Öyle üzgünüm ki şuanda anlatamam. Üzüntümün nedeni dün akşam yazıp yayınladığım yazımla ilgili aldığım tepki.
Konuyu en baştan anlatacağım.
Geçen gün bir yazı kaleme aldım. “Filiz Besim bakanlıktan gittiğine göre, doktorun aylar önce bana yaptığı açıklamaları artık yazabilirim” diyerek, Bakanlığı döneminde Besim’in onkoloji doktorlarına “pahalı ilaçları yazmayın” dediğini yazmıştım.
Çünkü bunu gizlemek sanki kanser hastalarına ihanet gibi geliyordu.
Bana göre yazmam gerekiyordu ve yazdım.
Fakat bu konuda o dönem Bakan olan Filiz Besim’in doktorlara bir baskı yapmadığı, doktorların olumsuz yanıtının ardından o konuyu üstelemediği, bir daha gündeme getirmediği hatta aynı konudaki uyarının dönemin eski Bakanı Faiz Sucuoğlu’nun Müsteşarı tarafından da aynı doktorların gündemine getirildiğini öğrendiğim için de, Filiz Besim’e ciddi bir haksızlık yaptığımı hissettim.
Yani burada sağlığa ayrılan payın yetersiz olduğu ve Bakanların çaresiz kaldıkları gerçeği tokat gibi yüzümüze çarpıyor.
Bir yandan da yeni bakanın da aynı girişimde bulunmaması, kanser ilaçlarıyla tasarruf yapmaya çalışmaması gailesi taşıyordum.
Çünkü anladığım o ki, bakanlar kanser ilaçlarından kısmaya çalışıyor. Bunu tek bir bakan yapmış gibi yazmış olmam benim yalan yazdığım anlamına gelmezdi belki ama, tek bir bakanı deşifre etmemin de çok büyük haksızlık olduğu hissiyatına kapıldım.
Filiz Besim’den de şu mesajı aldım; “Sevgili Rana benimle ilgili yazdığın yazıyı okudum ve gerçekten çok üzüldüm. Ne Dr Ömer’i ne de başka bir Hekimi asla hangi nedenle olursa olsun işten atmakla tehdit etmedim. Dr. Ömer bizim dönemde işe alındı , çünkü kendisine ihtiyaç vardı. Yine bakanlıktan gitmeden bizim dönemde sözleşmesi uzatıldı. Çünkü yine kendisine ihtiyaç vardı. Kendisi de gayet iyi bir hekimdir.
Sevgili Rana bakanlıklar ve makamlar gelip geçicidir. Kalıcı olan hekimliğimiz ve insanlığımızdır. Ben yıllarca Tabipler birliği başkanlığı yapmış, hekimliğin etik değerlerini en önde tutmuş bir hekimim. Bu hep de öyle olacak. Size bir daha asla birşey yazmayacağım ama bilin ki bu haksız suçlama beni derinden üzdü.”
Bunun üzerine iyice düşündüm, sağlık alanını… Tam 10 gün düşündüm. Filiz Besim’in 1 yıllık bakanlığı süresince yaptığı icraatları ölçtüm tarttım, bir yandan da sağlık alanı, yeni bakan döneminde tekrardan bozulur mu diye de aklımdan geçirdim.
Ve dün akşamki yazımı yazmaya karar verdim.
Bu benim kendi düşüncem, kendi görüşüm. Makale yazıları kesinlikle bir haber değildir ve belki de gerçeği yansıtmıyordur. Kişinin kendi görüşünü ifade ettiği tamamen yoruma dahalı bir kişisel köşedir köşe yazısı veya diğer bir adıyla makale.
Filiz Besim’i memnun etmek için değil, ama aleyhinde olan gerçeği yazdığım gibi, hakkındaki iyileri de yazmak benim görevimdi.
Vicdanım öyle rahat olacaktı.
Yazdım yazımı ve dün akşam yayınladım. Bugün birçok olumlu görüş aldım yazımla ilgili. Fakat doktorların birçoğu yazımı şiddetle eleştirmişler. Belli ki istemeden kırdım, üzdüm, rencide ettim.
Ama Allah şahidimdir ki ben daha çok üzüldüm, daha çok rencide oldum. “Ruhunu sattın. Kimden talimat aldın. Sana ne derlerse onu yaz sen. Tüm hekimlerin hakkını yedin” gibi çok ağır sözler, yüreğimi paramparça etti.
Çünkü şaşırdım kaldım. Yazarken aklımdan geçmeyen farklı algılar yaratmış hekimlerde yazım.
Halbuki sağlık çalışanlarının, hekimlerin, hemşirelerin ne kadar kutsal bir meslek yaptıklarını, tüm meslek gruplarından çok daha fazla saygıyı hak ettiklerini ve toplumda çok değerli insanlar olduklarını, hepimizin sağlığının onlar sayesinde olduğunu ben birçok kez yazmadık mı?
