de kendinizi H. pylori enfeksiyonundan koruyabilirsiniz.
Her gün veya haftada birden fazla NSAID alan her yaşta insanın, mide ülseri ve mide ekşimesi geliştirmesi, NSAID’leri sık kullanmayan insanlara kıyasla daha fazladır.
NSAID’ler (ibuprofen veya Advil gibi), ateş, ağrı ve şişmeye neden olan her türlü durumu tedavi etmek için çok sık reçete edilir ve bazı insanlar kronik veya tekrarlayan ağrılarını (baş ağrısı, artrit gibi) kontrol altına almak için her gün bu ilaçları kullanırlar. Eklem ağrısı, PMS krampları, kas yırtılması, enfeksiyonlar, soğuk algınlığı vb. gibi durumlarda da tercih edilirler.
NSAID’ler sindirim enzimlerinin ve mide asitlerinin üretilme şeklini değiştirerek gastrointestinal sistemi etkiler.
Vücudunuzda ağrı, iltihap ve ateşlenmeyi sağlayan kimyasallar üreten iki enzim vardır.
NSAID’ler sadece bu enzimleri azaltmakla kalmaz, aynı zamanda mideyi mide asidinden koruyan başka bir kimyasal maddenin üretimini de düşürür, NSAID’ler de genellikle ülserlere karşı koruyan bazı prostaglandinlerin oluşumunu engeller.
Yapabiliyorsanız, NSAID’leri almayı bırakın ya da en azından azaltmaya çalışın. Ağrınızı kontrol altına almak için doktorunuza diğer seçenekler hakkında danışın. Hala NSAID’lere ihtiyacınız varsa, tok karınla, daha düşük bir doz alın veya midenizi ve oniki parmak bağırsağınızı koruyabilecek ilaçlarla birlikte kullanın.
Tek başına stresin mide ülserlerine neden olduğu teorisi artık tam olarak desteklenmese de, stres ülserlerin gelişiminde hala rol oynayabilir ve durum hala biraz “psikosomatik” olarak kabul edilmektedir. Kronik stres yaşandığında, mide ülseri riski normal sindirim süreçlerinde yer alan güçlü bir “bağırsak beyin bağlantısı” olduğu için yükselir.
Beden algılanan tehditleri kolayca algılar ve sindirimi değiştirir, bu yüzden kaygı ve depresyon hastalarının çok yüksek bir yüzdesinde bir çeşit sindirim hastalığı veya şikayeti görülür.
Anksiyete ve yüksek stres oranları olan kişilerin, ülser olma ihtimalinin daha yüksek olduğu ve H. pylori’nin neden olduğu enfeksiyonlar daha sık görülür. Stres bağışıklık sistemini zayıflatır ve sindirimi kötüleştirir, böylece temas kurduğunuz çeşitli bakteri veya mikroplardan hasta olma olasılığını artırır.
Yüksek stresli zamanlarda vücut, yiyecekleri doğru şekilde sindirmek ve vücuda geçen mikroplardan korumaktan öte, diğer “hayat kurtarıcı” işlevleri yerine getirmek için enerjisini kullanır.
Stresin daha iyi yönetilmesine yardımcı olmak için düzenli olarak egzersiz yapmak, meditasyon yapmak ya da şifa duası uygulamak, açık havada vakit geçirmek, iyi uyumak ve anksiyete için rahatlatıcı uçucu yağlar kullanmak gibi doğal stres gidericilerin avantajlarından yararlanın.
Çok sayıda paketlenmiş, işlenmiş yiyecek ve az sayıda taze yiyecek (sebze ve meyve gibi) içeren uygunsuz bir diyet, iltihaplanma ve bağışıklık fonksiyonlarını engelleyerek ülser riskini arttırır. Düzenli öğünleri atlamak ve günde yalnızca bir ile iki kez yemek, aynı anda çok miktarda yemek, bazı kişilerde rahatsızlık ve ülser semptomlarını daha da kötüleştirebilir.
Yiyeceklerin kendisi ülser oluşturmazken, bazı insanlar baharatlı yiyecekleri yemenin semptomlarını daha da kötüleştirdiğini fark eder (bu kişiye bağlıdır ve herkesi etkilemeyebilir).
Jackson Seigelbaum Gastroenteroloji Merkezi’ne göre, gastrik rahatsızlıklarla en sık ilişkili yiyecekler şunlardır:
Ülser bulantı ve kusmaya neden oluyorsa, elektrolit dengesizlikleri ve besin eksikliklerini önlemek önemlidir. Ağrılı ülseri olan bazı insanlar ağrıyı / yanmayı önlemek için genel olarak daha az yemeyi tercih ederler.
Kaynak: Mide Ülseri Nedir? Mide Ülseri Neden Olur? Belirtileri ve Tedavisi Nelerdir?