Manchester United’lılar şampiyonluk için City maçından gelecek haberi bekliyorlardı. 90+2. dakikaydı ve City, QPR karşısında 2-1 yenik durumdaydı. Bu skor kupayı United’a verecekti.
Ancak bir mucize gerçekleşti. Önce Dzeko, 90+2’de skoru 2-2’ye getirdi. Ardından sahneye Agüero çıktı ve 90+4. dakikada attığı golle City’yi şampiyon yaptı!
Zaferin mimarı Agüero formasını çıkarmış, çılgınca sağa sola koştururken Arjantin’de de müthiş bir sevinç yaşanıyordu.
Yoksulluk içinde geçen çocukluğun ardından İngiltere’de şampiyon olan Agüero için mutluluk gözü yaşı döküyorlardı. Onun bu zorlu hikayesi daha doğmadan başlamıştı.
Leonel Del Castillo ve annesi Adriana Agüero ilk çocukları Jessica’yı kucaklarına aldıklarında 18 ve 19 yaşlarındaydı. Tucuman’dan Buenos Aires’e göç etmişler ve Leonel’in inşa ettiği bir gecekonduda yaşıyorlardı.
Leonel hafta içleri farklı işlerde çalışırken hafta sonları da evlerinin yakınındaki sahada yapılan turnuvalarda para karşılığı futbol oynuyordu. Bu sırada çift ikinci kez anne-baba olacaklarını öğrendiler. Adriana, Sergio’ya hamileydi.
Ailenin sevinçle aldığı bu haberi, kenti sarsan büyük bir sel felaketi böldü. Leonel ve Adriana’nın evlerini de sel suları bastı ve yaşanamaz hale geldi. 1988 yılında yaşanan bu doğal afet nedeniyle 24 kişi hayatını kaybederken 57 bin kişi evlerini terk etti.
Sergio’ya hamile olan Adriana, 2 hafta bir okulda, yere serili minderde yatmak zorunda kaldı. Bu durum sağlığını etkiledi ve henüz 6,5 aylık hamileyken doğum sancısı yaşadı. Kentteki hastane bu durum için yeterli donanıma sahip değildi. Bu yüzden 3 saatlik mesafede olan başka bir hastaneye gönderdiler.
Taksiye verecek parası olmadığı için 2 otobüs ve 1 tren yolculuğuyla hastaneye giden Adriana, 2 ay hastanede kaldı. En azından düzgün bir yatakta yatıyordu. Ancak tek başınaydı ve sürekli ağlıyordu.
Leonel onu zaman zaman ziyaret etse de hastane masraflarını ödeyebilmek için çalışmak zorundaydı. Ancak yetmedi… Genç kadın masrafların ödenmemesi nedeniyle hastaneden çıkarıldı. Birçok büyük hastane başvurularını reddetti. Sonunda La Matanza’da küçük bir hastaneye kabul edildiler. Ancak bu sefer de Agüero’nun doğumunda sıkıntı vardı.
Doktorlar Sergio’nun anne karnında, olması gereken pozisyonda bulunmadığını saptadı. Bebeğin doğması için tek bir yöntem vardı: Forseps kullanılacak ve bebeğin köprücük kemiği kırılacaktı… Adriana’nın bunu kabul etmekten başka bir şansı yoktu.
Doğum başladı ve bir mucize gerçekleşti: Sergio sağlıklı bir şekilde doğmuştu. Doktorlar Sergio için; ‘con un pan debajo de brazo’ dediler. Yani bir Arjantin deyişine göre; doğumuyla birlikte ailesine şans ve bereket getirecek olan bebek!
Agüero da babası gibi evlerinin yakınında, boş bir arazide futbol oynayarak büyüdü. Çocukken Wanpaku Omukashi Kumu Kumu adlı Japon çizgi filmini çok seviyordu ve sürekli ‘Kum Kum, Kum Kum’ diyerek dolaşıyordu evde. Bir süre sonra, önce dedesi ardından ailenin kalanı Sergio yerine ‘Kun’ demeye başladılar. Hala fakirlerdi, sabahları sadece mate çayı ile kuru ekmek yiyordu ancak tarlada oynadığı futbol ona bir gelecek hazırlıyordu. Sadece şimdilik haberi yoktu.
Önce babasının oynadığı amatör kulübün minik takımında oynamaya başladı. Ardından bir fırıncı olan ancak gönüllü scoutluk yapan Jorge Ariza tarafından keşfedildi.
Ariza, onu sadece sahadaki oyunundan dolayı değil, babasının maçları sırasında saha kenarından babasına taktik vermesi nedeniyle de çok beğenmişti. Bu çocuk sonradan değil, doğuştan futbolcuydu. Annesinin ‘önce okul’ sözlerine aldırış etmeden, Loma Alegre ve Los Primos takımlarında oynadı ve sonunda Independiente akademisine girdi.
Independiente, ailesine La Villa’dan bir ev verdi. Serigo’ya da bir şoförle araba… 2004 yılında, henüz 15 yaşındayken A Takıma yükseldiğinde ise doktorun sözleri gerçek olmuştu. Agüero-Del Castillo ailesini kurtaracak çocuk gerçekten oydu.
Hikayenin devamında onlarca kupa, yüzlerce gol, binlerce maç, milyonlarca yüzde ise gülümseme var. Bugünlerde İngiltere’nin gelmiş geçmiş en iyi yabancısı olarak gösteriliyor ve gol rekorunu ele geçirmiş durumda.
O ise tüm bunların farkında ama hala kafasını eğip, içgüdülerinin peşinde rakip kaleye doğru koşan küçük Kun gibi oynuyor. Tek amacı attığı golden sonra yumruğunu sıkıp havaya sıçramak ve etrafına gülücükler saçmak…