Hekimlerin ve hemşirelerin bu ülkede emeklerinin karşılığının ne parayla ne de pulla ölçülemeyeceğini her ortamda savunmadık mı?
Ek mesai kesintisi gündeme geldiğinde, Bakana, hükümete ve tüm yetkililere karşı sağlık camiasının yanında durmadık mı eylemlerinde?
“Hayat kurtanları rencide ettin, can kurtamak, hayata döndürmek için 20 saatlik ameliyat yapanları rencide ettin, itibarsızlaştırdın, ayıp ettin” dendi.
Halbuki o yazımda, yıllar yılı yazılı basında çalıştığım dönemde karşılaştığım ve diğer tüm basının da karşılaştığı ve diğer tüm basının da yıllarca gündeme getirdiği, gazete manşetlerine yansıyan bazı olumsuzluklara atıfta bulunmuştum.
Belki aklım kesmedi, o gerçekleri yazarken ve Filiz Besim’in dönemini överken, diğer kesimin rencide olacağını. Zaman zaman doğru bildiğimi konuşurken lafın nere gideceğini kestiremiyor olabilirim. Çünkü ben de insanım, kimseden daha akıllı değilim.
“Gerçekler” diyorum çünkü, bugün o duyduğum sözlerden sonra onlarca tanıdığa sordum yazımdan anladıklarını. Yazımdan sağlık camiasını yerme gibi bir algı hissedip hissetmediklerini. Yemin ederim ki herkes, o yazıdan öyle bir mana çıkarmadıklarını söylediler.
Filiz Besim’in sağlık alanında yaptığı son derece önemli icraatlar yazımın ana temasıydı. Sağlık camiasını incitmişim farkında olmadan.
Halbuki, sağlık alanı çalışanlarının her birinin, gazetecilerden de, öğretmenlerden de, memurlardan da, işçilerden de daha fazla saygıyı hak ettiklerini söylemedik mi birçok kez.
Doktor demek “can kurtaran” demek, “şifa veren” demektir demedik mi her fırsatta?
Bir hasta için, bir yaralı için, yaşam savaşı verenler için, ölüm korkusu yaşayanlar için, hastalığından veya yaralarından duyduğu acılarla boğuşanlar için, “kurtarıcı” demek olduğunu; “bebeklerini hayata döndürecek, iyileştirecek” Çocuk Doktorları’nın bir anne için ne kadar kutsal olduğunu düşünmüyor muyuz.
Ard niyetli olmadığım için, kimseye yalakalık yapma derdinde de olmadığım için, bildiklerimi, düşündüklerimi ve hissettiklerimi dosdoğru söyledim ve yanlış anlaşıldım.
Tıp-İş Başkanı dahi öyle anlamış. Aradım kendimi izah etmeye çalıştım. Sağlık camiasını yermek ne benim haddime ne de herhangi birinin.
Çünkü yarın kanserden tutun da, grip ya da bronşite kadar herhangi bir hastalık durumunda gözünün içine bakacağımız tek insanlardır doktorlarımız ve hemşirelerimiz.
Bir trafik kazası geçirsek ve yaralansak, uçarak yardımımıza koşacak olan 112 Hızır servis ekiplerimizdir. Kaza sonrası bizi hayata döndürebilmek için ameliyata alacak olan yine doktorlarımızdır.
“Tüm doktorlara çok haksızlık ettin, hastaneye yüzün tutacak mı gitmeye” bir daha dendi. Bir önceki yazımda da onkoloji doktorlarını göklere çıkarmıştım halbuki. Dünkü yazımı yazarken, bir önceki yazımda takdirle anlattığım onkoloji hekiminin de kırılacağını düşünmedim mesela. Ki kırılmadı da zaten.
Ömer Baysal isimli bir doktor mesela. Haber sitesinde haberin altında şu yorumu yazmış; “Sayın Filiz Besim’in bu toplum için yaptıkları daha güzel anlatılamazdı.” Demek ki, o yazımla yerildiğini, itibarsızlaştırıldığını düşünmeyen doktorlar da var.
Örneğin annem Filiz Besim hayranıdır, O’nu çok sever. Fakat sondan bir önceki yazımı yazarken, annemin bana kızacağını da düşünmemiştim hiç. Tıpkı dün gece yazdığım yazımın da çok değer verdiğim insanı kaybettirebileceğini, düşünemediğim gibi.
Bir önceki yazımda yererken, bir sonraki yazımda överim. Bir müdürüm vardı geçmişte. “Kalemini korkak alıştırma” derdi. İyi saatte olsun, onun sözünü tuttum herhalde.
Son sözüm.
Kırılsanız da, kalemimi sattığıma inansanız da, gaddar olduğum ve mesleğiniz ile emeklerinize saygı duymadığımı düşünseniz de ben buyum.
Doğru bildiğimi yazarım.
Yazacaklarımın, nere gideceği, kimleri rencide edeceği, kimleri küstüreceğinden çok, gerçeğe odaklanırım.