Güney Amerika ülkesi Bolivya’da geçtiğimiz aylarda Devlet Başkanı Evo Morales’e karşı protesto gösteriler başlatıldı. Ülke çapına yayılan gösterilere güvenlik güçlerinin de destek vermesiyle istifa eden Evo Morales, Meksika’ya sığındı.
Kimisi ülkesini demir yumrukla yönetti, kimi binlerce muhalifini öldürttü, kimi faşist rejimlerin önünü açtı, kimisi ise askeri cunta ile ülkesini terk etti.
İşte, ülkesini çok farklı nedenlerle terk etmiş ve sürgün hayatı yaşamış siyasetçiler…
Evo Morales
Güney Amerika ülkesi Bolivya’nın Oruro vilayetinde dünyaya gelen Evo Morales, ülkesinin ilk yerli devlet başkanı olma özelliğini taşıyordu.
Gençliğinde sendikalarda siyasi faaliyetlerine başladı ve koka yetiştiriciliğini yasaklamak isteyen hükümet karşıtı gösterilerde öne çıktı. Daha sonra ise milletvekili seçildi. Ancak geçmişi peşini bırakmadı, askerlerin isteğiyle parlamentodan kovuldu.
Morales, 2003 yılında devlet başkanı Gonzalo Sanchez’in devrilmesinde de etkili oldu. Gösterilerde en ön safta yer aldı.
2015 yılında yapılan devlet başkanlığı seçimini yüzde 54 oyla kazanarak, ülkede yönetimi ele alan Morales, 2009’da yapılan seçimleri de popülaritesini artırıp oyların yüzde 64’ünü alarak kazanmayı başardı.
2014’te 3’üncü kez devlet başkanlığı koltuğuna, yüzde 60 oy alarak oturdu.
Morales’in devrilmesinin önünü açan süreç ise bu yıl başladı. Geçen ekim ayında yapılan seçimlerde yüzde 47 oy aldı. Ancak seçimlerin hemen ardından ülke çapında gösteriler baş gösterdi.
Güvenlik güçlerinin de göstericilerden taraf olmasının akabinde Evo Morales, ülkeyi terk ederek Meksika’ya gitti.
Muhammed Rıza Pehlevi
İran’da hüküm süren son “Şah” Muhammed Rıza Pehlevi.
Muhammed Rıza Pehlevi iktidarının ilk senelerini, babasından daha hoşgörülü ve yenilikçi bir anlayışı benimsemesinden kaynaklı olarak sakin geçerdi.
Ancak 1951’de iktidar çekişmesi sonucu başbakan yapmak zorunda kaldığı İranlı siyasetçi Muhammed Musaddık’la başlayan süreç, ülkede öfkeyi her geçen gün artırdı.
Nihayetinde 37 yıl ülkede iş başında kalan Muhammed Rıza Pehlevi’ye karşı büyük halk kitlelerinin protesto gösterileri dalga dalga ülkenin dört bir tarafına yayıldı.
16 Ocak 1979’da ise Şah Muhammed Rıza Pehlevi, ülkeyi terk etmek zorunda kaldı.
Rıza Pehlevi, Mısır’da yaşadığı sürgün hayatına fazla dayanamadı ve 1980’de vefat etti.
Pehlevi, dönemin Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat’ın da katıldığı bir törenle defnedildi.
Victor Emmanuel III
İtalya’da faşist Mussolini rejiminin yükselmesini engellememekle suçlanan Kral Victor Emmanuel III.
Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Avrupa’da faşizmin etkin olmaya başladığı ülkelerden biri de İtalya’ydı.
Victor Emmanuel, 1922’de Benito Mussolini’den ülkede faşist rejimin önünü açan bir hükümet kurmasını istedi. Ülkede 20 yıl sürecek faşist rejim dönemi de böylece başlamış oldu.
Almanya’da artan Yahudi düşmanlığına senkronize olarak İtalya’da Yahudilerin medeni haklarını kısıtlayan yasaları imzaladı.
