Başbakanlık Koronavirüs Bilim Kurulu üyesi, Yakın Doğu Üniversitesi Tıbbi Mikrobiyoloji ve Viroloji Uzmanı Profesör Doktor Tamer Şanlıdağ, KKTC halkının salgınla ilgili başarılı bir sınav verdiğini ancak kimsenin rehavete kapılmaması gerektiğini söyledi.
Şanlıdağ, “Maske takma, sosyal mesafe ve hijyen gibi temel kuralları tereddütsüz uygulamak zorundayız” uyarısında bulundu.
Türk Ajansı Kıbrıs’a (TAK) açıklamalarda bulunan Tamer Şanlıdağ, ilk kez karşılaşılan bu çaptaki bir salgının tekrarlanma olasığının asla akıldan çıkmaması gerektiğini de vurguladı.
“Bu tehlikenin henüz geçmediğini belirtmek isterim” diyen Şanlıdağ, “Ülke olarak bu ve benzeri salgınlara her zaman hazırlıklı olmalıyız. Dolayısıyla eksiklerimizi gözden geçirerek biran önce bunları tamamlama yoluna gitmeliyiz” dedi..
KKTC’nin 15 gündür yeni koronavirüs vakası çıkmamasını değerlendiren Tamer Şanlıdağ, “Dünyayı sarsan koronavirüs pandemisinde Ülkemizin verdiği başarılı sınavla bir model olabileceğini düşünüyorum ve bunu “KKTC Modeli” olarak adlandırmanın doğru olacağına inanıyorum” ifadesini kullandı.
Şanlıdağ sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu başarı öyküsünün yaratılmasında doğru zamanda doğru adımların atılması çok önemliydi. Zamanında alınan kararlarla sınır kapılarının, okulların kapatılması, spor, kültür-sanat faaliyetlerinin durdurulması, evde kal çağrısına ve tedbirlere halkın büyük oranda uyum göstermiş olması, başta sağlık çalışanları olmak üzere kamu ve özelde ön saflarda çalışanların özverili çalışmaları, bilim kurulunun oluşturulması, kısacası seferberlik ruhu bizi bu noktaya taşımış oldu.”
Test sayısının az olduğu yönündeki eleştirilere de değinen Başbakanlık Koronavirüs Bilim Kurulu üyesi Şanlıdağ, ‘fazla test’ değil ‘doğru test’ yönteminden yana olduğunu belirtti. Bu konuda dünyada tek bi yönetemin kullanılmadığının görüldüğünü kaydeden Şanlıdağ, her ülkenin kendi imkanları doğrultusunda birden fazla yöntemi kullanarak uygun zamanda, uygun kişilere test yaptığını söyledi.
Şanlıdağ, “O nedenle test, test, test söylemi yerine “Doğru Test” söylemi bana göre daha anlamlıdır. Bugün itibarıyla dünyada en çok test yapan ülke ABD’dir ve test oranı bin kişide 17.51’dir. KKTC’de ise bu oran binde 32.7’dir.” dedi.
Yakın Doğu Üniversitesi Tıbbi Mikrobiyoloji ve Viroloji Uzmanı Profesör Doktor Tamer Şanlıdağ “gizli vakalar” olabileceği yönündeki iddialar konusundaysa şöyle konuştu:
“Teorik olarak gizli vaka olasılığı her zaman olabilir. Ancak Sağlık Bakanlığının yaptığı açıklamalardan yola çıkarak gizli vaka sayısının düşük olabileceği sonucunu çıkarabiliriz. Bizim yapmış olduğumuz analizlerinde de benzer sonuçlara ulaşıyoruz. Analizlerimize göre KKTC nüfusunun yüzde 2.5’inin virüsle karşılaşmış olabileceğini öngörmekteyiz.”
Bu aşamadan sonra yapılması gerekenlerle ilgili de değerlendirmelerde bulunan Şanlıdağ, “Tüm dünyada bu salgın bitmediği sürece bizim için de ayni koşullar geçerli olacaktır. Bu salgınla ilgili şimdilik bir tecrübe yaşadık ve eksiklerimizin neler olduğunu toplum olarak gördük” şeklinde konuştu.
Şanlıdağ, sözlerini şöyle sürdüdü:
“Mesela sosyal medyanın bu salgın sürecinde ne derece önemli olduğuna şahitlik ettik. Panik havasını gördük, ötekileştirmeyi gördük hepbirlikte. O nedenle sosyla medyada doğru ve güvenilir kaynaklardan verilen bilgilerin ne kadar önemli olduğunu gördük. Bunlar kanımca salgın yönetiminde önemli tecrübelerdi. Bundan sonraki süreçlerin daha sağlıklı yürütülmesi açısından dikkat edilmesi gereken noktalardandır. Bunun yanısıra sağlık sistemimizin güçlendirilmesi, yerli üretimin teşvik edilmesi vb. konularda etkili adımlar atılmalıdır. Çünkü ekonomik gücünüz olduğu halde örneğin tıbbi malzemelere ulaşmakta birçok sorunla karşılaşıldığına tüm dünyada şahit olduk. Bununla birlikte salgın hastalıkların hızlı ve doğru bir şekilde tanımlanmasında yeni teknolojilerin alt yapısının kurulması gerekmektedir. Koronavirüs salgını tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yaşam tarzımızı değiştireceği çok açıktır. Değişime ne kadar kısa sürede uyum sağlarsak o derece avantajlı oluruz. Hijyen, hayatımızın önemli bir parçası haline gelecek. Keza sosyal mesafe de, maske kullanımı da öyle. Dolayısıyla elde ettiğimiz başarının korunmasında, bilinçli bir şekilde ve birlikte hareket etmek önemli olacaktır.”
