Kıbrıs Türk Ticaret Odası (KTTO) tarafından hazırlanan “12. Rekabet Edebilirlik Raporu” açıklanıyor. Raporda, ülkede tasarlanacak teşvik ve destek politikalarının Kuzey Kıbrıs’ın rekabet edebilirlik kapasitesini geliştirecek şekilde ve orta ve uzun vadeli hedeflere hizmet eder yapıda olmasına ihtiyaç duyulduğu vurgulandı.
Kalkınma Bankası Can İbrahimoğlu Konferans Salonu’nda saat 10.00’da başlayan “Kuzey Kıbrıs Rekabet Edebilirlik Forumu”nda açıklanacak “2019-2020 Rekabet Edebilirlik Raporu”nun ve forumun bu yılki ana teması, “Kuzey Kıbrıs Teşvik ve Devlet Destekleri” olarak belirlendi.
Kıbrıs Türk Ticaret Odası Başkanı Turgay Deniz’in açılış konuşması ile başlayan Kuzey Kıbrıs Rekabet Edebilirlik Forumu’nda, Meclis Başkanı Teberrüken Uluçay, Başbakan Ersin Tatar, ana muhalefet partisi Cumhuriyetçi Türk Partisi Genel Başkanı Tufan Erhürman ve Ekonomi ve Enerji Bakanı Hasan Taçoy konuşma yapacak.
Rapor, Dr. Yenal Süreç ile Yrd. Doç. Dr. Fehiman Eminer tarafından kaleme alınan ve Dünya Ekonomik Forumu’nun tüm ülkeler için hazırladığı “Dünya Rekabet Edebilirlik Raporu” ile aynı formatta hazırlandı.
Dünya Ekonomik Forumu’ndan gerekli onayların alınarak, KTTO’nun kendi uzmanları ile KKTC ekonomistlerinin hazırladığı raporun sunumu da Dr. Yenal Süreç ile Yrd. Doç. Dr. Fehiman Eminer tarafından gerçekleştirilecek. Forum soru cevap bölümünün ardından 12.00’de sona erecek.
Bu arada Rekabet Edebilirlik Forumu, Covid-19 salgını tehlikesine karşı alınan önlemler nedeniyle sınırlı sayıda davetlinin katılımı ve sağlık önlemleri dikkate alınarak gerçekleştiriliyor.
Katılımın sınırlı tutulması nedeniyle rapor ile ilgili yapılacak sunum ve konuşmalar Ticaret Odası’nın facebook sayfasından canlı yayınlanacak.
Ticaret Odası, 2019-2020 Kuzey Kıbrıs Rekabet Edebilirlik Raporu’nda; Kuzey Kıbrıs’ta uygulanan değişik teşvik ve destek politikalarının ele alınarak analiz edilmeye çalışıldığını kaydetti.
Raporun içerisinde de yer aldığı şekliyle, uygulanan teşvik ve desteklerin amacının; “ekonomik büyümeyi, üretimi, istihdamı, ihracatı artırabilmek adına kaynakları ve yatırımcıları mobilize ederek belirli bir sektöre veya bölgeye yönlendirebilmek” olduğu belirtilen raporda, teşviklerin başarılı olabilmesinin istenilen hedefi tutturup tutturmadığıyla alakalı olduğu ifade edildi.
Özellikle Kuzey Kıbrıs gibi gerek doğal gerekse mali kaynakların kısıtlı olduğu küçük ekonomilerde kaynakların etkin kullanılması ve doğru yönlere kaydırılmasının daha da önem kazandığı ifade edilen raporda, bu nedenle uygulanan destek ve teşviklerin amacına ulaşıp ulaşmadığının ölçülebilmesinin önemine dikkat çekilerek şunlar kaydedildi:
“Her teşvik politikasının öncelikle ölçülebilir bir hedefi olmalıdır. Belirli dönemlerde belirlenen hedeflerin gözden geçirilmesine, güncellenmesine veya hedefler değişmese de teşvik enstrümanları kaynakları o hedefe yönlendirmiyorsa teşviklerin revize edilmesine ihtiyaç vardır. Dolayısıyla teşvik uygulamalarının yönetimi ve idaresi oldukça önemlidir. Teşvik yönetim ve uygulamasının tek bir birimde toplanması bu bağlamda etkin yönetim açısından oldukça önemlidir. Kuzey Kıbrıs’ta uygulanan teşvik politikalarının farklı bakanlıklar bünyesinde yürütülüyor olması bahse konu politikaların genel uyumunu ve etkisini azaltmaktadır. Bu nedenle belirlenecek ülke stratejik hedefleriyle uyumlu, ölçülebilir hedefleri olan ve denetlenen teşvik politikalarına ve bahse konu eşgüdümü sağlayacak idari bir mekanizmaya ihtiyaç vardır.
