Aralık 2018’de, Temel Sağlık Hizmetleri’nden bir hastanın alması gereken kanser ilacının zamanında tedarik edilemediğini yazmıştım.
Haberimde, hastanın doktoru ile de görüşmüştüm. Haberin yayınlanmasının ardından Doktor Ömer Diker, hemen Sağlık Bakanı olan Filiz Besim tarafından telefoniyen aranmıştı.
Filiz Besim tarafından aranmasının ardından bahse konu Doktor, telefonu kapatır kapatmaz bana dönerek, “dakikalardır Filiz Hanım ile konuşuyoruz, aman ne olur yarın diğer yazıyı çıkmayın, ben işimden olurum” demişti.
Doktor Bakanlığa çağrılırken, Bakan olan Filiz Besim’in Basın Danışmanı da sabah sabah beni aramıştı. Doktor ile yaptığım mülakatın ses kayıtlarını talep etmişti.
Yanıtım, “ne münasebet. Kaynağımın sesinin kaydını, ne demek size göndereceğim” olmuştu.
Bakan’ın, kaynağım olan söz konusu Doktor ile telefonda görüştüğünü ve muhtemelen Bakanlıkta gerçekleştirecekleri yüz yüze görüşmede de, bana verdiği bilgileri inkar edeceği düşüncesini belirtmişti Bakan’ın basın danışmanı.
“Eğer inkar ederse o zaman bakarız” şeklindeki konuşmamla telefon görüşmemiz sonlandı.
Doktor bu arada Bakanlığa gitmek üzere yola çıktı. Bakanlığa çağrılan doktora, dönemin Sağlık Bakanı Filiz Besim, ikili görüşmelerinde, “Gazeteci geri adım attı. Ses kayıtlarınızı bize gönderecekmiş” demiş!
Bakanlığa gidip döndükten sonra gün boyunca bekledim. Doktordan ses çıkmaması üzerine kuşkulandım ve doktoru aradım. Baktım ki konuşması bozuk gibi. Sabahleyin Bakanlıktan arandığımı ve ses kayıtlarını göndermemin istendiğini, benim ise reddettiğimi anlattım.
Bunun üzerine doktor da, “siz geri adım atmışsınız, ses kayıtlarımızı gönderecekmişsiniz, benim zaten söylediklerimle ilgili bir korkum yok, olsa söylemezdim ve haber olmazdı” diye konuştu.
O an anladım ki, çok çirkin bir oyuna gelmek üzereydik.
Ona, “gazeteci geri adım attı ses kayıtlarını gönderecek” diyor. Bana ise, “doktor muhtemelen şimdi bakanlıkta söylediklerini inkar edecek, iyisi mi sen ses kayıtlarını bize gönder ki, senin yalan yazmadığın ortaya çıksın” denerek, güzel bir oyun hazırlanmıştı.
Çünkü doktor kamuda sözleşmeli çalışıyordu. Bakan ve Bakanlık aleyhinde çok önemli bilgiler aktardığı için Doktorun görevine son verilmek isteniyordu.
Fakat öyle bir haberin üzerine işine son verilmesi skandal olurdu. Filiz hanım, güzel bir plan hazırlamıştı. Doktor ile gazeteci olarak beni birbirimize düşürecekti. Böylelikle işine son verilecek olan doktorun arkasında basın gücü olmamış olacaktı.
Doktora farklı, bana farklı konuşmaları ve her ikimize aktarılanların külliyen yalan olmasının başka bir açıklaması olamazdı.
Bu oyunu yazan da oynayan da Filiz Besim’di. Yalansa beni bu yazımdan ötürü dava etsin. Doktor çok şükür hayatta ve olayın birincil tanığı.
Tabi Doktor ile yaptığım röportaj konusu, hasta kadının temin edemediği kanser ilacı konusuydu.
Fakat aynı röportajda doktor korkunç açıklamalarda bulunmuştu. Kanser ilacı ile ilgili yayınladığım haberde satır aralarında gizlenmiş çok vahim ülkeyi sarsacak açıklamaları, ikinci bir haber olarak ertesi günü yayınlamaya hazırlanıyordum ki gece aranan ve ertesi sabah Bakanlığa çağırılan doktorun bana, “yapmayın işimden olurum” demesiyle, o haberi rafa kaldırmıştım.
Sırf, kanser hastalarına şifa veren, hayat veren O doktor işinden olmasın diye susmuştum.
Bakan Filiz Besim’e de şu mesajı atmıştım: “Kötü niyetli bir gazeteci olsaydım…”Doktorlar Bakan’ı dinleseler kanser hastaları vefat eder” başlığıyla verirdim. Benim amacım kamu yararıdır. Yanlışların ve ihmallerin düzeltilmesidir… Dr. Ömer Diker: Bu ilaçların gecikmesi ilk değil sanırım son da olmayacak. Sağlık Bakanı, bu ilaçlar için bizlere sürekli mobbing uygular. ‘Bu ilaç pahalıdır yazmayın’ diyor. Ben bu ilacı kendime kullanmıyorum ki, yani bu hastalar için olması gereken bir ilaçtır.
Soru: Peki, Bakan’ın sözünü dinleseniz sonuç ne olur?
Dr. Ömer Diker: O hapı vermediğimde kemoterapi vermek durumunda kalacağım. Çok büyük ihtimalle yanıtsız olacak ve hasta vefat edecek. Bu, bu kadar nettir yani…”
Doktorun bana mülakatta yaptığı bu açıklamaları mesaj olarak göndermiştim Filiz Besim’e ve şunları da eklemiştim: “Bu detayın öne çıkarılması bu başlıkla çok daha büyük bir skandala neden olurdu. Benim amacım skandal değil, hastaların refahıdır. Bu yüzden ne doktor ne de hastanın bu olaydan herhangi bir yara almamasını ve konunun kapanmasını temenni ederim.”
Yani elimizde koz olarak tutmuştuk, doktor işinden olmasın diye.
Şimdi gelelim niye bunca zaman sonra bu yazıyı yazdığıma.
Geçtiğimiz gün doktoru aradım. “Artık Filiz Besim Bakanlık’tan gittiğine göre ve işinizden olma korkunuz da olmayacağına göre, o rafa kaldırdığım açıklamalarınızı yazmayı düşünüyorum” dedim.
Bu vesileyle umarım, yeni Sağlık Bakanı tarafından da, aylık 24 bin TL tutarındaki kanser ilaçlarının sırf çok pahalı olduğu için hastalara devlet tarafından verilmemesi için doktorlara baskı yapılmaya devam edilmez.
Umarım yeni Bakan da bunu tekrarlamaz!
Bazı kanser hastaları için hayati önemde olan ve eğer yazılmazsa kemoterapi verilecek ve ölümle sonuçlanacak durumlarda da, o ilaçların hastalara yazılmaması için, baskısı yapılması halinde, yeni Bakan’ı da teşhir edeceğimizden kimsenin en ufak bir şüphesi olmasın.
Bugüne kadar kanser hastalarının sağlığı için Sağlık Bakanlığı’na her daim dik duruş sergilemiş olan Onkoloji Doktoru Ömer Diker’i de bu dik duruşundan ötürü takdir ediyorum.
Umarım, ekonomik tasarruflarınız sağlıkla, hastalıklarla ilgili konular yerine başka alanlarla ilgili olmaya başlar artık.