İtalya’nın II. Dünya Savaşı’nda uğradığı askeri bozgunların ardından müttefikler 10 Temmuz 1943 tarihinde Sicilya’yı ele geçirince, Mussolini’yi tutuklatıp Mareşal Pietro Badoglio’yu başbakanlığa atadı. Mısır’ın İskenderiye kentine sığınan Kral Emmanuel, 1947’de burada vefat etti.
Ölümünün ardından da tartışmalar bitmedi.
Ailesi, Emmanuel’in mezarını ülkeye getirmek için girişimlere başladı ancak bu, ülkede özellikle Yahudiler arasında tepkiyle karşılandı.
Ancak Kral’ın mezarı 2017’de Roma’ya götürülerek defnedildi.
Zeynel Abidin bin Ali
Ülkesi Tunus’u 23 yıl demir yumrukla yöneten Zeynel Abidin bin Ali, 1936’da dünyaya geldi. Güvenlik bürokrasisinde birçok kademede görev aldı.
Bağımsızlık sonrası ülkenin kurucu lideri Habib Burgiba tarafından savunma ve içişleri bakanlığı görevlerine atandı.
Takvim yaprakları 7 Kasım 1987’yi gösterdiğinde ise Bin Ali, kendisini başbakanlığa atayan Habib Burgiba’ya kansız bir darbe yaptı.
Başbakanlığa atandıktan kısa bir süre sonra darbe yapan Bin Ali, Burgiba’nın sağlık sorunlarını gerekçe olarak öne sürdü.
Böylece 23 yıl sürecek Bin Ali dönemi başlamış oldu.
Muhaliflere karşı katı tutumu ile bilinen Bin Ali, artan ekonomik sorunlara da gerçekçi çözümler bulamadı.
Ülkede artan huzursuzluk seyyar satıcı Muhammed Buazizi’nin kendisini yakmasıyla başlayan gösterilerle doruğa ulaştı.
“Arap Baharı” olarak ifade edilen sürecin koltuğundan ettiği ilk lider olan Bin Ali, soluğu Suudi Arabistan’da aldı.
Uzun bir dönem kendisinden haber alınamadı. Devrik lider medyadan ve kameralardan uzak bir hayat yaşadı.
Zeynel Abidin Bin Ali, 19 Eylül 2019’da hayatını kaybetti.
Navaz Şerif
Pakistanlı siyasetçi Navaz Şerif’in etkili siyasi hayatı, ülkede 1990’da yapılan seçimlerle başladı. Seçimlerin ardından İslami Demokratik İttifak (İDİ) lideri Navaz Şerif başbakan oldu.
Ancak başbakanlık koltuğunda sadece 20 ay kalabildi. Dönemin Cumhurbaşkanı Gulam İshak Han, yolsuzluk suçlaması ile Şerif’i devirdi.
Pakistan siyasi hayatının önemli bir figürü haline gelen Navaz Şerif, 1997 ile 1999 arasında da ülkede başbakanlık yaptı.
Şerif, bu sefer de 5 yıllık başbakanlık süresini tamamlayamadı. Zira dönemin Genelkurmay Başkanı Pervez Müşerref kansız bir darbeyle yönetime el koydu.
Şerif, darbenin ardından kurulan mahkemede 2000’de idama mahkum edildi ama 2001’de eski Suudi Kralı Abdullah bin Abdülaziz’in müdahalesiyle Suudi Arabistan’a sürgüne gönderildi.
2007’de ülkeye geri dönen Şerif’in partisi 2013’te yapılan seçimlerde parlamentoda çoğunluğu elde etti. Böylece Şerif, sürgünden sonra tekrar başbakanlık koltuğuna dönmüş oldu.
Ancak yolsuzluk soruşturmaları Şerif’in peşini bırakmadı. Pakistan’ın eski başbakanı 2017’de görevinden uzaklaştırıldı ve 10 yıl hapis cezasına çaptırıldı.
Muhammed İdris Senusi
Libya’nın İtalyan işgalinden kurtulmasının ardından ilk Kralı Muhammed İdris Senusi’ydi.