Kuzey Kıbrıs’ta uygulanan teşvik politikalarının birçoğunun vergi muafiyetine dayanması ancak ortaya çıkan vergi kaybının hesaplanmaması ilgili teşvik politikalarının başarısını sorgulanır hale getirmektedir. Son yıllarda çok fazla sayıda yasada yeni yatırım yapanlara uzun süreli hatta süresiz vergi indirimi veya muafiyeti sağlayan yasalar yapıldığı biliniyor.
Tüm dünyada teşvik uygulamalarının başarısı, teşvik sonucu oluşan faydanın teşviğe ayrılan kaynağı (maliyeti) aşması sonucuna bağlanmaktadır. Oysaki, Kuzey Kıbrıs’ta teşvikli projelere sağlanan vergi, fon, gümrük muafiyetleri ile yatırım indirimi yoluyla gelir vergi muafiyetlerinin devlet bütçesine kaybının ne olduğu hesaplanmamıştır. Ölçmeden yönetilemeyeceği gerçeğinden hareketle bu tür muafiyetlerin doğurduğu gelir kayıplarının mutlaka hesaplanmasına ve vergi harcaması (tax expenditure) şeklinde bütçede yer almasına ihtiyaç vardır.
Burada önerilen, bu tarz muafiyet veya indirimden kaçınılması değil, yapılacak analizlere göre muafiyet oranları ile sürelerinin ayarlanmasının gerekliliğidir. Teşvikler olabildiğince belirli bir hedefle bağlantılı olmalı, kaynak kullanımlarının üst limitleri olmalı veya süre sınırı belirlenmeli sonsuza dek olmamalıdır. Yatırımları teşvik amacıyla vergi oranlarının ve muafiyet koşullarının düşürülmesi, oluşan vergi kayıplarını artırarak diğer vergi mükelleflerinin yükünü artırmaktadır. Bu da teşviksiz yatırım yapabilecekleri demotive edebilmektedir.
Ayrıca vergisini ödeyen mükelleflerin de, ya daha az vergi ödeyebilmek adına gelirini düşük gösterme veya vergi indirimli bir teşvik programından yararlanabilmesine yönelik baskı yaratmaktadır. Bu gibi durumlar beraberinde vergi kaçırma veya vergiden kaçınma uygulamalarını da getirmektedir. Aşırı özendirici vergi muafiyet veya indirimleri işletmelerin diğer kazanç ve giderlerini de mevcut indirimli uygulama içerisine dahil etme yönünde kötüye kullandırıcı etkiler yapabilmektedir.
Yatırım teşviklerinin bir amacı da yabancı yatırımların ülkeye çekilmesi yoluyla ekonomideki sermaye ve beceri açığının kapatılmasıdır. Bu çerçevede dünyadaki teşvik uygulamalarından bazı sonuçlar elde edilmiştir.
Örneğin; yatırımlar, özellikle bir doğal kaynağa erişim amaçlı yapılıyorsa (deniz, kum güneş) teşviklerin genellikle çok etkili olmadıkları. Geçici teşvik uygulamalarının, uzun süreli teşviklere göre kısa vadede daha etkili olduğu. Teşvikler vergi değişikliklerine daha az duyarlıyken, ihracat (veya dış pazarlara) yönelik teşvikler vergi oranlarına daha duyarlı olduğu tespit edilmiştir. Üzerinde uzlaşı sağlanılan bir diğer hususta dünyanın her yerinde yatırımların uygulanan teşvik politikalarından çok olumlu yatırım ikliminden etkilendiği yönündedir. Burada ifade edilen ‘yatırım iklimi’ ekonomik istikrardan, sosyal ve siyasal istikrara kadar geniş bir yelpazede ele alınmaktadır. Daha da ileri gidersek yargı sisteminin güvenilirliği, mülkiyet haklarının korunmasına kadar varabilen üst yapıyla alakalı konuları da içermektedir.