Bugün itibarıyla dünyada gerek hastaların gerekse ölümlerin yüzde oranları azalmakta, iyileşenlerin oranı ise artmakta olduğuna dikkat çeken, Şanlıdağ, özellikle Avrupa’da bazı ülkelerin ve ABD’nin virüsü yeterince ciddiye almamasının ağır sonuçlarını olduğuna dikkat çekti.
Şanlıdağ, “Sağlık sistemlerinin yetersiz kalması ve yüksek ölüm oranları önemli göstergeler arasında yer aldı. Dolayısıyla zamanında, gerekli ve radikal tedbirlerin alınmasının önemi ve öncelikli konunun sağlık olduğu hususu bir kez daha anlaşılmış oldu.” Dedi.
“İkinci dalga uyarılarına gelince bunun çok ciddiye alınması gerektiğini düşünüyorum.” diyen Şanlıdağ, “çünkü hastalığı geçirenlerin ne kadar süreyle bağışıklık kazandığı, etkin bir bağışıklık kazanıp kazanmadığı gibi sorular henüz bilim dünyasında yeterince aydınlatılamamıştır. Hastalığı geçiren kişilerin tekrar hastalığa yakalanabildiklerini gösteren araştırmalar var. Bu durum reenfeksiyon veya reaktivasyon mu yoksa uygulanan testlerin duyarlılığına mı bağlı açıkçası bunu söylemek için ne yazık ki şuan için elimizde yeterli kanıt yok. Dolayısıyla bu konudaki bilgilerimiz yeterli düzeye ulaşıncaya kadar kişisel korunma tedbirlerine devam edilmesinin çok önemli olduğunun altını bir kez daha çizmek isterim.” İfadesini kullandı.
Şanlıdağ, aşı konusunda ise dünyada bazı grupların insan deneylerine başladığını ve en erken 2020 güz dönemine bir aşının yetişebileceğini söyledi. Aşının pandeminin önlenmesinde en önemli silahlardan biri olacağını kaydeden Şanlıdağ, bununla birlikte geniş kitlelere ulaşmasının zaman alacağını bildirdi. “Aşı umarım etkin koruyuculuk sağlar” diyen Şanlıdağ, “Virüsün sürekli mutasyona uğradığı ve bazı tiplere ayrıştığını biliyoruz. Zaman içerisinde artacak bu tiplerin tümüne karşı, etkin bir aşı olabilecek mi? Bunlar yanıt bekleyen sorular. Dolayısıyla her zaman tedbirli davranmak en iyi korunma yöntemi olacaktır” şeklinde konuştu.
Bu salgınla birlikte bilimin, bilim insanlarının önemi bir kez daha anlaşılmış olduğunu kaydeden Şanlıdağ, sözlerini şöyle noktaladı:
“Bizler Yakın Doğu Üniversitesi üyeleri olarak, bilim insanlarıyla, sağlık çalışanlarıyla, sanatçısıyla, mühendisiyle, yöneticisiyle ülkemizdeki salgınla mücadelede aktif olarak görev aldık. Gerek yaptığımız bilimsel çalışmalar ve katkılarla, gerekse ürettiğimiz yüz siperleri, solunum cihazı çoklayıcılar ve alternatif solunum cihazlarıyla sürece önemli oranda destek sağladık.
Oniki farklı araştırma grubunun yer aldığı Yakın Doğu Üniversitesi DESAM Enstitüsü’nde özellikle viral dinamikler araştırma grubu, matematik modelleme araştırma grubu, yapay zeka araştırma grubu ve bulanık mantık araştırma grubu üyeleri salgın dönemi içerisinde yapmış oldukları bilimsel araştırmalarla önemli katkılar sağladılar. Matematik Modelleme Araştırma grubu yapmış olduğu matematik modeliyle ülkemizde salgının önlenmesine yönelik alınması gereken tedbirleri ve bunların ne derece etkili olacağını, salgının dinamiğini, olası pozitif vaka senaryolarını ve Ro değerinin belirlenmesine yönelik analizleri gerçekleştirdi.
Bu modelde yapılan analizler neticesinde salgının başladığı 9 Mart tarihinden 37 gün sonra sonra salgının stabil bir hale geleceği, pozitif vaka sayısının birinci senaryoda maksimum 128, ikinci senaryoda 148 ve en kötü senaryoda ise 178 olacağını öngörmüştük. Bugün itibarıyla bakıldığında ilk senaryonun gerçekleşmiş olduğunu söyleyebiliriz.
Bulaştırıcılık sayısı veya üreme sayısı olarak da bilinen Ro değeri basitçe bir kişinin kaç kişiye virüsü bulaştırdığını gösteriyor. Ro, virüsün yayılım hızının ölçülmesinde ve salgın sırasında alınan tedbirlerin etkinliğinin anlaşılmasında kullanılır. Ro değerinin 1’in altında olması salgının zaman içerisinde sönümleneceğine yani salgının kontrol altında olduğuna işaret eder. Bu nedenle pekçok gelişmiş ülke (örneğin Almanya) koronavirüsle mücadelede hedef olarak Ro değerini 1’in altına çekmek ister. KKTC’de 9 Marttan itibaren günlük olarak belirlenen Ro değeri salgın süresince maksimum 2.38 olarak hesaplandı ve bugün itibarıyla Ülkemizde Ro değeri 1’in altına inmiş durumdadır.”
(BRT/TAK)