Ülkenin bağımsız bir anayasal devlet olduğunu ilk ilan eden de kendisiydi.
Semusi, Libya’yı 18 sene boyunca yönetti.
Tarihler 1969’u gösterdiğinde Albay Muammer Kaddafi liderliğinde askeri darbe ile görevinden uzaklaştırıldı.
İlk önce Türkiye’ye, sonra Yunanistan’a, daha sonra ise Mısır’a gitti.
1983 yılında vefat edene kadar da Mısır’da yaşadı.
Muhammed İdris Senusi, Medine-i Münevvere’de defnedildi.
Ferdinand Marcos
Filipinleri 20 yıl boyunca yöneten Ferdinand Marcos, ülkenin zenginliklerini çalmakla suçlandı.
Ülkeyi demir yumrukla yöneten Marcos, komünist muhaliflere karşı tavizsiz siyaseti ile tanındı. Binlerce siyasi muhalifini öldürttüğü iddia edildi.
Marcos, 20 yılın ardından büyük bir halk devrimi ile devrildi.
ABD’nin Hawaii eyaletine kaçtı ve burada vefat etti. Uzun yıllar naaşının ülkeye getirilmesine izin verilmedi.
Ancak 2016 yılında büyük halk protestolarına rağmen Rodrigo Duterte, naaşın ülkeye getirilmesine onay verdi.
Robert Mugabe
Güney Afrika’nın denize kıyısı olamayan ülkesi Zimbabve’nin 1980’de bağımsızlığını kazanması ile başbakanlık koltuğuna oturan Robert Mugabe, ülkesini 37 yıl yönetti.
Mugabe’nin hikayesi azınlıkta olan beyazların yönettiği İngiltere sömürgesi bir bölgede başladı. Yönetimi eleştirdiği için birçok kez hapse atıldı. 1973’te hapishanedeyken Afrikalı Ulusal Birliğine (ZANU) katıldı.
Hapisten çıkar çıkmaz ise Mozambik’e gitti ve burada ülkesindeki yönetime karşı silahlı bir örgüt kurdu.
Mugabe bu dönemde aynı zamanda, iyi bir müzakereci olarak tanındı. Ülkesinin özgürlüğüne kavuşmasının ardından ise 1980’de yapılan seçimlerde birinciliği göğüsledi.
1982-1986 yılları arasında eski hükümet ortağı ile giriştiği ve 20 bin insanın yaşamını yitirdiği iç savaştan da başarıyla çıktı.
Zimbabve’de daha sonra 1990, 1996, 2002, 2008 ve 2013 yıllarında yapılan seçimleri de kazanarak koltuğunu korudu.
Ancak kendisinden sonra ülkeyi kimin yöneteceği konusu sonu oldu. Eşinin başkanlık yarışında bir adım önde olduğu dedikoduları hızla yayıldı.
Nihayetinde 2017’nin kasım ayında Mugabe’ye karşı harekete geçen ordu, sokakları dolduran binlerce kişiye destek verdi.
Askeri müdahaleden 1 hafta sonra görevlerinden istifa eden Mugabe, geçtiğimiz eylül ayında tedavi için bulunduğu Singapur’da hayatını kaybetti.
Nazım el-Kudsi
Nazım el-Kudsi, Mısır ile Suriye’nin 1961’de ayrılmasının ardından parlamento tarafından cumhurbaşkanı olarak seçildi.
Ancak görevde uzun süre kalamadı. Ülke uzun yıllar devam edecek bir askeri darbe sarmalının içerisine giriyordu.
Kudsi de bu sarmalın ilk kurbanlarından oldu.
1963’te yapılan askeri darbe ile görevinden uzaklaştırıldı, zorunlu ev hapsine alındı.
Ev hapsinden kaçmayı başaran Kudsi, ilk önce Lübnan’a, sonra Avrupa’ya, daha sonra ise Ürdün’e kaçtı.
1998 yılında Ürdün’ün başkenti Amman’da hayatını kaybetti.
Kaynak: New York Times, BBC, Al Jazeera, Telegraf, TRT Haber, AA