Hatta bu durum o kadar önemsenmektedir ki, Dünya Bankası tarafından yapılan çeşitli araştırmalarda uygun yatırım ikliminin teşviklerden 5-6 kat daha etkili olduğu yönünde bulgulara rastlanmaktadır. Özellikle gelişmekte olan ülkelerin dış yatırım çekmesinde yatırım ikliminin yatırım teşviklerine göre daha etkili olduğu belirlenmiş bulunuyor.
Yatırım iklimi yanında teşvik sisteminin basit, şeffaf ve kolay uygulanabilir olması önemlidir. Öncelikle uygulanan programların ilgili paydaş veya potansiyel girişimcilerce ulaşılabilir olması açısından açık, şeffaf, basit kurgulanmış (bürokratik prosedürler itibarıyla) olmaları önemlidir.
Aranılan bilgilerin kolayca bulunabilir ve sorulan sorulara uygun sürede cevap verilebilir olması da önemlidir. Çalışma süresince yapılan taramalarda Kuzey Kıbrıs’ta teşvik sağlayan kurumların çoğunun sosyal medyayı aktif olarak kullanmadıkları, müşteri danışma hattı şeklinde anında sorulara cevap verebilen bir danışma hattı bulunmadığı gibi çoğu kurumun internet sayfalarının dahi güncel, bilgilendirici ve kullanıcı dostu bir yapıda olmadığı görülmüştür.
Teşvik uygulamaları yanında Kuzey Kıbrıs’ta uygulanan bir çok destek politikası da bulunmaktadır. Bu destek politikalarının çoğu sayısal nitelikli üretim artışını özendirmesi nedeniyle, sürekli aratan üretim bütçe üzerinde sürekli artan bir yük oluşturmaktadır. Bütçede yeterli gelir yaratılmadığı ölçüde bahse konu desteklerin ödenmesinde sorunlar ortaya çıkmaktadır. Bu tür desteklerin seçicilik olmaksızın miktara bağlı kılınması yerine daha fazla piyasadaki aksaklıkların yarattığı dışsallıkları giderme yönünde tasarlanması önemlidir. Örneğin izolasyonların yarattığı olumsuz etkilere yönelik uygulanmakta olan navlun desteği, kısıtlı finansal entegrasyonların olumsuz maliyetlerinin etkilerini gidermek yönünde ki faiz farkı sübvansiyonu gibi uygulamalar bu bağlamda önemlidir.
Hükümetler destekleyip teşvik edecekleri alanların istihdam, eğitim-beceri, çevre dostu, teknolojik yenilik gibi pozitif dışsallıklar yaratan uygulamalar olmasına özen göstermelidir. Çevre kirliliği, suç ve benzeri sosyal maliyetler yaratabilme potansiyeli olan alanlara (kumarhane, petrokimya, aşırı su tüketen tarımsal ürünler gibi alanlar) yönelik destek uygulanmamalıdır.
Ülke kaynaklarının yetersizliği, mevcut kıt kaynakların en iyi şekilde kullanılmasını ve en doğru alanlara yönlendirilmesini gerektirmektedir. Bu bağlamda verilen ve verilecek teşvik ve desteklerin ülkenin genel stratejik hedefleri ile uyumlu, ölçülebilir, denetlenebilir ve erişilebilir olması gerekmektedir.
Tasarlanacak teşvik ve destek politikalarının Kuzey Kıbrıs’ın Rekabet Edebilirlik kapasitesini geliştirecek şekilde ve orta ve uzun vadeli hedeflere hizmet eder yapıda olmasına ihtiyaç bulunmaktadır.
Özellikle dünyada dijital dönüşümün yaşandığı bu dönemde uygulanacak teşvik ve destek politikalarının Kuzey Kıbrıs ekonomisini geleceğe hazırlayacak içerikte olmasına şiddetle ihtiyaç vardır. Bu dönüşüm altyapı eksikliklerinin giderilmesinden, geleceğin becerileriyle donanmış insan kaynağının oluşturulmasına hizmet edecek eğitim ve sağlık gibi yapıların da dönüşmesine ve gelişmesine destek olacak şekilde planlanmalıdır.”